İnsanın en değerli hazinesi zamandır derler.
Doğrumudur, değilmidir kişiye göre değişebilir belki.
Bazılarına göre para daha değerli olabilir.
Evet, yaşamak için elbette para gereklidir ama bazı öyle kişiler vardır ki doymak bilmezler, hep daha çok isterler.
Zaman tek kelimelik bir kavramdır ama içeriği çok zengindir.
Bazen zaman bize yetmiyor deriz.
Mesela kendimden örnek vereyim.
Ben zamanla savaşıyorum adeta,24 saat nasıl geçiyor anlayamıyorum.
Yemek pişirmek, çamaşır, ütü, temizlik işleri, çarşı Pazar, faturalar, toplantılar ve en az 4 beş saat okumaya vakit ayırmak.
En sonunda yazı yazmak…
Bir bakıyorum ki saat gecenin ikisi veya üçü oluvermiş.
Hani derler ya su gibi akmış geçmiş zaman.
Zaman burada değerini kaybediyor adeta.
Bir de hepimizin kendimizi çok mutlu hissettiğimiz öyle anlar vardır ki,
Saatler sussun, dünya dursun isteriz adeta.
Bazen de zaman insanlara uyum sağlayamayabilir. İçinde yaşanılan zamanın şartları bireyin düşünce ve davranışlarıyla uyum göstermeyebilir.
Hoşlanmadığınız birisiyle konuşmak veya sıkıcı bir toplantıdan kalkamamak gibi.
Oysa zamanın geçmesini bu sıkıntılı durumdan kurtulmayı gönülden istersiniz.
Bazen de sevdiğiniz bir insandan telefon beklerken veya yoldan dönüşünü gözlerken bu bahsettiğimiz zaman yine bir türlü geçmek bilmez, size çok uzun gelir.
Çatlarsınız adeta.
Zaman denilen kavram içinde çeşitli gizler saklayan böyle bir şey işte…
Nerden bu konuya girdiğimi merak etmeyin anlatacağım.
Adı Zaman olan ajan gazete hakkında yazacaktım.
Çağrışım yaptı herhalde.
Şimdilerde kayyum atanan gazete, yazdıkları ile beni çıldırtır, adeta çatlatırdı.
Geçtiğimiz yıllar içinde kapıların önlerine tomar halinde yığınla bırakılırdı.
Bu gazete bedava çıkmıyordu tabi ama bedavaya neden bırakılırdı?
Nedeni, bir kesimin beynini değiştirmek, ülkeyi bu günlere hazırlamak içindi sanırım.
Bizim apartmanda kapının önünde kalırdı hep, kimse de ellemezdi.
Sonraları bırakmaktan vaz geçtiler.
Bugün özgür basın susturulamaz sloganları ve mağdur edebiyatı ile yandaşları tarafından dile getirilen gazete aslında yıllar önce kapatılmalıydı.
Malum o yıllarda iktidar ile işbirliği içinde olunduğundan belki de iktidarın ruhunu okşuyordu.
Tayyip Erdoğan methiyeler diziyordu ve yazdıklarından da mutlu oluyordu.
Eh, nede olsa hoca efendi ile kankaydılar…
Zaman denilen bu gazete Türk Silahlı Kuvvetlerine kurulan komplo ve kumpasın habercisiydi adeta.
Tabi yalnız o değil diğerlerini ve Taraf Gazetesini de unutmamak gerek.
Orada da bir bavulcu vardı biliyorsunuz. Mehmet Baransu…
Orduyu tasfiye etmek için ellerinden geleni yapıyorlardı.
Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı yürütülen kumpasın baş aktörleriydiler.
Bazen bir komutanın gözaltına alınacağını savcılıktan önce haber yapıp savcıları adeta yönlendiriyorlardı.
Bunları unutanlar varsa hatırlatmak isterim.
ÇYDD kızları fuhuş için kullanıyor başlıklarını utanmadan, Allahtan korkmadan vicdansızca nasıl yazdıklarını unutmadık.
Türkan Saylan’ın ağır hasta iken sabaha karşı evine yapılan baskın unutulur mu?
Ergenekon ve Balyoz ’da tutuklu bulundukları sırada hayatlarını kaybeden Kuddusi Okkır’ın, Kâşif Kozinoğlu’nu unutabilirmiyiz?
İlhan Selçuk’un, Türkan Seylan’ın, Uçkun Geray’ın, Ersin Aydın’ın, Berk Erden’in, Ali Tatar’ın ve Murat Özenalp’in ölüm nedenlerini sebeplerini unutabilirmiyiz?
Onlarca subayımızın, aydınlarımızın hayatlarından çalınan yılları geri getirebilir miyiz?
Allah’ın düttür ettiği o Silivri yollarını, oralarda yaz kış demeden kavurucu sıcaklarda, kışın ayazında içeri giremeyip dışarıda saatlerce ayakta beklediklerimizi unutabilirmiyiz?
Hele o savcıların, hâkimlerin bizleri dışarı atmakla tehditlerini içeride nasıl azarladıklarını, unutabilirmiyiz?
Şimdi Zaman’a destek çıkanlar o zamanlar neden seslerini çıkartmamışlardı?
İsimlerini şu anda hatırlayamadığım gazeteciler yanı sıra tutuklanan Tuncay Özkan, Mustafa Balbay, Ergun Poyraz, daha niceleri teröristmiydiler?
Soner Yalçın, Nedim Şener ve Ahmet Şık ile Prof. Dr. Yalçın Küçük’ün de bulunduğu 11 kişinin tutuklandıklarında 7 Mart 2011 tarihli gazetelerinde “Paniğe ve öfkeye gerek yok hukukî süreç işliyor ”demişti birileri.
Eh! Allah’ın sopası yok dememişler boşuna değil mi?
Şimdi hararetle basın özgürlüğü diye nutuk atanlara bir çift sözüm var…
Bırakın palavra sözleri siz kimden yanasınız onu açıkça söyleyin de bilelim.
“Paniğe ve öfkeye gerek yok hukukî süreç işliyor ”değil mi?
***
O yıllarda askerine, aydınına sevgisi, saygısı olmayanların, sahip çıkmayanların bugün konuşmaya hakları yoktur.
Basın özgürlüğünden anlayışları buysa vay halimize.
Bir orduyu tasfiye için ellerinden geleni yapacaklar, Atatürk, demokrasi diyen değerleri FETO’nun örgütü olarak elbirliği ile zindanlara kapatacaklar ve bunun adı gazetecilik, özgür basın olacak ha?
Yere batsın böyle özgür basın be…
Utanın…
Bir yanıt yazın