“Heimat” Almanca’da vatan demek. “Los” sonekiyle birlikte “vatansız” anlamına geliyor. Almanya’nın, Avrupa’nın ve toplamda dünyanın karabasanı olan Hitler egemenliğine borçludur dünya HAYMATLOS kavramını. Önce kamudaki görevlerine kısa bir yazı ile son verilen her meslekten Yahudi bilim insanı için sıradaki gündem can pazarıdır. Alman vatandaşlığından çıkartılan bu kimseler artık vatansız oldukları gibi ölüme de son derece yakındırlar.
Almanya’dan ayrılıp canlarını kurtarmaları ilk bakışta kolay görünebilir. Ama, Avrupa’yı titreten Hitler varken pek çok Avrupa ülkesi böyle bir sahiplenmeyi aklına bile getirecek durumda değildir.
Okyanusun karşı kıyısındaki ABD ise ağır bir ekonomik sıkıntının izlerini silebilmiş değildir.
Özetle, dünyanın vatansız Alman Yahudilerini sahiplenecek, onlara kucak açabilecek durumu yoktur.
Yıl 1933!
Dönemin Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip ve Atatürk üniversitede…
Yoksul ve düşkün Türkiye Cumhuriyeti parasal yoksunluğuna inat düşünsel zenginlik içindedir. O koşullar altında Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip Darülfünun’u üniversiteye dönüştürme hayali kurmaktadır. Diyelim ki her şey bulundu! İnsan kaynağı sorunu nasıl çözülecektir? Üniversite Reformu için rapor yazmış olan İsviçreli Malche’nin Alman Yahudisi arkadaşı patolog Schwartz vatansızları vatana kavuşturmak, daha da önemlisi canlarını kurtarmak için örgütçülük de yapmaktadır. Bağlantılar kurulur! Genç Türkiye Cumhuriyeti 10 yıl önce verdiği olmak ya da olmamak savaşından sonra bir kez daha varlık savaşı verecektir. Bu arada, canları tehlikede olanlara kapılarını açacaktır. Aklın ve bilimin rehberliği üniversite olmadan nasıl yaşama geçirilecektir? Vatansız Almanlardan oluşan her meslekten bilim insanının yolu Türkiye’yle kesişmiştir artık!
Bin dolayında Alman Yahudisinin Türkiye’ye geldiğini yazıyor kaynaklar. Bunlardan 10’dan fazlası yaşamını Türkiye’de yitirmiş. Yedisi Türkiye’de gömülmüş.
Türkiye Cumhuriyeti genç, emeklemeye çalışan ama bir o kadar da ciddi bir devlet olduğunu ortaya koymaktan da geri durmamış. Türkiye’ye gelmek isteyenlerle bir sözleşme yapılıyor. Özlük hakları, uymaları gereken kurallar vb maddelerin yanında bir sözleşme maddesi daha var ki!
İbretlik!
Gelenlerden en geç iki yıl içinde öğrencilerle Türkçe iletişim kurmaları isteniyor. Türkçe öğrenmeleri gerekiyor anlı, şanlı bilimcilerin. 1928’de yaşama geçirilen Dil Devrimi’nin köktenci tutumu anımsandığında bu koşula şaşırmak yersiz!
Yıl 2016!
Türkiye’de yabancı dille eğitim yapan tıp fakültelerinin adlarını bir çırpıda sayamam!
Bundan 80 yıl önce gösterilen onurlu ve akılcı duruşa bakar mısınız? Bir de bugüne bakın demeye dilim varmıyor. Tıp, mühendislik ya da işletme eğitimini Türkçe dışında bir dille yapmanın amacı ve hedefi ne olabilir? Bu soruya akılcı ve kabul edilebilir bir yanıt bulabilen var mıdır?
Haymatlosların vatan sahibi yapılması, bu yapılırken yeni vatanlarına hizmet etmeleri, saçtıkları ışıktan ortaçağdan yeni çıkmış bir toplumun yararlandırılması Atatürk önderliğindeki Cumhuriyet kadrolarının devrimciliğini göstermesi bakımından anlamlı ve önemlidir.
Ama, bir nokta daha var ki; göz ardı edilemez!
Çağdaşlaşmak, aydınlık dünyayla bütünleşmek kuşkusuz akıl ve bilimi rehber edinmekle olası! Tüm bunları yaparken bir ulusun onurundan ve gururundan ödün vermemesi de bir o kadar dikkate değer.
Bu yazıya esin kaynağı olan sunum dün akşam İzmir’de AKADEMİK DER’in konuğu olan Prof Dr Kürşat YILDIZ tarafından yapıldı. Bir saati aşkın sunum soluksuz izlendi. Konuşmacının da değindiği gibi Türk üniversite ortamı 1933-1945 ve daha sonra da 1960-1970 dönemlerinde üniversiteye yaraşır bir çizgi tutturdu. Bunun dışında kalan zaman aralıklarında ise sayılar ve başka göze görünen ölçütler büyüme/gelişme göstergesi olduysa da üniversite çoğunlukla sessiz ve edilgen oldu! Tıpkı içinde bulunduğumuz dönem gibi!
Daha birkaç gün önce artık freni boşalmış taşıt gibi yol alan Diyanet İşleri Başkanı’nın bir demeci yer aldı medyada. Beyefendi medreselerle üniversitelerin denk tutulması özlemini dile getirmiş bir yerlerde. Türkiye’nin üniversitelerinden ne bir ses ne de bir nefes işitilmediyse eğer üniversitelerimiz derin bir uykuda demektir.
Haymatlosların eşsiz katkılarıyla kendisini gösteren üniversite öncülüğünün dirilmesi dileğiyle…
Ceyhun Balcı
Bir yanıt yazın