ABD’nin İsrail’in güvenliğine yönelik taahhüdü Filistin’le sağlanacak iki devletli barış anlaşması bağlamında Ortadoğu’da terörle mücadele stratejisini ve barışı belirliyor.
Bu çerçevede BM Güvenlik Konseyi’nin Suriye’de siyasi diyalog sürecinin başlaması kararıyla defalarca ertelenen Cenevre-3’ün toplanması için diplomatik ataklar sürüyor.
Suriye’de federalizm tartışmaları da gündemin ilk sıralarında yer alıyor…
*
ABD’nin taahhüdünde, İsrail-Filistin Barışı’nın sağlanmasına engel olan önemli unsurlardan biri;
Suriye’nin işgal durumunda Arap direnişlerini desteklemesi ve Filistin’in temel mesele olarak kabul edilmesi ilkesine dayanan dış politikasıydı.
*
Buna göre Suriye; İsrail’in 1967 Altı Gün Savaşında ele geçirdiği Mısır’dan Sina, Suriye’den Golan Tepeleri, Ürdün’den Batı Şeria ve Doğu Kudüs de devam ettirdiği işgal ve işgal altında tuttuğu ve azınlık olarak kabul ettiği Filistinlilere karşı merhametsiz tavrı, yayılmacı politikası ile komşu ülkelerle ilişkilerinden rahatsızdı.
Bu yüzden Suriye, Yahudi Milliyetçiliği anlamında Siyonizm ideolojisine göre İsrail’in Yahudi Devleti ilan etmesi durumunda İsrail’de azınlık kabul edilen,
Kendilerine ayrımcılık uygulanacağı endişesinde olan Araplara,
Topraklarından edilmiş ve eve dönüş hakkının engelleneceğini düşünen Filistinlilere,
İslam dünyasının oyuna getirileceği düşüncesinde olan HAMAS’a destek veriyordu.
Bu paralelde İsrail de Suriye’nin azınlığı olan Kürtlere ve Sünni Arapları destekliyordu ki; giderek iş Suriye’de kanlı bir vekâlet savaşına dönüşüverdi.
*
Süreçte Suriye’de herhangi bir rejim değişikliğinin gerçekleşmesinin mümkün olmadığı,
Esad’ın iktidarını koruma konusunda büyük bir potansiyele sahip olduğu anlaşıldı.
Suriye’de hattâ Irak’ta, İsrail’i bir Yahudi Devleti olarak tanıyacak,lâik, İslamiyet’ten ziyade Araplığı temel alan BAAS partisi zihniyetinin gerekli olduğu görüldü.
“Ne Suriye İsrail’in azınlıklarına,ne İsrail Suriye’nin azınlıklarına müdahil olsun” çizgisi belirlendi…
*
Bu noktada B. Esad, “Suriye, Filistin mücadelesinin başlangıcından beri Filistinlilere kapılarını açmış ve elinden gelen her türlü imkânı seferber etmiştir.
HAMAS’a yardım ederken bu kuruluşun uzun yıllar kendileriyle mücadele ettiğimiz Müslüman Kardeşler örgütünün bir uzantısı olduğunun bilincindeydik.
Ancak HAMAS ulusal bir mücadele yürütüyordu, biz de Suriye’nin ulusal görevini yerine getirdiğini vurgulayarak Filistinli direnişçilere yardım ettik.
Fakat Suriye’de protesto eylemleri ve olayların başlamasıyla HAMAS Hareketi’nden bazılarının muhalif eylemlere katıldığına dair haberler gelmeye başladı.
Doğrusu HAMAS krizin başlangıcında Suriye’den yana olduklarında herkesi inandırmıştı.
Ancak daha sonra HAMAS’ın Suriye’de yaşanan olaylarda asıl gruplardan biri olduğunu öğrendik,bu durum bizim için büyük bir şok oldu.
Filistinliler,FKÖ ve Mahmud Abbas bu durumu çok iyi anladılar. Suriye’nin düşmesi Filistin’in de düşmesi demekti” dedi.
*
Nitekim, İsrail’in Esad’ı göndermek gibi bir planın içinde bulunmadığı ama Suriye’de İsrail’in güvenliğini beklemede tutan El Nusra,Irak Şam İslam Devleti örgütü gibi aşırı dinci terör gruplarının tasfiyesine destek verdiği görüldü.
Ne garip! Bu İslami cihatçı terör örgütleri de Suriye’de Esad’ın rejimini Sünni Araplarla dengelemeye,
Irak’ta da Kürtler ve Sünniler’e Şii’leri dengeleyecek bir karşı ağırlık yaratmaya ve yakın gelecekte “Yahudi Devleti’ne ” itiraz etmeyecek yeni bir Suriye ve Irak’ın biçimlendirilmesine hizmet ediyorlardı…
*
İsrail’in Kürtleri koruma adına gizli tutulan ilişkilerini ilk defa 1980’de Başbakan Menahem Begin ifşa etti.
2004’te Mesud Barzani ve Celâl Talabani’nin eski Başbakan Ariel Şaron’la bir araya geldikleri yazıldı.
1970’de Kürtlerle Bağdat arasında özerklik anlaşması Kerkük’ün paylaşımı krizine düğümlenip hayata geçirilemezken İsrail, Kürdistan bölgesinde özerk unsurların oluşmasında hatırı sayılır katkılar sundu.
Yine de Kürtlerin sessiz kaldığı geçmişteki ilişkiler konusunda İsrail hep inkârcı bir politika izledi…
*
Nihayet geçen yıl M.Barzani “Irak açıkça çöküyor. Kürdistan’ın geleceğini belirleme vakti geldi” açıklaması yapınca,
İsrail Cumhurbaşkanı Ş Peres, Washington’da Başkan Obama’ya Irak’ın yoğun bir dış müdahale olmadan bir arada tutulamayacağını belirtiyor ve “Kürtler fiilen kendi demokratik devletlerini yarattılar”derken,
Ertesi gün Paris’te ABD Dışişleri Bakanı J.Kerry ile görüşen İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, “Kürtlerin bağımsızlığı kaçınılmaz bir sonuç,”
Başbakan B.Netanyahu ise “Kürtlerin bağımsızlık arzularını desteklemeliyiz “diyordu.
*
Şimdi PYD Eş Başkanı S.Müslim, Suriye’de federalizm kurulma ihtimaliyle ilgili bir soruya, “Ne isim verdiğiniz önemli değil. Her zaman söylediğimiz gibi merkezi olmayan bir Suriye yönetimi istiyoruz. Buna isterseniz yerel yönetim deyin, isterseniz federalizm. Her şey mümkün” yanıtı veriyor.
Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı S.Ryabkov ise, “Eğer Cenevre görüşmelerinin katılımcıları bu sistemin en uygunu olduğu ve bunun, Suriye’nin toprak bütünlüğü korunmuş, lâik, bağımsız ve egemen bir devlet olarak kalmasını sağlayacağı fikrine varırlarsa, o zaman kim buna karşı çıkabilir “diyor…
*
Suriye’de Sünni Arap ve Kürtler sadık bir milliyetçi olan Esad’ı,
Irak’ta Kürtler ve Sünniler Şii’leri dengeleyecek bir karşı ağırlık yaratmaya,
Bu suretle yakın gelecekte “Yahudi Devleti’ne ” itiraz etmeyecek yeni bir Suriye ve Irak’ın biçimlendirilmesine gidiliyor.
*
Suriye ve Irak politikaları iflas eden Recep Tayyip Erdoğan’ın hayal kırıklığına uğrattığı Türkiye’nin payına, PKK’lı Kürtlerin demokratik özerklik söylemi ve terörüyle başetmek kalmıştır…
Başetmenin ön şartı Türkiye’nin; Recep Tayyip Erdoğan, partisinin ideolojisini bilerek tüketen bir naylon lider Kemal Kılıçdaroğlu ve partisini Fethullah Gülen’e kaptırmak üzere olan Devlet Bahçeli’den sonsuz boşanmasıdır.
10.3.2016
Bir yanıt yazın