ABD Başkanı B.Obama ile Rusya Devlet Başkanı V.Putin, 27 Şubat’ta Suriye’de ateşkesi ve kontrol mekanizmalarını başlatmak konusunda telefon başında anlaştılar.
Görüşme sırasında Uluslararası Suriye Destek Grubu da bu ülkedeki silahlı eylemlerin durdurulmasına ilişkin ortak açıklamaya onay verdi.
Ayrıca Başkan V.Putin, Suudi Arabistan Kralı Selman ve Katar Emiri H.Bin Halife El Sani ile gerçekleştirdiği telefon görüşmeleriyle bu ülkelerin koordinasyonunu sağladı.
*
Böylece ABD ve Rusya, Suudi Arabistan ve Katar ile diğer ABD müttefikleri,
Suriye’de gereksiz kan dökülmesini durdurmak, teröre karşı mücadeleyi sürdürmek ve bununla bu ülkede siyasi çözüme destek vermeyi ortak misyon edindiler.
Ne ki Rusya Devlet Başkanı V.Putin, yaşanan uçak krizi nedeniyle Türkiye ile ateşkes konusunda herhangi bir temas kurmadı…
Ateşkes süreci konusunda ABD ve Rusya ile Türkiye arasında PYD sorunu olduğu biliniyor.
*
Bugün Rusya, ateşkes sürecinde Cenevre’de barış görüşmeleri yapılırken Suriye’deki güçlerinin bir kısmını geri çekiyor.
Geriye kalan güçleriyle Suriye hava sahasında sürdürdüğü operasyonlar kapsamında bu ülkenin meşru yönetimiyle kesintisiz iletişimini sürdürüyor.
ABD’nin de aynı çalışmayı müttefikleriyle, desteklediği gruplarla ve Türkiye ile yapmasını umuyor…
*
Rusya, Esad’ın yerine alternatifin olmayışından hareketle krizin çözülmesi için hırsların değil ortak amaçların esas alınması ve iç savaşa artık siyasal bir çözüm getirilmesi düşüncesiyle Suriye’dedir.
Yönetim ve iç meselelerde karar sahibi tek tarafın Suriye halkı olduğunu,
Suriye’nin tek bir devlet olarak kalmasının ciddi bir önem taşıdığını, fakat devletin iç şeklinin ise tamamen Suriyelilerin meselesi olduğunu savunuyor…
Suriye’de iç yönetimin kapsamlı bir sürece ihtiyacı olduğunu, esas alarak bu sürece halkın istisnasız tüm bileşenleri ve kesimlerinin katılması gerektiğine inanıyor.
Bu nedenle Suriyeli Kürtlerin de Cenevre görüşmelerinde temsil edilmeleri gereğinde ısrar ediyor.
Ama Suriyeli bir kısım Kürtlerin Suriye’de tek başlarına federal yapı kurmalarının mümkün olmadığı vurgusuyla Türkiye’ye de ucu açık bir güvence veriyor…
*
Rusya Batı ile ortak düşmanları olan terörizme karşı çabaların birleştirilmesi gerektiğini,
Bunu daha önce ideoloji farklılıklarına rağmen II. Dünya Savaşı sırasında faşizme karşı yaptıklarını ve başarılı oldukları bir örnekten hareket ediyor.
*
Barış Kongresi ile birlikte, her ülkenin1947’de BM Guvenlik Konseyi’nin 10 numarali kararıyla kontrolu altindaki bolgede askeri mahkemeler kurma hakkına sahip olması hakkını kullanarak,
Ekim 1945’te II. Dünya Savaşı akabinde ABD, Birleşik Krallık, Fransa ve Sovyetler Birliği’nin Alman Nazi partisine karşı “insanlık suçu, savaş suçları, dünya barışına karşı işlenen suçlar ve savaşa sebep olmak” suçlarından açtığı davaya bakmak için kurulan Nürnberg Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi’nin bir benzerinin kurulmasını öngörüyor.
*
Bu mahkemenin, Suriye trajedisinde işlenen hukuk ihlallerinden Esad rejimi kadar muhalif tarafların, teröristlerin, varsa bunları destekleyen ülkelerin paylarını üstleneceklerini ve yeni Suriye’nin kurulmasına ilişkin bağlayıcı kararın alınacağına,
Kim suçlu,kim değil sorusunun yanıtlanacağına,
Elde edilecek sonucların BM merkezinde uluslararası hukukun üstünlüğüne işlenerek, yeni bir küresel statünün oluşmasına neden olacağını savunuyor.
*
Bu suretle hem ABD’nin 21. yüzyılın sorunlarıyla tek başına mücadele edemeyeceği, o yüzden işbirliğinin daha fazla zorluklar başlamadan kurulmasının tek etkili çözüm olduğunda pekişilecektir.
Hem de işbirliği ruhu geliştirilerek Soğuk Savaş zihniyeti terk edilirken, uluslararası ilişkilere bu perspektiften bakarak sorunlara çözümler bulmak için tüm uluslararası toplum birlikte çalışabilecektir…
*
Rusya, ateşkes ve geçici hükümet kurulması aşamasına girildiği şu sırada bu talep ve beklentidedir.
ABD’nin de aynı çalışmayı müttefikleriyle, desteklediği gruplarla ve Türkiye ile yapması umudunu sürdüredursun, bu beklentiye;
*
Birincisi; “Yurtta Barış,Cihanda Barış” dış politika ilkesinden sapmış,
İslami radikal örgütlerle yakın ilişkiyle Suriye ve Irak jeopolitiğinde çıkarlarını teminen yeni Osmanlıcı kesilmiş,
Türkiye rejimini Yeni Türkiye’ye değiştirmiş,
Bu yüzden ortaklaştığı İslamcı radikal örgütlerle ve sığınmacılarla Kuzey Suriye’de bir tampon bölge oluşturmak gayretinde olan,
Ülkede ve mesela Suriye İç savaşında suçlara bürünmüş,
O yüzden ateşkesi tehlikeye atan, Cenevre Görüşmelerine “Barış görüşmelerine kimlerin davet edileceği” konusuyla takoz koyan,
Recep Tayyip Erdoğan iktidarının olumlu yanıt vermeyeceği çok açıktır.
*
İkincisi; bir kere üstünlük sağlayan bir gücün kendi gücünü başka devletlerle paylaşmak istememesi kuralından hareket eden ABD;
Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nde yer alan, revizyonist davranarak mevcut BM statükosunu değiştirmek isteyen ülkelere karşı,
Uluslararası anlaşmalar ve sözleşmeler gereğince üzerine düşen sorumlulukları yerine getireceğini, bu değerlere saygılı olmayan ülkeleri ekonomik ve siyasal yaptırım mekanizmalarıyla cezalandıracağı müeyyidesi gereğince,
Ateşkes sürecine hangi şartlarda destek verdiği de bilinmiyor…
*
Ama Rusya; ABD Başkanı B.Obama’nın The Atlantic dergisine verdiği röportaj çerçevesinde kendini artık mevcut değil giden başkan olarak hissettiğini,
Ortadoğu’da sonu bilinmeyen başka bir savaşa girmek yeni bir bataklığa sürüklenmek istemediğini,
O yüzden bölgesel sorunlardan iklim değişimine, Zika virüsü gibi küresel sorunlara ağırlık verdiğini biliyor.
*
Nasılsa Hmeymim ve Tartus olmak üzere iki Rus üssü çalışmaya devam etmekte,bu üsler vasıtasıyla yabancı ortaklarla hukukun üstünlüğü çerçevesinde koordinasyon yürümektedir.
Üstelik Türkiye, Irak, Suudi Arabistan ise S400 füzeleri ve Rus hava savunma sistemiyle kontrol ediliyor.
Türkiye’nin güneyi uçak uçaramayacak raddede uçusa yasak bölge haline gelmiştir.
Rus gemileri Akdeniz’den, Karadeniz ve Hazar’dan her türlü müdahaleyi yapacak güçtedir.
En azından Suriye’de geçiş hükümeti kuruluncaya kadar suçlu kimsenin ve ülkenin ya da üstüne bütün suçların atıldığı kimsenin ve ülkenin kaçışı bulunmuyor…
*
Hele Suriye’de bir geçiş hükümeti kurulsun, sonra 18 ay süreceği belirtilen siyasi sürecin daha çok su taşıyacağı anlaşılıyor…
18.3.2016