Yeniden, Gün O Gündür…

erkan_güçiz

 

Erkan Güçiz

Pzr Nis 17, 2016 7:07

2013’te Banu Avar ne demişti.

GÜN O GÜNDÜR!

….Okkalı bir şekilde ihanete uğramış bir milletin de ‘yeter!’ diyeceği ‘gün’ yakındır. Keserin ve sapın döneceğini ve ‘gün’ gelip devran’ın döneceğini atalarından öğrenmiştir bu Millet… Genetik hafızasına kazılı bilgiler, dersler, tecrübeler vardır…

***
10 Kasım 1938’den bu yana iktidara gelen Faşist hükümetler, halkın saf ve samimi inançlarını kullanarak ülke halkını karanlıklara gömdü, kişisel çıkarları uğruna, adım adım, ülkeyi parçalanmanın eşiğine taşıdılar.

Mustafa Kemal Atatürk’ün en yakınlarından biri olan Falih Rıfkı Atay’ın, Çankaya adlı kitabından, 1918 yılı anılarından bir kesite bakalım. Şaşırtıcı bir ölçüde bugün içinde bulunduğumuz duruma benziyor.

– Sözde aydınlarımız, kendi halkına “koyun” diyor.

– Başkanlık hevesinde biri, kendini padişah ve bu “koyunların” çobanı sanıyor.

– Seçimlerimizi, Amerikan SEÇSİS sistemiyle yapıyoruz; nasıl işlediğini biliyoruz.

– İçinde Amerikalı “uzman” olmayan devlet dairesi, bakanlık yok.

– Adli reformlarımızı Amerikalı “uzmanlar” aklıyla yapıyoruz.

– Yalnız Jandarma, Polis değil, Milli Emniyet Teşkilâtı da Amerikan aklıya yönetiliyor.

– Yerel idareler, ABD ve AB’nin verdiği “akıl ve bağışlar” ile gırtlağa kadar borç içinde debeleniyor.

– Onlara göre, sınırların yeniden tespitine de az kaldı; ülkeyi tam olarak iç savaşa soktuktan sonra, gerisi kolay diyorlar.

Bunların hepsini yırtıp çıkacak saklı bir gücümüz olduğunu Mustafa Kemal bize göstermişti. Bizi yıllarca aşağılayan iktidarlar yüzünden o gücü nerede sakladığımızı unuttuk.

Bulup onu, ortaya çıkarmanın günü geldi artık.

Gün O Gündür…

**********************

 

cankayafalih

İngilizler, padişah ve Bab-ı âli’nin emirlerine boyun eğdiklerini görünce, Türkiye işinin kolayca çözümleneceği inancına varmışlardı. Padişah, vatansever İzzet Paşa kabinesi çekildiği gün, Dolmabahçe camiindeki selâmlık töreninde Bahriye Nazırı Rauf Bey’e (Orbay):

– Millet bir koyun sürüsüdür. Ona bir çoban lâzımdır. O da benim, demişti.

Milletin İngiliz uşağı gözü ile baktığı Damat Ferit Paşa’ya sadrazamlık verilmesine dokunan Meclis Reis Vekili Hüseyin Kâzım Bey’e de:

– Ben istersem Rum patrikini de, Ermeni patrikini de getiririm. Hahambaşını da getiririm, cevabını vermişti.

İngilizler, Türk ordusunu diledikleri gibi kullanmak için yirmi beş ordu ve kolordu komutanını geri çağırtmışlar, bazılarını da tutuklamışlardı.
Soysuz Osmanlı aydınlarını bir yana bırakalım. Vatanseverliklerine hiç şüphe olmıyanların imzaladığı bir tarihî belge 1918’deki iç çöküşün ne kadar derinlere kadar gittiğini gösterir. Belgenin Türkçesi yok edilmiştir. Fakat İngilizcesi Amerika Dış Bakanlığı arşivinden alınıp Ankara Üniversitesi Tarih Araştırmaları dergisinin III üncü cilt 4-5 inci sayısına ek olarak yayınlanmıştır. Birinci imza Halide Edip, sonra sırası ile Yunus Nadi, Ahmet Emin, Velid Ebüzziya, Celâl Nuri, Necmeddin Sadak gibi isimleri görüyoruz. Bu dilekçe Türk Wilsoncular Birliği adına 5 Aralık 1918 tarihi ile Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Woodrow Wilson’a verilmiştir. Belgede Türkiye’deki dinler ve ırklar meselesinin çözümlenmesi için Amerikan yardımı istenmekte, Türkiye vatanseverlerinin ve aydınlarının tarih ve geleneklerinden ve ırklar arası anlaşmazlıklardan dolayı kendileri tarafından kabul edilecek herhangi bir sistemin bir müstebitliğe soysuzlaşacağı kanısına vardıkları bildirilmektedir. Bu sebeple kendi milletlerinin, belirli bir zaman içinde, devlet işlerini bilen yabancı bir idarenin yönetimi altına sokulmıya ihtiyacı olduğu inancındadırlar.

Dilekleri, gelişmemiş ve geri kalmış bir milleti belki bir zaman için eğitmektir. Belge bu önsözden sonra şartlara geçiyor:

1 – Padişahın hükümranlığı ve Türkiye için meşrutî bir hükûmet şekli korunacaktır.

2 – Bütün seçimlerde nisbî temsil azınlıkların hakkını temin edecektir. Bütün Osmanlı uyrukları, en alttan en üste kadar, hükûmet memurluklarına alınacaktır.

3 – Finans, tarım, endüstri, bayındırlık, eğitim bakanlıklarının her birine uzman yardımcıları ile birlikte bir Amerikan başmüsteşarı getirilecek, bu müsteşarlardan kurulu Amerikan komisyonu yeni esaslara göre gereken reformları yapacak, yeni metotları getirecek, sosyal refah ve öğretimle ilgili bütün çalışmaları düzenliyecek ve tamamiyle idare edecektir.

4 – Adliye reformu için Amerikan müsteşarının uygun göreceği memleket ve milletlerden seçilecek uzmanlardan bir heyet kurulacaktır.

5 – Jandarma ve polis işleri bir Amerikan umumî müfettişine ve onun seçeceği memurlara bırakılacaktır.

6 – Türkiye’nin her vilâyetinde görevi yerli idarede reform yapmak olan bir Amerikan başmüfettişi ile ona bağlı uzmanlar bulunacaktır.

7 – Bu şekildeki yerli idare her vilâyetin özel olarak ve en iyi yolda gelişmesi için Amerikan yardımı ile yürütülecektir.

8 – Amerikan yönetimi en az on beş, en çok yirmi yıl sürecektir. Amerika’da yönetmesi istenen Türkiye’nin sınırları barış konferansında tesbit edilecektir.’’

Viyana kapılarına kadar giden koca Osmanlı İmparatorluğunun son aydınları, hem de koyu milliyetçi aydınlar kuşağının son sözü bu idi.

Paris’te Osmanlı Devletini ortadan kaldırmak istiyenlerin, gerekçe olarak bu belgeyi yabancı dillere çevirmekten başka kullanacakları hiçbir zahmetleri yoktu.

Sınırlarımızı bile bizi medeniyetlerinden saymıyanların keyiflerine bırakıyorduk. Ordumuz için tek bir sözümüz yoktu.

Kendi kendimizden kurtulmak istiyorduk.

Falih Rıfkı Atay – ÇANKAYA 1961

Falih Rıfkı Atay, Cumhuriyet döneminin en etkin gazetecilerindendir. İzmir’in kurtuluşundan sonra Mustafa Kemal ile tanışıp dostluğunu kazanan Falih Rıfkı Bey, özellikle Atatürk’ü yakından tanıtan anılarıyla ünlendi. 1923-1950 yılları arasında milletvekili olarak siyasette yer aldı. Cumhuriyetin kurucusu Atatürk’e yakınlığı nedeniyle çok önemli olaylara tanıklık etmiş ve kişisel tarihi cumhuriyet tarihi ile özdeşleşmiştir. Ayrıca Atay, Türkiye’de Türk basınında sansürün kaldırılmasının yıl dönümü olarak her yıl 24 Temmuz tarihinde düzenlenen Basın Bayramı’nın tarihini ortaya atmıştır.
… C4%B1_Atay

Uluslar, egemenliklerini geçici bile olsa, bırakacağı meclislere dahi gereğinden fazla inanmamalı ve güvenmemelidir. Çünkü meclisler bile despotluk yapabilir ve bu despotluk bireysel despotluktan daha tehlikeli olabilir. Meclislerin öyle kararları olabilir ki, bu kararlar ulusun yaşamına giderilmesi olanaklı olmayan zararlar verebilir.
Gazi Mustafa Kemâl AtatürkErkan Güçiz
erkanguciz@gmail.com

Güncel Meydan

Erkan Güçiz - erkan gueciz

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir