“93 yıllık enkazı kaldırdık” diyenler, 14 yıllık iktidarlarında, yurdumuzu enkaz haline getirdiler…
93 yıllık birikim, 14 yılda sıfırlandı. Fabrikalar, sanayi kuruluşları, vatan toprakları yağmalandı…
Satışlardan 66,9 milyar dolar gelir elde edildi. Türk Telekom, TÜPRAŞ, ERDEMİR, TEKEL, SEKA ve PETKİM gibi sanayi tesisleri başta olmak üzere, limanların tamamı, 195 kamu tesisi, 2.629 adet arsa, bina ve lojman satıldı. Satılanların çoğu AKP iktidarının yerli ve yabancı yandaşları tarafından paylaşıldı. Kamuya ait varlıkların talanından 38 milyar 84 milyon dolarlık kazanç sağlandı…
Ama ortada gözle görülür bir gelişme, uygarlaşma olmadı. Zenginler daha zengin, yoksullar daha yoksul oldu. Açlık sınırının altında yaşayanların sayısı daha çok arttı.
Elde edilen bu gelir AKP’nin üretimsizlikten kaynaklanan bütçe açıklarını kapatmaya yaradı…
Bir de ahlak bozuldu… Her taraf sapıklarla doldu… Tacizler, tecavüzler yaygınlaştı. İşin daha kötü yanı, bu eylemi gerçekleştirenler de daha çok ahlak ve din savunuculuğunu kimseye bırakmayan kesimlerin arasından çıktı.
İşin bir kötü yanı daha vardı ki, o da cübbeli, cübbesiz, takkeli takkesiz cemaat, tarikat adamları ve bakanların, bu ahlak dışı ortamı ve istismarları sahiplenmesiydi… Onlar bu suçları, küçümsediler, savundular, çocuk istismarlarını olağan buldular… Tecavüzcülerin avukatlığına soyundular…
Bazıları da tacizleri, tecavüzleri görmezden, duymazdan geldiler… Üç maymunları oynadılar… Kör, sağır ve dilsiz oldular…
Dinciler, Ortaçağın uygarlık dışı şeriat yasaları ile topluma “Nizam” vermeye çalıştılar.
Bilim, akıl, insanlık, gelenekler, görenekler, ahlak kuralları kapı dışına atıldı…
Atatürk’ün “Hayatta en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir” anlayışının yerini, “Hayatta en gerçek yol gösterici şeriattır, cemaatlerdir, tarikatlardır, vakıflardır” aldı…
Atatürk Cumhuriyetinin genleri ile oynadılar…
Toplumsal yapısını bozdular…
Tecavüzler karşısında:
“Çocuklarımız yüce dinimizi öğreniyorlar, olur böyle şeyler… Bunlar münferit şeylerdir… Daha önce de yaşandı bu türden olaylar, dallandırıp budaklandırmaya gelmez” dediler…
Bu dönemde kadın hakları ayaklar altına alındı… En yetkili kişiler ve devlet adamları tarafından kadın özgürlüğü, “Nisa Suresi” ile sınırlandırıldı. Çağdaş kadın hakları anlayışı rafa kaldırıldı…
Yazının başlığında da vurguladığımız gibi, “Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye, hiç bu kadar perişan olmamıştı…”
Ahlak hiç bu kadar dibe vurmamıştı…
Çocuklarımızın geleceği hiç bu kadar tehlikeye girmemişti…
Bütün bunlara ek olarak bir de toplumu etnik ırk ve din temelinde ayrıştırdılar. Milletin psikolojisini bozdular. Bir “Cinnetliler Toplumu” yarattılar. Kardeşi kardeşe düşman ettiler…
Güneydoğu savaş alanı oldu… Gün geçmiyor ki bir şehit cenazesi gelmesin… Gün geçmiyor ki bir ocağa ateş düşmesin…
İçeride durum bu… Peki, dışarıda durum nasıl? Daha mı farklı? Her yer güllük gülistanlık mı?
Uluslararası saygınlığımız nerelerde? Devlet adamlarımız yabancı ülkelerde nasıl karşılanıyor? Dış politikamız tutarlı mı?
Ne yazık ki bu sorulara da olumlu yanıtlar veremiyoruz…
Cumhuriyet tarihi boyunca hiçbir zaman, Türkiye, dış politika ve devletlerarası ilişkide bu kadar perişan olmamıştı…
Türkiye emperyalist devletlerin ŞAMAR OĞLANINA döndü. Gelen vuruyor, giden vuruyor. Alman videolarına konu oldu Türkiye’nin Cumhurbaşkanı…
Politikacılarımız hiçbir dönemde, hiç bu kadar dışlanmamıştı…
Komşularımızla hiç bu kadar kavgalı, dövüşlü olmamıştık. Hiçbir dönemde İslamcı terörist örgütler, PKK, PYD ve aşiret reisleri sınır komşumuz olmamıştı…
Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti hiç bu kadar aşağılanmamıştı.
RTE Amerika’da uçaktan inince, karşısına bir ABD yetkilisi, Allah’ın bir tek kulu çıkmadı… Onu karşılamaya hiçbir ABD’li devlet adamı gelmedi. Onu yine yaban ellerinde, bizim Dışişleri Bakanı ve Washington Büyükelçimiz karşıladı…
Bu arada Erdoğan’ın konuşma yapması için bir kuruluş arandı. Aralarında Carnegie’nin de olduğu önemli düşünce kuruluşları bu isteği reddettiler…
Bunun üzerine TÜSİAD devreye girdi ve bir iş kadını, Brookings Enstitüsü başkanı Strobe Tallbot’u arayarak, RTE’ye konuşma olanağının sağlanmasını rica etti. Onun bu isteği yerine getirildi. Ancak bu yolla Dünya Liderinin konuşma yapması gerçekleştirildi.
Bu arada kalacağı otelin önünde ve konuşma yapacağı yerde Türk bayrakları ile yapılan protestolarda yaşanan rezaletleri, korumaların tuhaf sesler çıkararak protestocuların sloganlarını bastırma çabalarını (o kadar çok komikti ki) anlatmaya değer bulmuyoruz… Görülmesi gerek…
Oysa onun İKİ AYYAŞ dediği dönemde krallar, kraliçeler Atatürk’ün sofrasında yer almak için davetler beklerlerdi.
Elbette bu kara günler de geçecek… Elbette sevgili yurdumuz yeryüzünde hak ettiği onura, saygınlığa ulaşacak…
Çünkü Tevfik Fikret’in deyişi ile “Elbet sabah olacak, bu geceler sonsuzluğa dek sürmez…”
İşte o zaman Türkiye’mizi, Cumhuriyetimizi bu hallere düşürenlerden hesap sorulacak…
İşte o zaman, “KESER DÖNECEK, SAP DÖNECEK, GÜN GELECEK HESAP DÖNECEK…
(alieralp37@gmail.com)