Tayyip Erdoğan Yeşilay toplantısında yaptığı konuşmada Atatürk’ün, manevi kızı Ülkü Adatepe kucağındayken bira içtiği fotoğrafını kastederek “Atatürk Orman Çiftliği’nde ellerine bira şişeleri tutuşturulmuş çocuk fotoğrafları görürsünüz.” demiş ve aklınca Atatürk’e laf atmıştı.
Bu ilk değildi.
Erdoğan, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nın 92’inci kuruluş yıl dönümü resepsiyonunda lafı döndürdü dolaştırdı Atatürk’e getirdi. “Fraklı, valsli, şampanyalı Cumhuriyet Bayramı kutlamaları yapıldığını” söyleyen Erdoğan “Cumhuriyet adına millet tariz ve hatta taciz edildi” dedi. Erdoğan, aynı konuşmasında “Kendisini köklerinden koparmak, kendisini başka bir kalıba sokmak isteyenlere karşı milletimiz her fırsatta değerlerini, kültürünü, özünü temsil edenleri destekleyerek bu mücadeledeki tercihini göstermiştir. 14 Mayıs 1950 işte böyle bir tavır koymadır”
Başbakan Erdoğan, (28 Mayıs 2013)AKP’nin grup toplantısında yapmış olduğu konuşmada ‘Hangi din olursa olsun bir din yanlışı değil doğruyu emrediyor. Doğruyu emrediyorsa, bunu din emrediyor diye karşısında mı duracaksınız. İKİ TANE AYYAŞIN YAPTIĞI YASA muteber oluyor da dinin emrettiği bir yasanın sizin için neden reddedilmesi gerekiyor’ dedi
Başbakan Erdoğan, okullardaki tek tip önlük uygulamasına “faşizm” dedi. Tek tip kıyafet yani üniforma için Cizvit Papazlarını, Mussolini’yi, Hitler’i, İnönü’yü suçladı. “1945’de faşizm çok ağır bir yenilgi aldı, ama maalesef bizde faşist uygulamalar sona ermedi” dedi.
Hâlbuki bu uygulama 1924 yılında başlatılmıştı ve o zaman Atatürk Cumhurbaşkanı idi. Yani önlük uygulaması aslında Atatürk’ün uygulaması idi.
BDP Eşbaşkanı Demirtaş’ın “Öcalan’ın heykelini dikeceğiz” demesini fırsat bilen Tayyip Bey, Öcalan heykelini CHP döneminde dikilen Atatürk heykellerine benzetti. Erdoğan: “Bunların aklı sadece heykel dikmeye yetiyor. BDP, güneydoğunun CHP’si olma yolunda.”
Bunlar yalnızca birkaç örnek.
Şevket Süreyya Aydemir Atatürk’ü şöyle tanımlar. ‘‘tarihi bir misyon yüklenmiş ve kendi yolunu çizerek tarihteki yerini alan” kişidir. Gerçekten de Mustafa Kemal Atatürk; her yönüyle tarihe damgasını vurmuş soylu bir kişiliktir. Sevseniz de sevmeseniz de, yaptıklarıyla tarihe geçmiş bir kişilik hakkında üretilen yalanlarla o kişiyi silmeniz olanaksızdır.
Atatürk’e kin kusmayı neredeyse ibadet haline getiren Erdoğan, Başbakanlığı döneminde gazeteci Cüneyt Özdemir’le yaptığı bir röportaj sırasında “Kitap okumadığını, kitap özeti okuduğunu” söylemiş ve okuduğu kitap özetleri hakkında ise “Daha çok arkadaşlar tespit ediyor” ifadelerini kullanmıştı.
“Kitap okumadığını” söyleyen Erdoğan tarafından dillendirilen, yazının başlangıcında sıraladığımız “Atatürk ile ilgili yalanlar”, “Erdoğan’ın arkadaşları” tarafından tespit edilip “özet” olarak Erdoğan’a verildiği anlaşılıyor.
Peki, bu yalanların kaynak kitapları nedir ve kimler tarafından kaleme alınmıştır?
Günümüzdeki birçok yalanın, iftiranın kaynağı, milletin zihnini yıllardır bulandıran ve Atatürk düşmanlarının bayrak olarak kabul ettiği isimler Rıza Nur( Hayatım ve Hatıratım) ve onun müridi, “Belli ölçülerde deliyim” diyen Kadir Mısırlıoğlu’ndan başkası değildir (Düzmece Mustafa ve diğer kitapları)
Eğer Cumhuriyet tarihini, Türk ulusuna tarihin her döneminde düşmanlık yapmış bir milletin, yani düşmanın yazmasına izin vermiş olsaydık, bu ikilinin verdiği yıkım kadar zarar veremezdi.
Hiçbir ulusun tarihinde bizimki kadar iğrenç tahrifatlar yapılmamıştır. Bir ulusa yapılacak en büyük kötülük onun tarihini yok etmektir. Buna alet olanlar ise tarihe en büyük hainler olarak geçecektir.
Cumhuriyet tarihi yalanlarının kaynağı bu iki hain hangi ruh hali içindedirler’ ki şeytana gerek bırakmayacak yalan ve iftiralar üretip, bunu “tarih!” diye millete yutturmaya kalkışırlar?
“Hayatım ve Hatıratım” kitabında Mustafa Kemal’e olmadık, iğrenç iftiralar atan Rıza Nur hakkında Dr. Hasan Behçet Tokol, şu tanılarda bulunmuştur:
“Bu kişide bir koğuş hastaya yetecek kadar hastalık var. Teşhisim; psikopatik bir zemin üzerinde paranoit reaksiyon, yani çok ağır bir ruhsal bozukluk tablosu. Bu tür hastalar, zekâ fakülteleri tamamen bozulmadığından kısa süreli de olsa olumlu işler yapabilirler. Anılarını; son duygu, düşünce ve yargılarına göre değiştirerek, geriye dönüp yeniden kurgulayarak, sanki gerçekmiş gibi aktarmış ki, bu tutum, bu tür hastalara özgü bir telafi ve tatmin yoludur. Böyle bir hastanın anılarını ve tanıklığını ciddiye almak tıbben olanaklı değildir.”
“Doktorun, Rıza Nur’da belirlediği hastalık adları da şöyle: İzolasyon (kendini çevreden soyutlama), depresyon (ruhsal yavaşlama, içe kapanma, çöküntü), homoseksüel eğilimli, Obsesif- kompülsiv sendrom (toz, mikrop korkusu), depersonelizasyon (aşağılık duygusu), agresif ve hostil (saldırgan ve kızgın), psikopat (kişilik bozukluğu), mitomani (yalan söyleme), fabulasyon (masal uydurma, hayali hikâyeci), fanteziler (hayal ettiği olayları gerçek sanma), megalomani (büyüklük fikirleri), narsisizm (kendine hayran olma), paranoid reaksiyon (takip edildiğini sanma duygusu, öldürülme korkusu), egosantirizm (kıskançlık, herkesi karalama, güvensizlik, devamlı övünme, sahte gurur).”
Atatürk’e ve Cumhuriyet’e sövmeyi bir ibadet haline getiren, “Osmanlıyı Atatürk yıktı” diyen Kadir Mısırlıoğlu’nun “DELİ Raporu vardır. 1983 ‘te Vatan hainliğinden Türk vatandaşlığından atılmıştır.1991 yılındaki yasayla tekrar Türkiye ‘ye gelmiştir. Osmanlıyı Atatürk Yıktı Demek Selçuklu’yu Osman Gazi Yıktı demek kadar dangalakça bir şeydir. Ayrıca tarihçi değildir. Tarih bölümü okumamıştır”.
Kadir Mısıroğlu, son yıllarda İngiliz emperyalizminin Ortadoğu’yu işgal planlarını “diktatör rejimler devriliyor!” bahanesiyle adeta alkışlamaktadır.
Küffarın bu işgal planları karşısında sesi çıkmayan ve “diktatör rejimler devriliyor” diye sevinen Mısıroğlu diğer taraftan “Şia’nın İslam’a verdiği zarar Hıristiyanlardan daha çok olmuştur” diyerek bir tarih cehaleti sergilemeye devam etmektedir.
İstiklal Marşımızın şairi Mehmet Akif Ersoy’a “Serserinin teki” diyen Mısırlıoğlu’nun sanırım cezai ehliyeti de yoktur.
Erdoğan’ın Mustafa Kemal Atatürk’le ilgili ortaya attığı yalan ve iftiraların kaynağı “bir koğuş hastaya yetecek kadar hastalık” taşıyan bu ikilidir.
Dr. Hasan Behçet Tokol’ un “anılarını ve tanıklığını ciddiye almak tıbben olanaklı değildir” dediği kişileri kaynak alarak Atatürk’e saldıranların “çok ağır bir ruhsal bozukluk” içinde olup olmadıkları Psikiyatri uzmanlarınca tıbben değerlendirilecektir sanırım. 07 Mart 2016
Mahmut ÖZYÜREK
Yazıları posta kutunda oku