Avrupa Birliği (AB) ile Türkiye arasındaki “Mülteci Zirvesi”nde, Türk planı prensip olarak kabul gördü ancak detaylar 17-18 Mart’taki zirveye kaldı.
AB liderleri gelecek 10 gün boyunca ve bu konuda en geç Haziran sonuna kadar vizelerin kaldırılmasını da içeren bir çalışma yürütmede mutabık kaldılar…
*
Zirvede Türkiye’ye Haziran’da vize muafiyeti verilmesi için 2013 yılında kararlaştırılan ama Güney Kıbrıs’ın vetosuna takıldığı için henüz hiçbir ilerleme kaydedilmeyen 5 maddeye dikkat çekildi.
Mesela, tüm AB ülkelerinin vatandaşlarına ayrımcılık yapmaksızın Türk topraklarına vizesiz giriş hakkı tanınması,
Ya da AB Polis Teşkilatı ile anlaşma yapılması,
Ya da AB standartlarında veri koruma yasasının kabul edilip uygulanması benzeri maddelerde;
“Tüm AB ülkeleri” vurgusu, Türkiye’nin devlet olarak tanımadığı Güney Kıbrıs’a işaret ediyor.
Bu durumda,mesela vize işlemlerinde Türkiye’nin “Güney Kıbrıs Rum Kesimi” ifadesi yerine “Kıbrıs Cumhuriyeti” ifadesini kullanması gerekiyor…
*
Türkiye mülteci kriziyle mücadelede işbirliği yapmak için tüm AB üyesi devletlerden, Güney Kıbrıs tarafından veto edilen müzakere başlıklarının açılmasına yönelik açık taahhütlerini talep etti.
Güney Kıbrıs ise Türk Limanlarının ve Ercan Havalimanının açılması, Maraş’ın iadesini önşart olarak öngörüyor…
*
Zirvede Güney Kıbrıs Rum Kesimi yerine Kıbrıs Cumhuriyeti ifadesini kullanmak gerekliliği ise fazla dillendirilmedi.
Ancak bakınız, “Kıbrıs Cumhuriyeti” ne anlama geliyor ve neye mâlolacaktır?
*
Ada’da 1968’den beri süren iki kesimin müzakerelerinde ortak devlet, toprak, mülkiyet hakları ve askeri düzenlemelerle ilgili uzlaşı sağlanamamıştır.
Ama Rumlar, BM ve AB’de Kıbrıs’ın yasal hükümeti ve temsilcisi olduklarını kabul ettirirken, Türkler azınlık konumuna itilmiştir.
Üstelik, 2004′ te Kıbrıs adına Rum Yönetimi “Kıbrıs Cumhuriyeti” adıyla AB’ye katılmıştır.
*
Halbuki Kıbrıs’ta taraflar arasında sorun 1960 Ankara Anlaşmasına rağmen 1963 Akritas Planının uygulanması ısrarından doğuyor.
Ankara Anlaşması Ada’da Türklerin siyasi eşitliğini, idareye etkin katılımını, aynı toplumsal statülerle hak ve özgürlükleri, Lozan Anlaşması çerçevesinde Türk-Yunan dengesini, Yunanlı olduğunu iddia eden Rumlarla Türkler arasında 1960 “Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’ni” garantiliyor.
Akritas Planı ise Rumların Türkleri zayıflatarak “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin Yunanistan’a birleştirilmesini amaçlıyor.
O yüzden Türkiye’nin Kıbrıs Rum Yönetimi ile Kıbrıs Cumhuriyeti arasındaki nüansın hem de böyle bir zamanda çok daha fazla ayırt edilmesi gerekiyor.
*
Birincisi: Kıbrıs, NATO’nun geleceğini belirleyen Stratejik Konsept Belgesinde önemli bir stratejik merkezdir.
Hem Türkiye, hem mevcut iki devletli haliyle Kıbrıs; Stratejik Konsept Belgesinde “AB üyesi olmayan NATO ülkesi” olarak anılıyor ve bu durum NATO için sorun teşkil ediyor.
O yüzden Türkiye, NATO’nun AB üyesi olmayan bir müttefiki olarak Avrupa güvenliğine katkısı için öncelikle Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasına dahil edilmesi gerektiğini savunuyor.
Fakat AB üyesi Kıbrıs Rum Yönetimi Türkiye’nin Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasına girmesini,Türkiye de Kıbrıs’ın NATO’ya girmesini engelliyor…
Bu karmaşa, ancak Kıbrıs Türk ve Rum kesimlerinin birleşme şartlarında anlaşmaları halinde, “Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti”nin NATO’ya, Türkiye’nin Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasına üye olmasıyla çözülebilecektir…
*
İkincisi: Türkiye adanın birleşmemesi halinde bir kesimin adanın tümünü temsil ediyormuş gibi görülmesinin Avrupa değerlerine aykırı olduğunu savunuyor.
Nitekim, Kıbrıs Rum yönetiminin İsrail’in teşvikiyle Doğu Akdeniz’de doğalgaz sondajına başlaması ardından Türkiye ve KKTC “Kıta Sahanlığını Sınırlandırma Anlaşması”nı imzalamış, bu suretle;
Türkiye, Rumların Ada’nın güneyinde başlattığı çalışmaları uzaktan izlerken, benzer arama çalışmaları yapması önündeki engeli de ortadan kaldırmış sayılıyor…
*
Üçüncüsü; Müzakerelerin geldiği bu aşamasında Rumlar uluslararası tanınmışlıklarını kullanarak avantaj elde etmek için kabul edilemez şartlardan biri olan kendi egemenliğini kabul ettirme konusunda direnmektedir.
Türkiye’den Ada’daki 40 bin askerini geri çekmesi,
Türkiye’den gelip adaya yerleşenlerin geri dönmesi,
Toprak değişikliklerinin yapılabilmesi,
Türkiye’nin bu alanda bulunan gazda KKTC’nin de payı olduğu tezini bırakması isteniyor.
*
Bunun için Rumlar, Türkiye’ye daha fazla baskı yapılmasını teminen garantörlük konusunu uluslararası alana taşımış, garantörlüğü askıya aldırmanın peşindedir.
Nitekim, Yunanistan adadaki garantörlük haklarından vazgeçmeye hazır olduğunu açıklarken,
Rumlar, İngiltere’den de Kıbrıs’ta bir anlaşma durumunda adadaki garantörlük haklarından vazgeçmeye hazır olduklarının teyidini almıştır.
*
Garantörlük çerçevesinde Kıbrıs Rum Kesiminin güvenlik kaygılarına son verilecek, garantörlükle ilgili alternatif senaryoların önü açılacaktır.
Bu Kıbrıs sorunun çözümüne AB ya da başka uluslararası kuruluşların da müdahil olması,
Türkiye’nin Kıbrıs’tan hareketle uluslararası toplumda biraz daha yalnızlaşması anlamına gelecektir.
*
Üstelik “Kıbrıs Cumhuriyeti“ni kabul etmek hem “Rum egemenliği kabul etmek” hem de “Kıbrıs sorununun” ortadan kalkması anlamına geliyor.
Bu 1963 Akritas Planının uygulanması yani Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tanınması ısrarıdır.
Akritas Planı, Rumların Türkleri zayıflatarak Kıbrıs’ın Yunanistan’a birleştirilmesini yani ENOSİS‘i amaçlıyor…
*
Bugün bu çerçevede yeni müzakereler Cumhurbaşkanı M.Akıncı ile Rum yönetimi Başkanı N.Anastasiadis son görüşmeyi yaptıkları 26 Şubat’tan sonra 6.görüşme ile sürüyor.
Kıbrıs, birkaç milyar Euro’ya ve asla gerçekleşmeyecek vize muafiyetine Türkiye’den alınmaya yazıyor…
Gelsin Ege Denizi Sorunları mı deniliyor?
12.3.2016