NAMLUNUN UCUNDA…. Ahmet Kılıçaslan Aytar

Suriye krizinin çözümünü öngören Cenevre görüşmeleri yeniden başladı.
Rusya Dışişleri Bakanı S.Lavrov’un, ” Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) Suriye barış görüşmelerine katılması gerekir “talebi,
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü J.Kirby’nin,”PYD Suriye görüşmelerine davet edilmedi” açıklaması,
Kürtlerin “Biz Cenevre’de olmazsak kimse bu halk için karar veremez” ifadesi,
Ateşkes süreci ve Cenevre Görüşmeleri’nin  kırılgan noktasını oluşturuyor…
 
*  
Bu sırada Rusya, Suriye’deki terörist gruplara yönelik bombardıman düzenleyen güçlerinin bir kısmını geriye çekme kararı almıştır.
Nitekim ilk grup Su-34 bombardıman uçakları Hmeymim hava üssünden  ayrılmış bulunuyor.
 
*
Görüşmelerde ise Suriye’yi coğrafya ve mezhep temelinde bölmek isteyen terör gruplarının çağrılması,
Suriye’nin kuzeyini denetiminde tutan ve Suriye’nin toprak bütünlüğü çerçevesinde federatif çözüme de açık olan PYD’nin çağrılmaması yoğun tartışmalara neden oluyor. 
Suriye’nin geleceğine ilişkin bir tartışma yürütülüyorsa, bu tartışmada Kürtlerin meşru temsilcilerinin bulunması gerekir, deniliyor.
Ama Kürtlerin Cenevre toplantılarına davet edilmemesi, Rojava statüsünün ve Kürt temsilcilerinin meşruiyetinin tanınmaması anlamına geliyor…
 
*
Neden sahada ABD’nin başını çektiği koalisyon güçleri ve Rusya ile iyi ilişkiler içinde olan Demokratik Suriye Güçleri çatısı altındaki PYD, Halk Savunma Birlikleri (YPG) ve Kadın Savunma Birlikleri (YPJ) ) sıra sorunun çözümü aşamasına gelince tasfiye ediliyor?
Neden Cenevre toplantılarına Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye’yi temsilen vekâlet savaşı yürüten İŞİD, El Nusra ve Ahrar-uş Şam adına tayin edilen temsilciler katılıyor?
Neden BM, ABD, Rusya ve Fransa  Kürtlerin meşru temsilcilerini ve PYD yönetimini; “siz katılırsanız kriz çıkar”, “Türkiye itiraz ediyor” gerekçesi ve “ileride zaten siz olacaksınız” oyalamaları ile engelliyor gibi sorular havada uçuşuyor.
 
*
Bu noktada ABD; Azez, Halep,Til Rifat, El Bab gibi yerlerde hava saldırısı yapmıyor, Rusya bu bölgeleri bazen vuruyor.
Bir ihtimalle ABD ile Rusya zımni bir anlaşma çerçevesinde hareket ediyor.
Ama Türkiye ateşkesi mütemadiyen ihlâl ediyor!
İŞİD güçlerini bombardımana tutuyorum derken, Demokratik Suriye Güçleri bombalanıyor.
Türk Silahlı Kuvvetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Cilvegözü Kapısı’ndan ve El Nusra’nın kontrol ettiği Öncüpınar Kapısı’ndan araçlar dolusu İslamcı teröristi, silah ve türlü ekipmanı  Azez’e geçiriyor.
Halep ve Tel Rifat’a yakın bölgede Büyük Halep Saldırısı için yığınak yapılıyor.
Kürtlerin yaşadığı hiç bir yerde savaş durmuyor.
Ateşkes ve Cenevre görüşmeleri olumlu değerlendiriliyor ama Türkiye’nin müdahaleleri nedeniyle herşeyin alt üst olması endişeleri yaşanıyor.
 
*
Bu sırada Rusya Devlet Başkanı V. Putin’in sürpriz “Suriye’den çekilme” kararının ardından pek çok sorunun yanıtı aranıyor.
Bu kararda Rusya ile ABD arasında son dönemde Suriye’de çözüm konusunda yürütülen yoğun temaslar mı etkili olmuştur?
Yoksa Rusya’nın çekilme kararının ardında Esad’ın siyasi ömrünü bir süre daha uzatacak bir çözümde ABD ile sağlanan bir mutabakat mı bulunuyor?
Öyleyse bu Moskova’nın Suriye çıkarmasından istediğini aldığı anlamına mı  geliyor?
 
*
Ya da Rusya’nın Suriye operasyonu ile Tartus’daki deniz üssünü ve Hmeymim hava üssünü güvenceye aldığı,
Bu suretle tüm dünyaya “Rusya’sız çözüm olmaz” mesajı vererek yeniden dünya sahnesine büyük güç olarak dönüş yaptığı mı düşünülüyor?
Yoksa Rusya’nın yaşadığı ekonomik darboğazda operasyon maliyeti gittikçe dayanılmaz bir noktaya mı gelmiştir?
Ya da Esad’a “Sonsuza kadar senin için savaşamayız, masaya otur ve uzlaş” mesajı mı veriliyor?
Ya da Putin attığı bu adımı, ABD’nin Ukrayna krizi üzerine koyduğu yaptırımların kaldırılması ve Kırım etrafındaki sorunun yatışması için bir koz olarak mı kullanacaktır?
 
*
Ama ateşkesin ve Cenevre görüşmelerinin neticesi alınmadan, ne Rusya ne ABD asla bir diplomatik zafer kazanmamıştır.
Şimdi Suriye’de ateşkesin devamı için Cenevre Görüşmelerinde “Barış görüşmelerine kimlerin davet edileceği” konusu  gıllıgışlı bir sürece işaret ediyor.
Rusya, teröristleri gönderen ve finanse eden ülkeleri, mesela Türkiye’yi; Suriye’de yaşanmakta olan insani durumu ahlaksız bir ticarete dönüştürmekle suçluyor.
BM’den “muhalif-terörist” ayrımını keskin bir şekilde yapmasını istiyor.
 
*
Bu noktada “Yurtta Barış,Cihanda Barış” dış politika ilkesinden sapmış Türkiye iktidarı,
İslami radikal örgütlerle yakın ilişkide kısa vadede Suriye ve Irak jeopolitiğinde çıkarlarını teminen “bölgeyi kazanan petrolü ve Misak’ı Milli topraklarını da kazanır” gazıyla yeni Osmanlıcılık’tan,
Ortaklaştığı İslamcı radikal örgütlerle ve sığınmacılarla Kuzey Suriye’de bir tampon bölge oluşturmanin gayretinden,
Uzun vadede İslam Birliği vizyonunun tasfiye edilecek oluşuyla düştüğü yalnızlığın daha da ötesindedir. 
 
Nerede? Sorun B.Esad’ın “Şahsi çıkarları için ülkesinin tümünü feda eder. Çok şey satın alıp satarak Arap ve İslam arenasında kendilerine yer bulmaya çalıştı. Efendilerinin kendilerine biçtikleri rolü aşıp, kendilerine izin verilenin çok ötesine gitti.
Bu rolden geri adım atması gerekiyordu ama Suriye’nin rolünde ısrar etmesi sıkıntı yaratmıştır.
Bu nedenle Suriye davası, o’nun için siyasi açıdan sıkıntı yaratan ölüm kalım meselesi haline gelmiştir” ithamında bulunduğu,
Şimdi durmaksızın ateşkesi tehlikeye atan, Cenevre Görüşmelerine “Barış görüşmelerine kimlerin davet edileceği” konusuyla takoz koyan Recep Tayyip Erdoğan noktasında… 
 
*
Belki de bu yüzden Rusya, önce Suriye’de hedef olacak alanını daraltmak üzere hava birliklerinin bir kısmını ülkesine geri çekmiştir.
Nasılsa Hmeymim ve Tartus olmak üzere iki Rus üssü çalışmaya devam ediyor, yabancı ortaklarla koordinasyon bu üsler vasıtasıyla devam ediyor.
Türkiye, Irak, Suudi Arabistan ise S400 füzeleri ve  Rus hava savunma sistemiyle kontrol ediliyor. 
Türkiye’nin  güneyi uçusa yasak bölge haline gelmiştir.
Ve Rus gemileri Akdeniz’den, Karadeniz ve Hazar’dan her türlü müdahaleyi yapacak güçtedir.
 
Bu noktada Türkiye’nin namlunun ucunda olduğunu görmek gerekiyor.
Belki de Yeni Türkiye’nin daha yenisi öngörülüyor…
 
 
16.3.2016
 
 
Suriye krizinin çözümünü öngören Cenevre görüşmeleri yeniden başladı.
Rusya Dışişleri Bakanı S.Lavrov'un, " Demokratik Birlik Partisi'nin (PYD) Suriye barış görüşmelerine katılması gerekir "talebi,
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü J.Kirby'nin,"PYD Suriye görüşmelerine davet edilmedi" açıklaması,
Kürtlerin "Biz Cenevre'de olmazsak kimse bu halk için karar veremez" ifadesi,
Ateşkes süreci ve Cenevre Görüşmeleri'nin  kırılgan noktasını oluşturuyor...
 
*  
Bu sırada Rusya, Suriye'deki terörist gruplara yönelik bombardıman düzenleyen güçlerinin bir kısmını geriye çekme kararı almıştır.
Nitekim ilk grup Su-34 bombardıman uçakları Hmeymim hava üssünden  ayrılmış bulunuyor.
 
*
Görüşmelerde ise Suriye'yi coğrafya ve mezhep temelinde bölmek isteyen terör gruplarının çağrılması,
Suriye'nin kuzeyini denetiminde tutan ve Suriye'nin toprak bütünlüğü çerçevesinde federatif çözüme de açık olan PYD'nin çağrılmaması yoğun tartışmalara neden oluyor. 
Suriye'nin geleceğine ilişkin bir tartışma yürütülüyorsa, bu tartışmada Kürtlerin meşru temsilcilerinin bulunması gerekir, deniliyor.
Ama Kürtlerin Cenevre toplantılarına davet edilmemesi, Rojava statüsünün ve Kürt temsilcilerinin meşruiyetinin tanınmaması anlamına geliyor...
 
*
Neden sahada ABD'nin başını çektiği koalisyon güçleri ve Rusya ile iyi ilişkiler içinde olan Demokratik Suriye Güçleri çatısı altındaki PYD, Halk Savunma Birlikleri (YPG) ve Kadın Savunma Birlikleri (YPJ) ) sıra sorunun çözümü aşamasına gelince tasfiye ediliyor?
Neden Cenevre toplantılarına Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye'yi temsilen vekâlet savaşı yürüten İŞİD, El Nusra ve Ahrar-uş Şam adına tayin edilen temsilciler katılıyor?
Neden BM, ABD, Rusya ve Fransa  Kürtlerin meşru temsilcilerini ve PYD yönetimini; "siz katılırsanız kriz çıkar", "Türkiye itiraz ediyor" gerekçesi ve "ileride zaten siz olacaksınız" oyalamaları ile engelliyor gibi sorular havada uçuşuyor.
 
*
Bu noktada ABD; Azez, Halep,Til Rifat, El Bab gibi yerlerde hava saldırısı yapmıyor, Rusya bu bölgeleri bazen vuruyor.
Bir ihtimalle ABD ile Rusya zımni bir anlaşma çerçevesinde hareket ediyor.
Ama Türkiye ateşkesi mütemadiyen ihlâl ediyor!
İŞİD güçlerini bombardımana tutuyorum derken, Demokratik Suriye Güçleri bombalanıyor.
Türk Silahlı Kuvvetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Cilvegözü Kapısı'ndan ve El Nusra'nın kontrol ettiği Öncüpınar Kapısı'ndan araçlar dolusu İslamcı teröristi, silah ve türlü ekipmanı  Azez'e geçiriyor.
Halep ve Tel Rifat'a yakın bölgede Büyük Halep Saldırısı için yığınak yapılıyor.
Kürtlerin yaşadığı hiç bir yerde savaş durmuyor.
Ateşkes ve Cenevre görüşmeleri olumlu değerlendiriliyor ama Türkiye'nin müdahaleleri nedeniyle herşeyin alt üst olması endişeleri yaşanıyor.
 
*
Bu sırada Rusya Devlet Başkanı V. Putin'in sürpriz "Suriye'den çekilme" kararının ardından pek çok sorunun yanıtı aranıyor.
Bu kararda Rusya ile ABD arasında son dönemde Suriye'de çözüm konusunda yürütülen yoğun temaslar mı etkili olmuştur?
Yoksa Rusya'nın çekilme kararının ardında Esad'ın siyasi ömrünü bir süre daha uzatacak bir çözümde ABD ile sağlanan bir mutabakat mı bulunuyor?
Öyleyse bu Moskova'nın Suriye çıkarmasından istediğini aldığı anlamına mı  geliyor?
 
* Ya da Rusya'nın Suriye operasyonu ile Tartus'daki deniz üssünü ve Hmeymim hava üssünü güvenceye aldığı,
Bu suretle tüm dünyaya "Rusya'sız çözüm olmaz" mesajı vererek yeniden dünya sahnesine büyük güç olarak dönüş yaptığı mı düşünülüyor?
Yoksa Rusya'nın yaşadığı ekonomik darboğazda operasyon maliyeti gittikçe dayanılmaz bir noktaya mı gelmiştir?
Ya da Esad'a "Sonsuza kadar senin için savaşamayız, masaya otur ve uzlaş" mesajı mı veriliyor?
Ya da Putin attığı bu adımı, ABD'nin Ukrayna krizi üzerine koyduğu yaptırımların kaldırılması ve Kırım etrafındaki sorunun yatışması için bir koz olarak mı kullanacaktır?
 
*
Ama ateşkesin ve Cenevre görüşmelerinin neticesi alınmadan, ne Rusya ne ABD asla bir diplomatik zafer kazanmamıştır. Şimdi Suriye'de ateşkesin devamı için Cenevre Görüşmelerinde "Barış görüşmelerine kimlerin davet edileceği" konusu  gıllıgışlı bir sürece işaret ediyor.
Rusya, teröristleri gönderen ve finanse eden ülkeleri, mesela Türkiye'yi; Suriye'de yaşanmakta olan insani durumu ahlaksız bir ticarete dönüştürmekle suçluyor.
BM'den "muhalif-terörist" ayrımını keskin bir şekilde yapmasını istiyor.
 
*
Bu noktada "Yurtta Barış,Cihanda Barış" dış politika ilkesinden sapmış Türkiye iktidarı,
İslami radikal örgütlerle yakın ilişkide kısa vadede Suriye ve Irak jeopolitiğinde çıkarlarını teminen "bölgeyi kazanan petrolü ve Misak'ı Milli topraklarını da kazanır" gazıyla yeni Osmanlıcılık'tan,
Ortaklaştığı İslamcı radikal örgütlerle ve sığınmacılarla Kuzey Suriye'de bir tampon bölge oluşturmanin gayretinden,
Uzun vadede İslam Birliği vizyonunun tasfiye edilecek oluşuyla düştüğü yalnızlığın daha da ötesindedir. 
 
* 
Nerede? Sorun B.Esad'ın "Şahsi çıkarları için ülkesinin tümünü feda eder. Çok şey satın alıp satarak Arap ve İslam arenasında kendilerine yer bulmaya çalıştı. Efendilerinin kendilerine biçtikleri rolü aşıp, kendilerine izin verilenin çok ötesine gitti.
Bu rolden geri adım atması gerekiyordu ama Suriye'nin rolünde ısrar etmesi sıkıntı yaratmıştır.
Bu nedenle Suriye davası, o'nun için siyasi açıdan sıkıntı yaratan ölüm kalım meselesi haline gelmiştir" ithamında bulunduğu,
Şimdi durmaksızın ateşkesi tehlikeye atan, Cenevre Görüşmelerine "Barış görüşmelerine kimlerin davet edileceği" konusuyla takoz koyan Recep Tayyip Erdoğan noktasında... 
 
*
Belki de bu yüzden Rusya, önce Suriye'de hedef olacak alanını daraltmak üzere hava birliklerinin bir kısmını ülkesine geri çekmiştir.
Nasılsa Hmeymim ve Tartus olmak üzere iki Rus üssü çalışmaya devam ediyor, yabancı ortaklarla koordinasyon bu üsler vasıtasıyla devam ediyor.
Türkiye, Irak, Suudi Arabistan ise S400 füzeleri ve  Rus hava savunma sistemiyle kontrol ediliyor. 
Türkiye'nin  güneyi uçusa yasak bölge haline gelmiştir.
Ve Rus gemileri Akdeniz'den, Karadeniz ve Hazar'dan her türlü müdahaleyi yapacak güçtedir.
 
* 
Bu noktada Türkiye'nin namlunun ucunda olduğunu görmek gerekiyor.
Belki de Yeni Türkiye'nin daha yenisi öngörülüyor...
 
 
16.3.2016
 
  - ahmet kilicaslan aytar

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir