Türk Siyasetinde “Dunning ve Kruger Sendromu” mu var?

Dunning Kruger etkisi ya da Dunning Kruger sendromu olarak da bilinen sendrom toplumda son zamanlarda sıkça görülmeye başlamıştır. Cornell Üniversitesi’nin iki psikoloğu Justin Kruger ve David Dunning’in tanımladığı sendrom, halk dilinde “cahil cesareti” denilen kavram ile aynıdır.
Dunning ve Kruger, kişinin cesaretini bilgisizlikten geldiğini savunmaktadırlar: “Niteliksiz insanlar vardıkları yanlış sonuçlar ve talihsiz seçimlerin yanlışlığını anlayabilecek kapasiteye sahip değillerdir.”
Sendrom kişilere; konu hakkında ne kadar az bilgi sahibi ise ne kadar az bilgi sahibi olduğunu fark etmesini engellediği gibi, konuyla ilgili her şeyi biliyormuş gibi özgüven kazandırmaktadır.
1999 yılında ortaya atılan görüş, 2000 yılında Justin Kruger ve David Dunning’e psikoloji dalında Nobel ödülü kazandırmıştır. Bilgisi az olan ve alanında uzman olmadığı halde başarılı bir pozisyona gelen kişiler, Dunning Kruger Sendromu yaşayanlar olarak nitelendirilmektedir.
Sosyal psikoloji profesörü David Dunning 1996 Dünya Almanağını okurken “tuhaf haberler” kısmında bir olay dikkatini çekmiştir. Haber, 1995 yılında ABD’nin Pittsburgh şehrindeki iki banka soygununa ilişkin hırsızının ilginç hikayesine ilişkindi. Kısa boyu ve 120 kilogram ağırlığındaki McArthur Wheeler güpe gündüz iki ayrı bankayı maske bile takmayarak soymaya kalkmıştı. Nitekim aynı gün yakalanmış fakat Wheeler hırsız olduğunu kabul etmemiştir.
Sorgusunda kendisine güvenlik kameraları gösterildiğinde “Ama nasıl olur? Yüzüme limon suyu sürmüştüm” diyerek şaşkınlığını ifade etmiştir. Çünkü Wheeler, çocukken deriye limon suyu sürüp ısıtınca görünür hale gelinmesi oyunundan esinlenmiş ve yüzüne soğuk limon suyu sürerse güvenlik kameralarında yüzünün görünmez olacağından hareket etmiştir.
Soygundan önce bunun sağlamasını da yaparak yüzüne limon suyu sürüp polaroid makineyle fotoğrafını çekmiş ve yüzünü görmemişti. Polise göre üç ihtimal vardı: Film bozuktu, fotoğraf makinesini doğru ayarlamamıştı ya da çekerken objektifin yönü değişmişti.
Bu haberleri okuyan Profesör Dunning’e göre Wheeler, bankaları soymaya kalkacak kadar ahmaksa bir banka soyguncusu olamayacağını bilemeyecek kadar da ahmaktı.
Açıkçası, niteliksizliğinin seviyesi, niteliksiz biri olduğunu fark edebilmesine imkan vermeyecek kadardı.
Çoğumuz, bazı insanların nasıl başarılı olduklarını ya da alanı olmadığı halde ve bizden daha düşük bilgiye sahip oldukları halde neden daha üst mevkilerde olduklarını merak ederiz ama bir anlam da veremeyiz.
Prof. Dunning bu okuma sonucunda öğrencisi Kruger ile birlikte bu konu üzerinde bir araştırma yapmıştır. Cornell Üniversitesi’nde 45 öğrencinin bilgi dereceleri ölçen araştırma sonucunda soruları daha az bilenler, daha çok soru bildiklerini ve iyi bir günde olduklarında soruların tamamına yakın bileceklerini iddia etmişlerdir. Soruların büyük bir kısmını bilenler ise daha az soru cevapladıklarını söylemişlerdir.
Araştırma sonuçlanınca az bildiklerini söyleyenler testin yüzde 90’ını, daha fazla soru yaptıklarını iddia edenler ise sadece yüzde 10’nu bilmişlerdir. Bu deneyin sonucunda bilgili olan kişilerin alçak gönüllülük gösterdiği belirlenmiş, az bilmesine rağmen doğru sayısı fazla olduğuna inanan kişiler ise cahil cesareti olarak nitelendirilmiştir.

Toplumda bilgisi olmadığı halde kendini öven, her işte kendini ön plana atan, mesleki açıdan yeterli olduğunu düşünen kişiler eksikliklerini artıya dönüştürerek ve başarılı pozisyonlara gelebilmektedirler. Bilgisi olmadığı halde kendinden üstün pozisyonda olan kişileri gördükçe, kendilerini geri plana atmaktadırlar.

Cehaletin her zaman kişinin güvenin artıracağını savunan psikologlar, bu tür insanların yetenekli ve bilgili insanların önüne geçtiklerini gözler önüne sermiştir.

Bu durumu Dunning ve Kruger şöyle açıklamışlardır:

• Niteliksiz insanlar, nitelikleri abartma eğilimindedirler,
• Niteliksiz insanlar, nitelikli insanların niteliklerini görmek istemezler,
• Niteliksiz insanlar, ne ölçüde niteliksiz olduklarının fark edemezler,
• Eğer nitelikleri belli bir eğitim ile artırılırsa, niteliksizliklerini farkına varmaya başlarlar.

Profesör Dunning’e göre özetle durum şudur: “Niteliksizsen, niteliksiz olduğunu fark edemiyorsun.” Charles Darwin’in “Cehalet, genelde bilgi sahibi olmaktan daha çok özgüvene sebep olur” ve Bertrand Russell’in “Dünyanın sorunu, akıllılar hep kuşku içindeyken aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır” özdeyişlerini de unutmamak gerekir.

Berliner Zeitung gazetesindeki Oylamaya “Nein” Diyerek Oy Verin

25 Şubat 2016 tarihinde Almanya Parlamentosu’nda (Bundestag) Yeşiller Partisi’nin 1915 Ermeni tehcir olaylarını soykırım olarak tanımlayan karar tasarısı görüşülmüştür. Oturumda Parti Eşbaşkanı Cem Özdemir Ermenilere değil, aynı zamanda Hıristiyan olan Süryanilere, Pontus’lara ve Yezidi’lere de soykırımın yapıldığını öne sürmüş, fakat Kürtlere soykırım yapıldığını belirtmemiştir.

Aslında Kürtçüler, Türkiye’de sadece Ermenilere değil Pontus ve Kürtlere de soykırım yapıldığını iddia ederler.
Papa’nın ve bir protestan papazı olan Alman Cumhurbaşkanı Joachim Gauck’un sözde Ermeni soykırım iddialarını dindaş bir yaklaşımla ele almaları doğaldır. Çünkü Ermeniler hakkında yapılan soykırım iddialarında, “ilk Hıristiyan” halk olmalarına devamlı vurgu yapılmaktadır.

Alman hükümet partileri tasarıda belirtilen soykırım değerlendirmesine katıldıklarını, ancak karar tasarısının zamanlamasının yanlış olduğunu belirtmişlerdir. Göç konusunda Türkiye’ye ihtiyaçları bulunduğunu, bu sebeple karar tasarısını şimdilik geriye çekmelerini, Türkiye ile göç konusunda anlaşma yapıldıktan sonra soykırım kararını yaz tatili öncesinde onaylayacaklarını açıklamışlardır.
Hıristiyan Birlik Partileri Grup Başkanı Kauder ise Cem’in elini sıkarak güvence vermiştir.
Bilindiği gibi Bundestag 2005 yılında almış olduğu kararla 1915 olaylarını Ermeni Toplu Kıyımı (völkermord) olarak tanımıştı. Karar iyiydi ama “genocide” denmemişti. Sol Parti ile Yeşiller kararda “soykırım” tanımlamasının geçirilmesini istemişlerdi.
Bu süreçte bir Alman gazetesi Türklerin Ermenilere soykırım yaptığını iddia etmektedir. Gazetede yer alan makalenin sonunda oylama vardır. Makalenin sonundaki oylamaya katılarak “Hat Gunter Schupelius recht?” sorusundan sonra “nien” butonunu tıklayın.

Ben dün oylamaya katıldım. Hayır (nein) diyenler yüzde 93.27, evet (ya) diyenler yüzde 6.73 idi. İlgili link şöyledir:


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir