Site icon Turkish Forum

İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE

 
 
Rusya, Suriye krizinin çözümünü öngören Cenevre görüşmelerinde, IŞİD ve benzeri radikal örgütlerle mücadelede daha aktif bir pozisyonda olmasına rağmen ABD halâ ana güçtür. 
Üstelik, Rusya ile karşı karşıya gelmektense Avrupa tarafından masa başında yürütülen müzakerelerle kendi lehine bir denge kuruyor.
Hem de Başkanlık seçime gidildiği şu süreci istediği gibi sürüncemede bırakıyor.
 
*
Mesela Rusya, ABD'den Suriye'deki ateşkes ihlallerine tepki verilmesine dair bir anlaşma metni hazırlanmasını talep ediyor.
Ama Washington anlaşma metnini konuşmaya ve hazırlamaya hazır olmadığını belirtiyor! Rusya anlaşmanın sürüncemede bırakılmasının kabul edilemeyeceği noktasında kalakalıyor.
 
*
Suriye ve Irak bilinmezlikleri tırmandıkça,Türkiye'nin toprak bütünlüğüne ilişkin eskiden beri varolan korkusu da artıyor.
Ankara hem Kürtlerin yaşadığı doğu bölgelerindeki antiterör operasyonlarının şiddetini hem de demokratik haklara yönelik saldırılarını yoğunlaştırıyor.
 
*
Ama Güneydoğu'da AKP hükümeti ile Kürdistan İşçi Partisi (PKK) arasında yaşanan çatışmalarda güvenlik güçlerinin kayıpları gün be gün çoğalıyor, siviller ölüyor, binlerce insan yaralanıyor, yüzbinlercesi yaşadıkları yerlerden kaçmıştır, terör her noktadan vuruyor.
Hükümet muhaliflere yönelik baskısını arttırmış içinde gazetecilerin, iş adamlarının, akademisyenlerin, hatta yargıçların ve savcıların olduğu onlarca insan tutuklanmıştır...
 
*
Başrolünü AKP iktidarı  ve PKK'nın oynadığı,aslında Türkiye Ulus  Devleti'ne karşı yapılan kalkışmada iki boyut bulunuyor.
Birincisi; Batı'nın tarihi bir hatası olan ve önce Türkiye'de, sonra İslam coğrafyasında sahneye konulan siyasi mizansenin ortağı olarak Recep Tayyip Erdoğan, barışın ve adaletin dini inanışlar üzerinde inşa edilmesine dayanan ve sadece ekonomi değil, siyasal, kültürel ve sosyal boyutları da kapsayan Siyasi İslam Konseptini uygularken,
<p>Türkiye'de islamcı değer yargıları üzerinden islamcı burjuvazi oluşturmuş, buna denk devlet yapılanması ve rejim sağlamış, kendi sivil toplum örgütleri, sendikaları, medyası,siyasi partileri ve anında harekete geçebilecek kamuoyu oluşturma mekanizmalarıyla mevcut devlet teorileriyle ilgisiz bir parti-devlet kurmuştur.
Siyasi İslam'ın "Çağdaş sosyopolitik etmenlerle beslenen İslam tarihinin ışığında müminler, kendi sorunlarını ancak şeriatın tesisi aracılığıyla oluşacak ve onunla başarı şansı bulacak bir İslami ideoloji oluşturmak suretiyle  çözebileceklerdir " felsefesiyle,</p>
hem Türkiye çağdaş uygarlık hedefinden uzaklaşmış, hem de kitlesini  Batı tipi düzenin gayri İslami bir istibdat düzeni olduğu fikrinde yetiştirirken "İslami Cihad" tohumlarını ekmiştir. </p>
*
Bu düşüncenin ne modern cumhuriyetçi kurumlara, ne tüm güçleriyle hukuka dayanan bir devlete, ne ordu ya da polis gücüne, ne ekonomik fonksiyonu düzenleyen yasalara, ne de bilimsel veya kültürel gelişime ihtiyacı bulunmuyor.
O yüzden vatandaşların temel hakları inkâr edilerek dolu dizgin vahşi liberalizme, gerici dogmalara, en gaddar yasaklara ve baskılara yol veriliyor.
Toplumun içinde bulunduğu bilimsel ve kültürel uçurum da  bunların, her durumda kendi adına tuttuğu pozisyonları yönlendirmede başarılı olmasına yol açıyor...
 
*
İkincisi; Erdoğan'ın Oslo benzeri görüşmelerin yapılmayacağı, İmralı ve Kandil'in devre dışı kalacağı, siyaset dışı kanala itibar edilmeyeceği, tek muhatabın seçilmişler ve halk olacağı, Kürt vatandaşların PKK ve KCK baskısından kurtarılacağı, yerel yönetimlerin güçleneceği, uluslararası hukuk ilkelerinin esas alınacağı, Öcalan' la ve Kandil ile ilginin kesilmesi halinde  siyasi müzakerelerde bulunulacağı duyurusuyla,
Haziran 2011 seçimleri ardından uygulanan  "Güvenlikçi Yaklaşım" stratejisidir.
Bu strateji ile Recep Tayyip Erdoğan'ın aş ve iş gereksinimleri için Kürtleri; İslamcılığın kardeşlik fikri, dayanışma hissi gibi eğilimlerle ürettiği ekonomi-politik değerlere çağırması,  
Ne ki farklı ideoloji, görüş ve inançta bir kısım Kürtlerin, demokratikleşme perspektifinde kurumsal kimlikleri esasında birlik ve dirliklerini teminen ortak dille siyasal nicelik ve niteliklerini kazanma  talebinde bulunmalarıdır.
 
*
Şimdilerde Türkiye'nin güneydoğusunda artan askeri operasyonlar ve polisiye önlemlere rağmen Kürt milliyetçileri,
Türkiye'nin İŞİD'le bir mücadelesinin olmadığından ve Batı'nın İslami Cihad'a karşı açtığı mücadeleden yararlanıyor.
IŞID'e ve İslami Cihad'a karşı mücadeleleriyle ABD emperyalizmi yanı sıra Rusya tarafından da destekleniyor.
Bu destekle Ankara'nın içeride, Irak'ta ve Suriye'de sürdürdüğü savaşa askeri tırmanma ile yanıt veriyor ve  boyun eğmiyorlar...
 
*
Yılın başında Diyarbakır'da Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Genel Kurulunda alınan "Kürt halkı hukuksal ve siyasi statü talebi kabul edilmediği için kendi öz gücüne dayanan bir mücadele sürecine girmiştir " kararı işletiliyor.
Kültürel, ekonomik, coğrafi yakınlıkları dikkate alınarak bir veya birkaç komşu şehri kapsayacak biçimde demokratik özerk bölgelerin oluşturulması ve merkezi yönetim organlarının bölgesel ve yerel yönetimler üzerindeki her türlü vesayetinin son bulmasını içeren bir dizi talep öne sürüyorlar...
 
*
Özerk bölgelerin ekonomik ve sosyal yaşamı düzenlemede geniş yetki sahibi olması:Toprak, su ve enerji kaynaklarının ekolojik çerçevede toplum yararına işletilmesi, denetlenmesi ve üretimden pay alınması : Anadilde eğitim: Bazı vergilerin toplanması: Resmi yerel güvenlik birimlerinin kurulması: Yeni bir demokratik anayasa altında şehir, mahalle, köy, kadın ve gençlik meclislerinin ve sivil toplum örgütlerinin karar alma ve denetleme süreçlerine doğrudan katılımı isteniyor.
Artık muhtemel bir çözüm sürecinin eşiğinde olmazsa olmaz bu talepler bulunuyor.
 
*
HDP Eş Genel Başkanı S.Demirtaş "Bu direniş zaferle sonuçlanacak, herkes halkın iradesine saygı duyacak. Kürtler artık kendi coğrafyasında siyasi irade olacaktır. Şimdi tarihi kırılmanın yaşandığı bugünlerde halkımız buna karar verecek. Diktatörlük mü, öz yönetim mi? Kürtler belki kendi bağımsız devletlerine, federal devlete, kantonlara ya da özerk bölgelere sahip olacak" diyor!
 
*
PKK hesabını  "Suriye şehirlerinde beş yıldır yaşananlar, şimdi aynı şekilde Türkiye'de yaşanıyor. Türk devleti, sözde kamu düzenini sağlamak için bir katliam hazırlığı yapıyor ve buna yasal bir kılıf sağlamak istiyor" düşüncesinden kuruyor.
Ankara'ya karşı savaşmak üzere Suriye Özgür Ordusu gibi "Devrimci Direniş Cephesi" kurulmuştur.
Bu cephenin Erdoğan'a karşı göstereceği askeri tırmanışın, ABD'den destek alacağına inanılıyor.
"Kürt güçlerinin desteği olmadan, Suriye'de IŞİD'e karşı saldırı mümkün değil; onlar karadaki en iyi güç. ABD bunu çok iyi biliyor. Washington'ın, yalnızca Türkiye'yi memnun etmek için Suriyeli Kürt gruplar ile bağlarını koparacağını düşünmek doğru değildir" biçiminde düşünülüyor.
 
*
PKK yöneticisi Cemil Bayık, Kürt milliyetçilerinin Ankara'ya karşı uzun vadeli savaş hazırlığında olduğuna işaret ediyor.
"Türkiye'deki iç savaş tırmanacak. İç savaş herkesin kendi çıkarlarını güttüğü ve hiç kimsenin kaçınamayacağı bölgesel bir savaş bağlamında gerçekleşiyor.
Bu bölgesel savaşın merkezi Kürdistan'dır ve yeni bir durumu ortaya çıkarana kadar tırmanmaya devam edecektir" diyor...
 
*
ABD; Rusya'nın, Suriye krizinin çözümünü öngören Cenevre görüşmelerini, IŞİD ve benzeri radikal örgütlerle mücadelesini sürüncemede bırakıyor.
Hele yeni Başkan seçilsin, Sykes-Picot sürecinden giderek  Rusya'ya baskının arttırması hedefleniyor.
İç savaşa doğru,Türkiye'nin ulusal birlik ve bütünlüğünü kavrayacak  çok acil bir ulusalcı iktidar oluşturması gerekiyor...
Yazık ki, buna gereken aklı-selim ve cesaret görünmüyor...
 
 
22.3.2016 - 7593
 
 
Rusya, Suriye krizinin çözümünü öngören Cenevre görüşmelerinde, IŞİD ve benzeri radikal örgütlerle mücadelede daha aktif bir pozisyonda olmasına rağmen ABD halâ ana güçtür. 
Üstelik, Rusya ile karşı karşıya gelmektense Avrupa tarafından masa başında yürütülen müzakerelerle kendi lehine bir denge kuruyor.
Hem de Başkanlık seçime gidildiği şu süreci istediği gibi sürüncemede bırakıyor.
 
*
Mesela Rusya, ABD’den Suriye’deki ateşkes ihlallerine tepki verilmesine dair bir anlaşma metni hazırlanmasını talep ediyor.
Ama Washington anlaşma metnini konuşmaya ve hazırlamaya hazır olmadığını belirtiyor! Rusya anlaşmanın sürüncemede bırakılmasının kabul edilemeyeceği noktasında kalakalıyor.
 
*
Suriye ve Irak bilinmezlikleri tırmandıkça,Türkiye’nin toprak bütünlüğüne ilişkin eskiden beri varolan korkusu da artıyor.
Ankara hem Kürtlerin yaşadığı doğu bölgelerindeki antiterör operasyonlarının şiddetini hem de demokratik haklara yönelik saldırılarını yoğunlaştırıyor.
 
*
Ama Güneydoğu’da AKP hükümeti ile Kürdistan İşçi Partisi (PKK) arasında yaşanan çatışmalarda güvenlik güçlerinin kayıpları gün be gün çoğalıyor, siviller ölüyor, binlerce insan yaralanıyor, yüzbinlercesi yaşadıkları yerlerden kaçmıştır, terör her noktadan vuruyor.
Hükümet muhaliflere yönelik baskısını arttırmış içinde gazetecilerin, iş adamlarının, akademisyenlerin, hatta yargıçların ve savcıların olduğu onlarca insan tutuklanmıştır…
 
*
Başrolünü AKP iktidarı  ve PKK’nın oynadığı,aslında Türkiye Ulus  Devleti’ne karşı yapılan kalkışmada iki boyut bulunuyor.
Birincisi; Batı’nın tarihi bir hatası olan ve önce Türkiye’de, sonra İslam coğrafyasında sahneye konulan siyasi mizansenin ortağı olarak Recep Tayyip Erdoğan, barışın ve adaletin dini inanışlar üzerinde inşa edilmesine dayanan ve sadece ekonomi değil, siyasal, kültürel ve sosyal boyutları da kapsayan Siyasi İslam Konseptini uygularken,

Türkiye’de islamcı değer yargıları üzerinden islamcı burjuvazi oluşturmuş, buna denk devlet yapılanması ve rejim sağlamış, kendi sivil toplum örgütleri, sendikaları, medyası,siyasi partileri ve anında harekete geçebilecek kamuoyu oluşturma mekanizmalarıyla mevcut devlet teorileriyle ilgisiz bir parti-devlet kurmuştur.
Siyasi İslam’ın “Çağdaş sosyopolitik etmenlerle beslenen İslam tarihinin ışığında müminler, kendi sorunlarını ancak şeriatın tesisi aracılığıyla oluşacak ve onunla başarı şansı bulacak bir İslami ideoloji oluşturmak suretiyle  çözebileceklerdir ” felsefesiyle,

hem Türkiye çağdaş uygarlık hedefinden uzaklaşmış, hem de kitlesini  Batı tipi düzenin gayri İslami bir istibdat düzeni olduğu fikrinde yetiştirirken “İslami Cihad” tohumlarını ekmiştir.

*
Bu düşüncenin ne modern cumhuriyetçi kurumlara, ne tüm güçleriyle hukuka dayanan bir devlete, ne ordu ya da polis gücüne, ne ekonomik fonksiyonu düzenleyen yasalara, ne de bilimsel veya kültürel gelişime ihtiyacı bulunmuyor.
O yüzden vatandaşların temel hakları inkâr edilerek dolu dizgin vahşi liberalizme, gerici dogmalara, en gaddar yasaklara ve baskılara yol veriliyor.
Toplumun içinde bulunduğu bilimsel ve kültürel uçurum da  bunların, her durumda kendi adına tuttuğu pozisyonları yönlendirmede başarılı olmasına yol açıyor…
 
*
İkincisi; Erdoğan’ın Oslo benzeri görüşmelerin yapılmayacağı, İmralı ve Kandil’in devre dışı kalacağı, siyaset dışı kanala itibar edilmeyeceği, tek muhatabın seçilmişler ve halk olacağı, Kürt vatandaşların PKK ve KCK baskısından kurtarılacağı, yerel yönetimlerin güçleneceği, uluslararası hukuk ilkelerinin esas alınacağı, Öcalan’ la ve Kandil ile ilginin kesilmesi halinde  siyasi müzakerelerde bulunulacağı duyurusuyla,
Haziran 2011 seçimleri ardından uygulanan  “Güvenlikçi Yaklaşım” stratejisidir.
Bu strateji ile Recep Tayyip Erdoğan’ın aş ve iş gereksinimleri için Kürtleri; İslamcılığın kardeşlik fikri, dayanışma hissi gibi eğilimlerle ürettiği ekonomi-politik değerlere çağırması,  
Ne ki farklı ideoloji, görüş ve inançta bir kısım Kürtlerin, demokratikleşme perspektifinde kurumsal kimlikleri esasında birlik ve dirliklerini teminen ortak dille siyasal nicelik ve niteliklerini kazanma  talebinde bulunmalarıdır.
 
*
Şimdilerde Türkiye’nin güneydoğusunda artan askeri operasyonlar ve polisiye önlemlere rağmen Kürt milliyetçileri,
Türkiye’nin İŞİD’le bir mücadelesinin olmadığından ve Batı’nın İslami Cihad’a karşı açtığı mücadeleden yararlanıyor.
IŞID’e ve İslami Cihad’a karşı mücadeleleriyle ABD emperyalizmi yanı sıra Rusya tarafından da destekleniyor.
Bu destekle Ankara’nın içeride, Irak’ta ve Suriye’de sürdürdüğü savaşa askeri tırmanma ile yanıt veriyor ve  boyun eğmiyorlar…
 
*
Yılın başında Diyarbakır’da Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Genel Kurulunda alınan “Kürt halkı hukuksal ve siyasi statü talebi kabul edilmediği için kendi öz gücüne dayanan bir mücadele sürecine girmiştir ” kararı işletiliyor.
Kültürel, ekonomik, coğrafi yakınlıkları dikkate alınarak bir veya birkaç komşu şehri kapsayacak biçimde demokratik özerk bölgelerin oluşturulması ve merkezi yönetim organlarının bölgesel ve yerel yönetimler üzerindeki her türlü vesayetinin son bulmasını içeren bir dizi talep öne sürüyorlar…
 
*
Özerk bölgelerin ekonomik ve sosyal yaşamı düzenlemede geniş yetki sahibi olması:Toprak, su ve enerji kaynaklarının ekolojik çerçevede toplum yararına işletilmesi, denetlenmesi ve üretimden pay alınması : Anadilde eğitim: Bazı vergilerin toplanması: Resmi yerel güvenlik birimlerinin kurulması: Yeni bir demokratik anayasa altında şehir, mahalle, köy, kadın ve gençlik meclislerinin ve sivil toplum örgütlerinin karar alma ve denetleme süreçlerine doğrudan katılımı isteniyor.
Artık muhtemel bir çözüm sürecinin eşiğinde olmazsa olmaz bu talepler bulunuyor.
 
*
HDP Eş Genel Başkanı S.Demirtaş “Bu direniş zaferle sonuçlanacak, herkes halkın iradesine saygı duyacak. Kürtler artık kendi coğrafyasında siyasi irade olacaktır. Şimdi tarihi kırılmanın yaşandığı bugünlerde halkımız buna karar verecek. Diktatörlük mü, öz yönetim mi? Kürtler belki kendi bağımsız devletlerine, federal devlete, kantonlara ya da özerk bölgelere sahip olacak” diyor!
 
*
PKK hesabını  “Suriye şehirlerinde beş yıldır yaşananlar, şimdi aynı şekilde Türkiye’de yaşanıyor. Türk devleti, sözde kamu düzenini sağlamak için bir katliam hazırlığı yapıyor ve buna yasal bir kılıf sağlamak istiyor” düşüncesinden kuruyor.
Ankara’ya karşı savaşmak üzere Suriye Özgür Ordusu gibi “Devrimci Direniş Cephesi” kurulmuştur.
Bu cephenin Erdoğan’a karşı göstereceği askeri tırmanışın, ABD’den destek alacağına inanılıyor.
“Kürt güçlerinin desteği olmadan, Suriye’de IŞİD’e karşı saldırı mümkün değil; onlar karadaki en iyi güç. ABD bunu çok iyi biliyor. Washington’ın, yalnızca Türkiye’yi memnun etmek için Suriyeli Kürt gruplar ile bağlarını koparacağını düşünmek doğru değildir” biçiminde düşünülüyor.
 
*
PKK yöneticisi Cemil Bayık, Kürt milliyetçilerinin Ankara’ya karşı uzun vadeli savaş hazırlığında olduğuna işaret ediyor.
“Türkiye’deki iç savaş tırmanacak. İç savaş herkesin kendi çıkarlarını güttüğü ve hiç kimsenin kaçınamayacağı bölgesel bir savaş bağlamında gerçekleşiyor.
Bu bölgesel savaşın merkezi Kürdistan’dır ve yeni bir durumu ortaya çıkarana kadar tırmanmaya devam edecektir” diyor…
 
*
ABD; Rusya’nın, Suriye krizinin çözümünü öngören Cenevre görüşmelerini, IŞİD ve benzeri radikal örgütlerle mücadelesini sürüncemede bırakıyor.
Hele yeni Başkan seçilsin, Sykes-Picot sürecinden giderek  Rusya’ya baskının arttırması hedefleniyor.
İç savaşa doğru,Türkiye’nin ulusal birlik ve bütünlüğünü kavrayacak  çok acil bir ulusalcı iktidar oluşturması gerekiyor…
Yazık ki, buna gereken aklı-selim ve cesaret görünmüyor…
 
 
22.3.2016
Exit mobile version