Dünyada Jeopolitik Değişikliğinin Genel Görünümü
20. yüzyılda dünya üç kez önemli jeopolitik değişikliğe uğradı: – Birinci Dünya Savaşı, – İkinci Dünya Savaşı, – SSCB`nin çöküşünden sonraki dönem. 21. yüzyılda ilk jeopolitik değişiklik ise, 11 Eylül 2001 tarihinde ABD’ye karşı yapılan terör saldırısından sonra başlamış ve son zamanlarda daha da geniş boyutlara ulaşmıştır. Sürecin bir sonraki dalgasının Arap coğrafyasında yaşanan “Arap Baharı”ndan sonra başladığını söylemek mümkündür. Bu süreçte, yakın ve Orta Doğu’da Arap devletleri birbiri ardına çöktü. Son zamanlarda bu süreç İran, Suudi Arabistan, Katar, Türkiye ve bölgedeki diğer devletlere doğru hızla yaklaşıyor. Yakın ve Orta Doğu coğrafyasının zengin doğal kaynakları ve enerji kaynakları dikkate alındığında, “yeni dünya düzeni” jeopolitik değişikliğinin de bu coğrafyada başlaması oldukça dikkat çekiyor. Bu süreci inceleyen bazı araştırmacılar iddia ediyorlar ki, yeni jeopolitik değişimin senaryosu önemli ölçüde ABD tarafından hazırlanmakta ve NATO ile Avrupa Birliği devletlerinin desteği ile gerçekleştirilmektedir. Karşı cephede ise özellikle Rusya ve Çin duruyor. Ancak görünen odur ki, ABD şimdilik Çin’i esas rakip olarak kabul etmiyor veya onun çıkarlarına karşı gelerek kışkırtmak istemiyor. Rusya için bu jeopolitik değişiklik esasen Gürcistan’ın Abhazya ve Güney Osetya’ya saldırı yapmasından, Ukrayna’nın Avrupa Birliği ile siyasi ve ekonomik ilişkilerini geliştirmeye gayret etmesinden, ABD ve müttefiklerinin Suriye’de Esad rejimini devirmeye çalışmasından sonra daha da güncellendi. Rusya Gürcistan ve Ukrayna konusundaki konumunda ısrar etmeye devam ediyor ve bazı sonuçlar elde edebilmiştir. Suriye’de ise jeopolitik mücadele tüm ciddiyeti ile devam ediyor. Dünyada yaşanan jeopolitik değişikliğe dikkat edildiğinde, Rusya dışında ABD ve müttefiklerinin askeri operasyonlarda doğrudan yer almadığını görüyoruz. Bu, ABD ve müttefikleri için oldukça önemlidir. Rusya mali, ekonomik, siyasi ve askeri potansiyelini sonucu belli olmayan Yakın ve Orta Doğu bataklığında tükettiği bir zamanda (Suriye’de askeri operasyonlara günde beş milyon dolar harcıyor), ABD ve müttefikleri Arap coğrafyasında daha önce düzenlenmiş ve başarılı sonuçlar elde edilmiş mezhep ayrılığından ustalıkla yararlanarak, jeopolitik değişikliklere daha ucuz fiyata ulaşmak istiyorlar. ABD ve müttefikleri oyunun doğrudan katılımcısı olurlarsa, bu, onlara oldukça pahalıya patlar. Aslında ise Arap coğrafyasında mezhepler üzerinde “oynayarak”, kah bir tarafı, kah diğer tarafı destekleyerek mezhep ayrılığını daha da alevlendiriyorlar. Türkiye-Rusya İlişkilerinde Kırılma Noktası 24 Kasım 2015 tarihine kadar, Türkiye, bu jeopolitik değişimde kesin olarak hangi tarafta olmasına karar vermese de, bazı taktik ve stratejik adımlarla kendine özgü siyaset yapmaya gayret ediyordu. Ancak söz konusu tarihte Rusya’nın SU 24 savaş uçağını vurmasından sonra Türkiye’nin ister istemez ABD’nin yanında olduğu anlaşıldı. Not edelim ki, Rusya ile Türkiye arasında kriz başladığı andan itibaren ABD ve NATO Türkiye’ye yeterli siyasi desteği vermedi. Türkiye, Rusya’nın kendisine karşı uyguladığı ekonomik ve siyasi yaptırımları öncelikle sakin karşıladı, ama Rusya’nın retoriği sertleştikçe, Türkiye de belirli önlemler almaya başladı. Türkiye’de PKK terör örgütünün siyasi kanadı olan Halkarın Demokrasi Partisi (HDP) lideri Selahattin Demirtaş’ın Moskova’ya davet edilmesi ve Dışişleri Başkanı Sergey Lavrov ile görüşmesi Ankara tarafından kızgınlıkla karşılandı. Görüşmeden birkaç gün sonra ise Demirtaş’ın Rusya’dan silah istemesi hakkında bilgiler yayıldı. Ancak, şimdilik Türkiye Hükümeti Rusya’ya karşı retoriğini çok sertleştirmemiştir. Krizin ilk günlerinde benzer durum müşahede edilse de, son zamanlarda Türkiye daha temkinli davranmaya çalışıyor. Ama bu o demek değildir ki, Türkiye Rusya karşısında geri çekilecek. Türkiye’nin de Rusya’ya karşı baskı mekanizmaları var ve bunlardan yararlanma imkanına sahiptir: – Ukrayna ile siyasi ve askeri işbirliğini geliştirebilir, uluslararası örgütlerde Kırım ve Doğu Ukrayna konusunda Ukrayna’yı destekleyebilir, – Tataristan ve diğer Türk coğrafyasında Rusya için belli ciddi sorunlara neden olabilir, – Çeçenistan ve genel olarak Kuzey Kafkasya’da Rusya için sorunlara neden olabilir. Rusya ise, ülke genelinde Türkiye’ye karşı yapabileceği tüm kısıtlamaları yaptı, Türk şirketleri ve iş yerleri kapandı, Türkiye vatandaşları (özellikle etnik Türk olanlar) ülkeden çıkarıldı, belirli stratejik mallar ve hammaddeler hariç, ticari ilişkiler neredeyse durdu. Rusya, Ermeni kartını da ustalıkla kullanıyor, krizden hemen sonra sözde Ermeni soykırımını inkar edenlerin cezalandırılması ile ilgili yasa tasarısını gündeme getirdi, Yunanistan’la Türkiye arasında yaşanan gerginlikten de yararlanmaya çalışıyor. Krizin başladığı günden bu güne kadar olan dönemde Rusya devlet yetkililerinin Türkiye’ye karşı açıklamalarına dikkat edildiğinde, ekonomik ve siyasi yaptırımları yeterli kabul etmediklerini, Türkiye’ye karşı daha ciddi ve hissedilebilen darbe vurmayı planladıklarını tahmin etmek mümkündür. PKK ve HDP ile işbirliği dahi Rusya’nın siyasi ve askeri elitasını tatmin etmiyor. Nitekim, Rusya Federasyonu Güvenlik Konseyi Sekreteri Nikolay Patruşev, Türkiye ile yaşanan kriz konusuna değinerek oldukça açık ve sert bir dilde NATO’nun Rusya’nın Türkiye’ye karşı kanatlı roketlerin mümkün kullanımına cevap vereceği takdirde, Baltık devletlerini ele geçireceklerini vurguladı.[i] Böyle bir durumun oluşacağı takdirde ABD ve NATO’nun tutumu nasıl olabilir? ABD ve NATO, Baltık devletlerini kaybetmek pahasına Türkiye’ye gerçek destek vermeye cüret eder mi? İlginç olan, Patruşev’in bu tehdidine ABD ve NATO yetkililerinden henüz cevap gelmedi ve bu oldukça düşündürücüdür. ABD ve Almanya’nın Türkiye’den “Patriot” uçaksavar füze sistemini çıkardığı bir dönemde gelen Patruşev’in bu beyanatı, gelecekte krizin daha da derinleşeceği, hatta askeri düzleme geçeceği olasılığını dışlamıyor. Dr. Hatem CABBARLI [i] Кремль: если НАТО поддержит Турцию, мы захватим… Прибалтику . январь 4, 2016. |
Bir yanıt yazın