Yavuz ALOGAN/ “TIKLANMAK”‏

20.4.2016

 

Yavuz Alogan

[email protected]

 

            Sosyal medya eski Yunan’daki “agora”ya benzer özellikler taşıyor. Halka açık bir alan; ticaret, siyaset, sanat gibi konularda yurttaşların her türlü alışverişi özgürce yapabildikleri, fakat “agora”dan farklı olarak gerçekte var olmayan bir yer. Önceleri sosyal medyayı Büyük Proleter Kültür Devrimi sırasında Çin’de halkın ve siyasi grupların görüşlerini kâğıtlara yazarak astıkları Dazubao’lara benzetirdim.

            Hem agora, hem de Dazubao aynı zamanda şehir devletinin ya da partinin halk arasındaki farklı görüşleri öğrenebildiği,  ona göre siyaset geliştirebildiği ortamlardı. Günümüzde sanal âlem kısmen aynı işlevi görebiliyor. Fakat Facebook, twitter gibi ortamlar bütün dünyayı gözleyebilen geniş bir açık istihbarat penceresi olarak da düşünülebilir. Bu alandan devşirilen bilgilerle, bir halkın eğilimlerini, beğenilerini, özlemlerini, mesela neyi komik bulduğunu, neye kızdığını; çeşitli anket ve “testler”le insanların karakter özelliklerini, cinsel tercihlerini, siyasi görüşlerini, zekâ seviyelerini ölçmek ve değerlendirmek; fotoğraflarını, özgeçmişlerini, düşünce yapılarını, ilşkilerini ve daha pek çok şeyi öğrenmek mümkün. Bütün bu bilgilerin bir yerlerde değerlendirilmediğini düşünmek saflık olur.

            Son filozoflardan Zygmund Bauman, sosyal medyanın tekil insanlarda bir tür “denetim duygusu” yarattığını söyler.  Orada kendinizi özgür zannediyorsunuz, istediğiniz gibi atıp tutabiliyor, kendinize gerçekte olduğunuzdan çok başka bir “imaj” verebiliyorsunuz. Dilediğiniz kişiyle arkadaş olabiliyor, istemediğinizi anında arkadaşlıktan çıkarabiliyorsunuz. Sonuç olarak, kendinizi daha iyi hissediyorsunuz, zira yine Bauman’a göre, yalnızlık ve terk edilmişlik duygusu “bireyselci çağımız”da insanın en büyük korkusunu oluşturuyor. Sosyal medya bu korkuyu gideriyor; orada göründüğümüzü ve gördüğümüzü, “ortam”ın içinde olduğumuzu sanıyoruz.

            Fakat Bauman, internet üzerinden kolayca arkadaş “ekleyip” çıkarmanın sokağa çıktığınızda ihtiyaç duyacağınız türden “gerçek sosyal beceriler”i körelttiğini söylüyor. Böylece sosyal medya sizi birleştirecek ya da ufuklarınızı genişletecek yerde,   kendinizi rahat hissedebileceğiniz bir alana kapanmanıza, gerçek hayatta var olmayan bir imaj edinmenize yol açıyor. Bu yüzden Bauman sosyal medyanın aslında bir “tuzak” olduğunu söylüyor. Biz de bu tuzağın insanı hem kendisine hem de gerçek hayata yabancılaştırdığını ekleyebiliriz.

            Aynısı siyaset için de geçerli. Bazen düşünüyorum, sanal âlemde “devrimci site” kurma imkânı olmasaydı ne yapardık diye… Herhalde, eskiden olduğu gibi en azından semt dernekleri kurar, daha çok işçiyle yüz yüze temas eder, daha çok bildiri dağıtır, daha çok sokak gösterisi yapardık.

            Şimdi “devrimci” bir site kuruyoruz; ajitatif görseller, meydan okumalar, atıp tutmalar, derin analizler, radikalizm yarışı falan… Ve başlıyoruz beklemeye, ne kadar “tıklanacağız” diye. “Tıklandıkça,” yazılarımız “like” edildikçe seviniyoruz. Gerçekten okunuyor mu, anlaşılıyor mu (anlaşılırsa ne oluyor?), biz bir şey söylemiş ya da yapmış oluyor muyuz; yoksa insanlara gerçek hayatta karşılığı olmayan sanal bir siyasi kimlik mi sunmuş oluyoruz? İşin tuhafı şu ki insan sanal âlemde kendisini zaman zaman gerçekten de bir eylemlilik içindeymiş gibi hissedebiliyor.  “Tuzak” da bu noktada ortaya çıkıyor.

            Üstelik bunun güvencesi ve sürekliliği de yok. Devlet istediği zaman şalteri indirip renkli âlemimizi kapatabiliyor. Hiç şüpheniz olmasın, günün birinde tamamen kapatacaktır. O zaman gerçek âlemde birbirimizi bulabilecek miyiz bakalım?

            İnternet kullanımının ABD ve Avrupa’ya göre Asya’da daha fazla olmasını, Afrika kıtasının son yıllarda yaşadığı internet patlamasını rastlantı olarak göremeyiz. Türkiye’de internet kullanımı 2000’li yıllarda  % 1750 artmış. Günde ortalama 118 dakika internette kalıyormuşuz ve önceliğimiz facebook imiş (% 95.5). Bu süre içinde kaç sayfa kitap okuyabiliriz?

            Sanal âlem asla gerçek âlemin yerini tutamaz. Sanal âlemdeki kişiler gerçek değildirler. İnternetten sağlanan hiçbir bilgi kitaplardan sağlanan bilginin yerine geçemez. 23 Nisan’da, 1 Mayıs’ta, 19 Mayıs’ta ve Haziran’a doğru interneti kapatıp sokağa çıkalım.

20.4.2016 - facebook isim soyisim sorunu

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir