Gül’den Erdoğan’a Doğum Günü Hediyesi!

gül

Ahmet Sever’in “Abdullah Gül İle 12 Yıl” isimli kitabını okuyunca, Abdullah Gül ile Recep Tayyip Erdoğan arasındaki ilişkilerin hiç de söylendiği gibi “Kardeşlik Hukuku” çerçevesinde yürümediği anlaşılmaktadır. Ahmet Sever’in, kitabının 176. sayfasında Gülün Veda resepsiyonu çerçevesinde anlattıkları her şeyi açıkça ortaya koymaktadır. Zira Ahmet Sever’e bakılırsa; Abdullah Gül, o resepsiyon sırasında Ahmet Sever’e “kendisine ve ailesine kendi partililerince yapılan saygısızlık konusunda bir soru sordurması” emrini vermiş, Ahmet Sever de gereğini yaparak bu yönde bir soru sordurarak Abdullah Gül’ün bu konuda bazı açıklamalarda bulunmasını sağlamıştır.

Abdullah Gül’ün 2013 yılındaki TBMM açılışında yapmış olduğu konuşmada Gezi Eylemleri hakkında dile getirdiği “Gezi Parkı’nda çevre duyarlılığı ve şehir estetiği kaygılarını sergileyen gençlerin barışçı eylemlerini, demokratik gelişkinliğimizin yeni bir tezahürü olarak gördüm”(1) şeklindeki sözleri de herhalde Gezi Eylemleri’ni ısrarla “Darbe Girişimi” olarak değerlendiren Erdoğan ve Erdoğan yanlıları için herhalde bardağı taşıran son damla olmuştur.

Geçenlerde medyaya yansıyan Abdullah Gül’ün AKP kurucular listesinden silindiğine dair haberi okuyunca nedense, aklımdan “Acaba, Erdoğan, Gül’den Gezi eylemleri sırasında takınmış olduğu tavrın intikamını mı alıyor?” diye bir soru geçmedi değil. Habere göre; AKP’nin resmi internet sitesindeki kurucular listesinde R.Tayyip Erdoğan’dan sonra ikinci sırada yer alan Abdullah Gül ismi silinmişti. Hatta Abdullah Gül’ün yanı sıra Yaşar Yakış, Nur Doğan Topaloğlu, Yasemin Kumral’ın da isimlerinin çıkarılarak kurucular kurulu listesinin 64’ten 60’a (64’ten 61’e)indirildiği belirtiliyordu(2).

AYM’nin, hem de R.Tayyip Erdoğan’ın doğum günü olan 26 Şubat’ta Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni ve Erdem Gül hakkında vermiş olduğu tahliye (Hak İhlali) kararına “EVET” diyen AYM üye listesine bakıyorum da, sanki Abdullah Gül, Erdoğan’a “Doğum günü hediyesi” vermiş gibi bir durumla karşılaşıyorum ben! Zira “Hak İhlali” yönünde oy kullanan 12 üyeden 9 tanesini Abdullah Gül atamış ki; bu üyelerin içinde Başkan Zühtü Arslan ve Başkan Vekilleri Burhan Üstün ve Engin Yıldırım da var. “Evet” diyen diğer üç üyeden ikisini A.Necdet Sezer, birisini de TBMM seçmiş. Ret oyu veren üyelerden birisini Erdoğan, ikisini de (herhalde Erdoğan’ın ağırlığını koyduğu) TBMM seçmiş.

Gazeteci Can Dündar, Silivri çıkışında “Erdoğan’a doğum günü hediyesi vermek istedik” dedi ama galiba Erdoğan’a asıl “Doğum Günü” hediyesini Abdullah Gül vermiş oldu! Bizimkisi elbette sadece espri. Biz yüksek mahkemenin onun bunun etkisinde kalarak karar verdiğine inananlardan değiliz. Ancak yandaş Star gazetesi ciddi ciddi bu yönde yazılar yazdırıyor ve haberler yapıyor gönlerdir.

Cumhurbaşkanının Bu Sözleri Saygıyı Hak Etmiyor! 

Cumhurbaşkanı Anayasa’nın Can Dündar ve Erdem Gül kararı için: “Karara uymuyorum, saygı da duymuyorum” dedi. Duysaydı şaşardım zaten. Anayasaya saygı duymayan bir kişiden Anayasa Mahkemesi’nin kararına saygı duyması zaten beklenemezdi. O da kendisinden bekleneni yaptı böylece. Esasen kendi kendisiyle çelişen, bu sebeple de ağzına geleni konuşan bir Cumhurbaşkanımız var bizim!

“Ben Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu karara sadece sessiz kalırım o kadar ama onu kabul etmek durumunda değilim. Bunu çok açık net söyleyeyim ve verdiği karara da uymuyorum, saygı da duymuyorum” diyerek aynı cümlede hem “karar karşısında sessiz kalırım” diyor, hem de en üst perdeden “bu karara saygı duymuyorum ve uymuyorum” diyor. Belki saygı duymayabilirsiniz, ancak uymamak da ne demek? Uymayıp da ne yapacaksınız; Can Dündar ve Erdem Gül’ü tekrar tutuklatıp bu sefer de sarayınızın mahzenlerine mi atacaksınız? Yoksa arazisine el koyduğunuz hayvanat bahçesindeki aslanların ve kaplanların önüne yem olarak mı atacaksınız?

Doğrusu şaşılacak derecede bir düşünce yapısına ve muhakeme kabiliyetine sahip Tayyip Bey. Geçenlerde de zaten İmam-Hatip liselerine profesörlerden müdür atanmasını gündeme getirerek göstermişti bunu. Sanki İmam-Hatip liselerinin müdürleri profesör olunca, bu okulların eğitim kalitesi kendiliğinden yükselecek! Gerçi şurası da muhakkak ki; ilahiyat profesörleri içinde İmam-Hatip liselerine müdür bile olamayacak çapsızlıkta adamlar çoktur. Bu durum, elbette diğer bilim dallarındaki pek çok akademisyen için de geçerlidir. Mesela geçenlerde “Aydınlar Bildirisi” adı altında bildiri yayınlayarak, devleti Güneydoğu’da sivil halka katliam uygulamakla itham edenler arasında da bu kabil adamlar çoktur.

Yargıya Açık Müdahale! 

TSK’ye kumpas maksadıyla uydurulan ve hemen tamamı beraetle neticelenen davaların savcısı olduğunu ilan ederek yargıya müdahale etmekte sakınca görmeyen Sayın Cumhurbaşkanı, dün muz cumhuriyetlerinden Fildişi Sahillerine ve Gine’ye uçarken ayaküstü yapmış olduğu konuşmada AYM’nin vermiş olduğu hak ihlali kararı hakkında;

“…Bakın bu bir beraat kararı değildir, bu bir tahliye kararıdır. Aslında onlarla ilgili kararı veren mahkeme kararında direnebilirdi. Eğer kararında direnmiş olsaydı bu bireysel başvuru veyahutta Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu karar boşa çıkacak veyahutta şu anda tahliye edilmiş olan bu kişiler AİHM’e gideceklerdi. AİHM’e gittikleri zaman da oradan alacakları netice bellidir. Fakat bu süreç bu şekilde atılan adımlar bana göre doğru adımlar değildir.”(3) 

diyerek yargıya müdahalede ısrarcı olduğunu bir kez daha göstermiştir. Bu sözleri de gösteriyor ki; Cumhurbaşkanı’nın asıl maksadı, Can Dündar ve Erdem Gül’ün olabildiğince uzun süre içeride kalmak suretiyle burunlarını sürçmektir. “AİHM’e gittikleri zaman da oradan alacakları bellidir” sözleri de zaten “nasıl olsa AİHM kararıyla tahliye olacaklardı” anlamına gelmektedir. Görüldüğü gibi; Cumhurbaşkanı bu konuyu tamamıyla şahsileştirmiş bulunmaktadır. Oysa herkesin Cumhurbaşkanı olduğunu iddia eden bir kişi, bu türlü konuşamaz, bağımsız yargıyı bu şekilde ayaklar altına alamaz. Bakınız, AYM’nin kararı üzerine “Kararı sevinçle karşıladık…” diyen(4) AKP Grup Başkan Vekili Bülent Turan bile Sayın Erdoğan’ın açıklamasından sonra yapmış olduğu açıklamada AYM’yi yetki gaspı yapmakla itham etmiştir(5). Peki, yarın öbürgün Can Dündar-Erdem Gül davasına bakan mahkeme de etkilenirse Erdoğan’ın bu çıkışından.

Toplumsal Çalkantılardan Beslenen Bir Politikacı 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dünkü açıklamaları sırasında söylediği “Tabii şimdi yurtdışına çıkıyorum, ortalık çalkalanır…” şeklindeki sözler bir kez daha göstermiştir ki; Tayyip Bey ve AKP, çalkantılardan ve toplumsal gerginliklerden beslenen bir siyaset izliyorlar. Ahmet Davutoğlu’nun 2015 yılında Ankara’da yaşanan patlamadan sonra yapmış olduğu “patlama sonrasında oylarımızda artış var” şeklindeki açıklaması da bunu göstermektedir ki; 2013 yılında yaşanan Gezi eylemleri sırasında dönemin Başbakanı Erdoğan’ın Fas’a giderken söylediği “Evlerinde zorla tuttuğumuz %50 var” şeklindeki sözleri de hala hatırlardadır.

Oysa Cumhurbaşkanının görevi, toplumsal çalkantılara çanak tutmak değil, toplumsal gerginlikleri gidermek ve toplumsal ahengi temin etmektir. Zaten Anayasamızın 104. maddesi de “Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir.” diyerek Cumhurbaşkanının görevinin toplumsal çalkantılar ve gerginlikler yaratmak değil, tam tersine, milletin birliğini ve devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetmek olduğunu amirdir. Gelin görün ki; Cumhurbaşkanı, yerel mahkemeleri Anayasa mahkemesine karşı direnmeye teşvik ederek devlet kurumlarını birbirine düşürmenin arayışları içinde bir görüntü sergilemektedir. Bu da Türk Milleti’nin şanssızlığı olsa gerekir.

İşte bu noktada, Cumhurbaşkanından bir gün sonra olmak üzere; Türk Milleti’nin yegâne dayanağı olan TSK’nin “Casusluk Davası” nın beraatla sonuçlanması üzerine yapmış olduğu ve hukukun üstünlüğü vurgusunu ön plana çıkaran şu açıklamayı oldukça anlamlı ve umut verici buluyoruz:

 “Kamuoyunda farklı isimlerle adlandırılan, sonrasında sahte delillerin kullanıldığı ortaya çıkan ve süreç içerisinde Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarını derinden üzen davalar beklendiği şekilde beraat ile sonuçlanmıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri olarak; hukukun üstünlüğüne saygının gereği ve adil yargılanma ilkesi çerçevesinde, söz konusu yargılamaların hakkaniyete uygun neticeleneceğine olan inancımız sürekli olarak muhafaza edilmiş, verilen beraat kararları ile birlikte bu yöndeki inanç ve beklentilerimizin haklılığı tekrar ortaya çıkmıştır…”(6).

_________

1-,

2-http://www.diken.com.tr/akp-abdullah-gulu-sildi-ismi-kurucu-uye-listesinden-cikarildi/,

3-http://www.hurriyet.com.tr/cumhurbaskani-erdogan-karara-uymuyorum-saygi-da-duymuyorum-40061344

4- ,

5-http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/488976/Erdogan_konusunca_fikri_degisti.html,

6-

Ahmet Sever'in "Abdullah Gül İle 12 Yıl" isimli kitabını okuyunca, Abdullah Gül ile Recep Tayyip Erdoğan arasındaki ilişkilerin hiç de söylendiği gibi "Kardeşlik Hukuku" çerçevesinde yürümediği anlaşılmaktadır. Ahmet Sever'in, kitabının 176. sayfasında Gülün Veda resepsiyonu çerçevesinde anlattıkları her şeyi açıkça ortaya koymaktadır. Zira Ahmet Sever'e bakılırsa; Abdullah Gül, o resepsiyon sırasında Ahmet Sever'e "kendisine ve ailesine kendi partililerince yapılan saygısızlık konusunda bir soru sordurması" emrini vermiş, Ahmet Sever de gereğini yaparak bu yönde bir soru sordurarak Abdullah Gül'ün bu konuda bazı açıklamalarda bulunmasını sağlamıştır. - guel

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir