Sabahattin Ali bir konuşmasında şöyle der:
“Namuslu olmak, ne zor şeymiş meğer? Bir gün Almanların pabucunu yalayan, ertesi gün İngilizlere takla atan, daha ertesi gün de Amerika’ya kavuk sallayan soysuzlar gibi olmak istemedik. Yalnız ve yalnız bir tek milletin önünde secdeye vardık. O da kendi cefakeş milletimizdir.
Meğer ne büyük günah işlemişiz! Kanunlu, kanunsuz baskılar altında ezile ezile pestile döndük. Bugünün itibarlı kişileri gibi kese doldurmadık, makam peşinde koşmadık. İç ve dış bankalara para yatırmadık, han apartman sahibi olmak, sağdan soldan vurmak ve milleti kasıp kavurmak emellerine kapılmadık. Bütün kavgamızda kendimiz için hiçbir şey istemedik. Yalnız ve yalnız, bu yurdun bütün yükünü omuzlarda taşıyan milyonlarca insanın derdine derman olacak yolları araştırmak istedik…”
Vatansever yazarımız, bu konuşmasında bir NAMUS tanımı yapıyor. Gerçekten dürüst, namuslu bir insanın nasıl olması gerektiğini anlatıyor…
Namus kavramı AKP’nin 14 yıllık iktidar döneminde çok değişti. Yozlaştırıldı. Kısıtlandı. Dar bir çerçevede anılır oldu.
Namus ya türbanın altına saklandı ya da iki bacak arasına hapsedildi.
Eşini, dostunu, anasını bacısını türbana sokan kişi kendisini namuslu ilan etti. Bununla yetindi… Türkiye’de meydana gelen namussuzlukları ya görmezden, duymazdan geldi ya da namussuzluktan saymadı…
Hele hele o namussuzlukları dindar geçinen, Allah’ı, peygamberi dilinden düşürmeyip, meydanlarda bir elinde Kuran yalan söyleyen birisi yapmışsa, neredeyse onu alkışladı.
Örneğin hırsızlığı, yolsuzluğu, vatan hainliğini namus kavramının dışında algıladı. Rüşvet almayı, rüşvet vermeyi namussuzluk kavramının içine sokmadı…
“Yapsın, yapsın da yesin…” dedi…
Suçu işleyenler bir din vakfının ya da cemaatin adamıysa ona sessiz, tepkisiz kaldı. Karşı çıkmadı. Deniz Feneri denilen dinci kuruluş gariban, yoksul vatandaşları dolandırdı, ilgilenmedi, dönüp bakmadı bile…
Suçu işleyenler 5 vakit namaz kılıp 25 vakit soygun da yapsa, bu olaylar karşısında “Onlar dini bütün adamlar, yapmazlar” deyip susmayı tercih etti…
Ankara’da 37 kişinin hayatını kaybettiği terör saldırısında, acılı, bir şehit yakınının “Yerin dibine batsın iktidarınız, yerin dibine batsın paralarınız, yerin dibine batsın dininiz” sözleri nedeniyle bazı dinci çevreler, onu ağza alınmayacak küfürlerle teşhir edip, hedef gösterirken, Ensari Vakfında ortaya çıkan “45 çocuğa tecavüz” olayı karşısında dut yemiş bülbüllere döndü…
Bu mudur namus, bu mudur dürüstlük?
Akıl tutulması yaşanılan bir dönemden geçiyoruz…
Bazı yazarlarımız, bazı aydın kişiler bile hırsızlara, katillere, vatan hainlerine yandaşlık yapan, destek olan politikacıları “O doğru insandır, çalmaz, çırpmaz, hırsızlık yapmaz…” sözleri ile temize çıkarmaya, politik yanlışlarını, ihanetlerini örtbas etmeye çalışıyorlar.
Oysa hırsızın yandaşı da hırsız kadar suçludur, katile yardım ve yataklık yapan da katil kadar suçludur…
Bir insan yaşamın her alanında namuslu olmak zorundadır… Bir insanın yaşamın her alanında namus yasasının kurallarına uymak zorundadır.
Çünkü yaşam bir bütündür…
Namus bir bütündür…
Namus sadece “Bekâret ve kadın cinselliği ile” sınırlanamaz…
İnsanlarımız sadece kadın ve erkek ilişkilerinde değil, vatan savunmasında, demokrasi alanında, ticarette, adalette, kardeşlik ve dostlukta, milli sorunlarda namuslu davranmak, namussuzluklara karşı çıkmak zorundadırlar…
Her yapılanı, her söyleneni kabul etmemelidirler…
Başta din sömürüsü olmak üzere her çeşit sömürüye karşı mücadele bayrağını yükseltmelidirler…
Her çeşit cinayete, katliama karşı direnmelidirler…
Terör örgütleri ile bir zamanlar kapalı kapılar arkasında ve toplum önünde müzakereler yapıp, onların kentleri silah deposu haline getirmesine göz yuman yetkililerden hesap sormalıdırlar…
Ve onlara yardım ve yataklık yapan yandaş muhalefetten…
Fransız İhtilalinin düşünürü Jean Jacques Rousseau, “Toplumlar hak ettikleri şekilde yönetilirler…” der.
Napolyon Bonapart
“Dünyanın çok acı çektiğini görüyorum. Ama bunun nedeni, kötü insanların uyguladığı şiddet değil, iyi insanların suskunluğudur…” der.
2002’de ekmeğin kilosu 1.03 TL, 1 litre benzin fiyatı 1.66 TL,1 litre motorin fiyatı 1.30 TL ve 1 kw/saat elektrik fiyatı 15.8 kuruş iken bu fiyat bugün 5 – 6 kat artmışsa,
Hastane masrafı Türkiye’de 186 dolar iken bu fiyat 1.100 doları aşmışsa…
Türkiye’de her 100 kişiden 40 – 45’i sigortasız çalışıyorsa…
İşçi ölümlerinde Avrupa birincisiysek…
Ve sen bütün bu olanlar karşısında SUSKUNLUĞUNU, SESSİZLİĞİNİ, TEPKİSİZLİĞİNİ sürdürüyorsan…
Hiçbir zaman yakınmaya, yoksulluğunu, çaresizliğini anlatmaya hakkın yoktur…
Ve bu demektir ki sen:
“HAK ETTİĞİN ŞEKİLDE YÖNETİLMEKTESİN…”
Hele hele Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi:
“Vatan ve milletini satan, dinden, imandan ve namustan asla bahsedemez…”
Ben de bu değerli söze şunu ilave edeyim:
Bu hainler karşısında susup, olup biteni sineye çekenler de en az onlar kadar suçludurlar, namussuzdurlar…
(alieralp37@gmail.com)