Mülteci belasını başımıza ABD – AB emperyalizmi ile birlikte Recep Tayyip sardı…
Daha önceleri, Beşar Esat ailesiyle diz dize, göz göze oturup, şen kahkahalar atarak, ailece hoşça vakitler geçiren, içtikleri su ayrı gitmeyen Erdoğan, bir gecede hidayete erip düşünce değiştirdi…
Bir gecede Esat’a düşman oldu… Bir gecede Esat, Esed’e dönüştü… Kin ve nefret sevginin, dostluğun yerini aldı.
Oysa dönemin Başbakanı, 12 Eylül 2010 günü Gaziantep’te şunları söylemişti:
“Türkiye ve Suriye daha 7,5 yıl öncesine kadar birbirine husumetle (düşmanlıkla) bakıyordu. İki ülke zaman zaman savaşın eşiğine geliyordu. Biz geldik, ESAD KARDEŞİMLE oturduk, iki ülke arasındaki meseleleri konuştuk.
İstişare ettik (danıştık.) Müzareke ettik…
Ve Türkiye ile Suriye’yi bölgenin iki KARDEŞ, iki DOST ülkesi haline getirdik…”
Çok değil, bu konuşmadan 2 yıl sonra Erdoğan, Suriye’ye müdahale etmeye, savaş tamtamları çalmaya, yüksek perdeden tehditler savurmaya başladı, şöyle dedi:
“İnşallah Selahaddin Eyyubi’nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camisi’nde namazımızı da kılacağız…”
Sonradan anlaşıldı ki, Recep Tayyip’le Obama arasında geçen bir telefon konuşması bu hızlı değişime neden olmuştu… O konuşmada Obama “Beşar Esat’ı yıkmaya” karar verdiğini açıklamıştı. İngiliz haber ajansı Reuters bu konuyu tüm ayrıntıları ile tüm dünyaya duyurmuştu…
Bu tarihten sonra Ortadoğu yangın yerine, cehenneme döndü. ABD ve AB’nin katkıları ile İslamcı terör örgütleri yerden biter gibi çoğaldılar… Yaban otları gibi dört bir yanı sardılar…
Batılı emperyalistler daha önce “Demokrasi getiriyoruz” bahanesinin arkasına sığınarak Irak’a, Afganistan’a, Libya’ya saldırmıştı… Ülkeleri bölüp, parçaladılar…
Daha sonra da Suriye ve onun devlet Başkanı Beşar Esat’ı hedef tahtasına yatırdılar. Amaç Suriye’nin çöküşünü gerçekleştirip, Ortadoğu petrollerine el koymaktı…
AKP iktidarı da TIR’larla silah gönderip, bu yangına körükle gitti. Sonra Recep Tayyip bir takım politik hesaplarla ülke kapılarını Suriyeli mültecilere açtı.
Bugün iç savaştan kaçan milyonlarca insan, çoluk çocukları ile birlikte Avrupa kapılarına dayanmış durumda… Yüzlercesi sularda boğuldu, yüzlercesi yollarda hastalıklardan, açlıktan can verdi…
Batılı ülkeler şimdi, kendi yaratıkları bu mülteci belasından kurtulmaya çalışıyorlar…
Bu nedenle 3 milyar avro karşılığında Davutoğlu, mültecilerin yurdumuza yerleşmesini kabul etti.
Açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşayan milyonlarca insanımızın sorunlarına henüz bir çözüm bulamamışken, Türkiye’yi MÜLTECİ DEPOSU haline getirdi…
Ayrıca AKP iktidarı günümüzde, mülteciler üzerinden yeni bir oyuna da girişti… Nüfus ve seçmen yapısını değiştirmek amacıyla, İzmir merkez, Dikili, Çeşme vb. bölgelere ve Alevilerin yoğun olduğu Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesi yakınlarına, Ahır dağları eteklerine göçmen konteyner kentleri kurmak için kolları sıvadı…
Bunun yanı sıra sevgili yurdumuzu bir başka mülteci sorunu daha beklemektedir… Bugün ülkemizde 3 milyona yakın göçmen var… Ama hızla çoğalıyorlar. Yeni doğan bebeler mülteci nüfusunu hızla büyütüyor…
Zaman gelecek bu rakam 7-8 milyona ulaşacak. İşte o zaman Türkiye, yeni bir mülteci PKK’sı ile karşı karşıya kalacak ve bu kez de onlar Özerklik isteyecekler…
Bu konuda tüm halkımızı duyarlı, bilinçli olmaya ve hem ülkemizde hem de bölgemizde emperyalizm karşıtı milli devletlerin kurulması, komşuluk ilişkilerinin geliştirilmesi için mücadele vermeye çağırıyoruz…
Bir yanıt yazın