Amerikan halkı, umudun ve değişimin sözde lideri Obama yönetiminde toplumsal ve ekonomik gericilik eliyle radikalleşti.
Amerikalılar ülke ekonomisinin şirket ve finans aristokrasisi tarafından yağmalamasının ötesinde sürekli savaş gerçekliği, öldürme ve denizaşırı ülkelerin yağmalanması amacıyla geniş kaynakların heba edilmesi ile bunaldı.
*
O yüzden ABD başkanlık seçimi kampanyası siyasi sisteminin yoğun krizini açığa vuruyor.
Kendisini “Demokratik Sosyalist” olarak tanımlayan ve “Siyasi devrim yeni başlıyor” diyen Demokrat Parti’den başkan adayı Bernie Sanders
en fazla ilgi topluyor.
Vermont Senatörü Sanders, kampanyasını Demokrat Parti’ye yönelik zayıf desteği tersine çevirme ve 2016 seçimlerindeki başarı şansını arttırma çabası olarak karakterize ediyor.
Modern kapitalizmi, sosyal eşitsizliği ve Wall Street entrikalarını bolca eleştiriyor.
*
Geçen hafta Vatikan’da Papa Francis ile görüştü.
Orada Ekonomi ve Sosyal Adalet konulu bir konferansa da katıldı.
Kampanyasında değindiği konuları dile getirerek mevcut siyasi düzene: sermaye ve finans sektörünün haksız hüküm sürmesine: Amerikan toplumunda eşitsizliğin hakim olmasına karşı eleştirilerde bulundu.
*
Sanders demokratların başkan adaylığı yarışında eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’a meydan okuyor.
New York’ta rakibi H.Clinton ile birlikte katıldığı son televizyon tartışmasında, Clinton’ı güç ve servet odaklarına bağlı olmakla suçladı.
Sonra Vatikan’daki konferansta bir kez daha Cumhuriyetçi ve Demokrat parti siyasetçilerini zengin bağışçılara, silah tüccarları ve sermaye odaklarına bağımlı olma ve diyet borcu ödemekle itham etti, mevcut siyasi düzeni eleştirdi.
*
2016’da dünya toplumunda sadece yüzde 1 oranında bir kesimin, zenginliğin yüzde 99’unu tekellerinde tuttuğunu,
Dünyada sadece 85 kişinin tekelindeki zenginliğin, dünya nüfusunun yarısından fazlasının zenginliğine tekabül ettiğini söyledi.
Amerika’da kurulu siyasi düzenin yüksek mahkeme kararıyla malî sistemdeki kanunî düzenlemeleri ortadan kaldırdığını, Amerika siyasetine sıcak parayı egemen kıldığını belirtti.
Amerikan hükümetinin sadece milyarderlerin temsilcisi olmaması: Wall Street’in daha sıkı denetlenmesi: ABD’da siyasi bir devrim ve dönüşüm yaşanması: Herkesin Sağlık Sigortası’ndan yararlanması: Daha yüksek asgari ücret: Devlet destekli yüksek öğretim vaadinde bulundu.
*
İskandinav ülkelerinin sosyal politikalarını övdü.
*
Seçim temasını dış politikadan ziyade ekonomik eşitsizlikle mücadele üzerine kuran Sanders, seçildiği takdirde ilk Yahudi Başkan olacaktır.
İsrail ile ilişkiler konusunda daha liberal sayılan J-Street çizgisinde ve bağımsız Filistin devleti kurulmasından yanadır.
Ortadoğu’nun sorunlarını yine Ortadoğulu devletlerin çözmesi taraftarıdır.
Suriye’de uçuşa yasaklı bölgeye de muhaliflerin silahlandırılmasına da karşı duruyor…
*
Şimdi Amerikalılar, başta ülkenin bir ekonomik toparlanmanın tadını çıkardığı iddiası olmak üzere politikacıların ve medyanın yalanlardan başka hiçbir şeyle destekleyemediği iddialara;
Kendilerini ilgilendiren şeyler hakkında konuşan, dikkat çeken bir başkan adayına bir şaşkınlık ve umut karışımıyla karşılık veriyor…
*
ABD’deki tüm siyaset, akademi ve medya kurumları ırk, cinsiyet ve cinsel yönelim sorunlarına kilitlenmişken,
Seçim sonuçları ne olursa olsun -Sanders’e yönelik destek, Amerikan halkı ve Amerikan politikası hakkındaki bütün bir kurgular dizisini çürütüyor.
Sosyalizm karşıtlığının fiilen dünyevi bir din olduğu, sosyalist düşüncelerin siyasi söylemden dışlandığı ve medya tarafından yasaklandığı,
İki büyük şirket partisinin sosyalist karşıtlarının antidemokratik seçim yasalarıyla sandıktan uzak tutulduğu,
Temel sınıfsal meselelerin bastırıldığı bir ülkede; halkın büyük çoğunluğunu gerçekten ilgilendiren şeyin sosyal ve ekonomik konular olduğu keşfediliyor.
Sosyalist düşüncelerin halâ popüler olduğu, bundan böyle daha çok konuşulacağı ve tartışılacağı anlaşılıyor.
*
Ne ki, Sanders’a yönelik halk desteği, sola kayış ve büyüyen toplumsal muhalefet egemen seçkinlerde giderek artan korkuya neden oluyor.
Şirket ve malî sektör seçkinleri Sanders’ın kampanyasında bankaların dizginlenmesi ve toplumsal eşitsizliğin azaltılması yönünde ileri sürdüğü önlemlerden rahatsızdır.
Çünkü Sanders’ın önerdiği büyük bankaların parçalanması, ücretsiz üniversite öğrenimi, genel sağlık hizmetleri, saat başına 15 dolar asgari ücret mevcut ekonomik ve siyasi düzenle bağdaşmıyor.
Egemen sınıfın bu tür önlemlerin yasalaşmasını asla kabul etmeyeceği ve onları engellemek için her iki partileri vasıtasıyla polisin askerileştirilmesi yanı sıra, kârlarına ve iktidarlarına yönelik herhangi bir ciddi meydan okumayı şiddetle ezmeye eşlik eden bir polis devletinin kuracağı dillendiriliyor…
*
Halbuki endişelere gerek yoktur, çünkü;
Birincisi; Sosyalizm’in temelini emperyalist savaşa karşı mücadele oluşturuyor.
Fakat Amerikan egemen sınıfının küresel stratejisi ve askeri donanım ile savaş için çarçur edilen trilyon dolarların bedeli kaçınılmaz şekilde halkın cebinden çıkarken,
Kendini “Demokratik Sosyalist” olarak tanıtan Sanders, ABD’nin malî seçkinler yararına sürdürdüğü emperyalist savaşlar aleyhinde hiç söz etmiyor.
*
İkincisi; Sosyalizm, yalnızca işçi sınıfının tüm kapitalist partilerden ve politikacılardan siyasi bağımsızlığı temelinde mümkündür.
Rağmen Sanders ne şirketlerin işten çıkarma vakaları ne ücret kesintileriyle ilgileniyor.
Aksine büyüyen öfkeyi başka yöne çevirmek için ekonomik milliyetçiliği ve şovenizmi destekliyor.
Mali oligarşiyi yıkmayı, onların sanayi, finans ve taşımacılık üzerindeki kontrolüne son vermeyi açıkça reddediyor.
*
İstediği İskandinav ülkeleri sosyal politikalarının dahi azıdır…
19.4.2016