“OSMANLI TÜRKÜ”?
HÜSEYİN MÜMTAZ
İlk defa duyduğumda sadece dikkatimi çekmiş, üzerinde bir süre düşünmüştüm.
2006 olmalı…
Bakû’ye her gidişimizde olduğu gibi Elçibey’in kabrini ziyaret ediyoruz eşimle… Lise çağında bir başka genç daha var mezarın başında. Dualarımızı edip sessizce ayrılırken, elindeki Kur’ânı Kerim’den gözlerini kaldıran genç yanımıza yaklaşıp; “Kusura kalmayın, Osmanlı Türkü müsünüz?” diye sormuştu.
Çocuğun ne demek istemiş olabileceğini zihnimde bir kenara not etmiştim?
2016 Mart’ı… Eşim Girne-Güzelyurt minibüsünde; Üniversite hocası genç bir Azerî Türkü hanımla tanışıyor. Yol boyu sohbet ediyorlar. Ayrılırken Hocahanım eşime; “Osmanlı Türküsünüz değil mi?” sorusunu soruyor.
Biz, Bakû-Girne hattında 10 senenin üzerine gelen bu neredeyse birebir aynı kavramın derinliğini hazmetmeye çalışırken 27 Mart 2016 tarihli “Adres” dergisi yayınlanıyor Lefkoşa’da..
36-37’inci sayfalarda Erdinç Gündüz Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayı’nın 16 Ağustos 1960’da Ada’ya ilk gidişiyle ilgili çocukluk anılarını anlatıyor…
Lefkoşa’nın Türk kesiminde oturan “azınlıklar” (Rum ve Ermeniler) yavaş yavaş Rum tarafına “taşınmaya” başlamışlar.
Bir tatil günü karşılarında oturan Ermenilerin evine de bir kamyon yanaşıp eşya yüklenmeye başlanır.
Erdinç Gündüz’ün babasının, komşu Nişan Efendi’ye sorduğu “Hayırdır?” sorusuna aldığı cevap aynen şudur;
“Zeki bey… Mahallede bir şey olmadı ama Osmanlı ayak bastı artık bu adaya. Bir daha da çıkmaz. Osmanlı’nın bundan sonra ne yapacağı da hiç belli değil”.
1960 Lefkoşa, 2006 Bâkû ve 2016 Girne…
Böyle tesadüf olmaz…
Öyleyse…
Sadece “Osmanlı”nın değil ama “Osmanlı’daki Türk”ün kimliği üzerinde de bir daha ve etraflıca düşünmemiz gerekmiyor mu? 28 Mart 2016
57’İNCİ TÜMEN HER YERDE/HEPİMİZ 57’İNCİ TÜMENİN EFRÂDIYIZ