Bu işin sonu nereye dayanacak?…

NECDET BULUZ

PKK’ya karşı aylardır şehirlerde mücadele veriliyor. Doğrudur, bu mücadelede yüzlerce terör örgütü militanı etkisiz hale getirilmiştir. Ancak, bugüne kadar vermediğimiz kadar şehitlerimiz de oldu. Halen de şehit haberleri ile sarsılıyoruz. 20 yılın üzerinde PKK terörü ile silahlı mücadele ediyoruz ama geldiğimiz nokta bugün gözler önündedir.
Aylardır Cizre, Sur, Silopi ve İdil’deki çatışmalarda ölen PKK’lıların çoğunun dışarıdan gelme ve Türkiye doğumlu olmadığı görüldü. İthal militanlar gelmiş ve gelmeye de devam ediyor. Suriye ile olan sınırımız adeta “yolgeçen Hanı”na döndü. Sayıları 3 milyonu bulan sığınmacıları kontrol edemez hale geldik. Halen de sığınmacı geliyor. Bunların arasında teröristler var mı yok mu bilemiyoruz. Yanlış Suriye politikalarımızın bizi getirdiği bataklıktan bir türlü çıkamıyoruz.
Terör örgütünün arkasında bir dış desteğin olduğu da açıkça görülüyor. Zaten, böyle bir destek olmasa, bir terör örgütünün 20 yıldan fazla ayakta kalması mümkün olabilir mi? Kaldı ki, PKK teröristleri Amerikan, Rus, Avrupa ülkelerine ait patlayıcıları, el bombaları ve silahları da kullanıyorlar.
Silahlı mücadelenin bir çözüm olmadığını zaten geçmiş yıllarda da görmüştük.
Dikkat edilecek olurda dıştan ve içten adeta kuşatılmış duruma getirilmek isteniyoruz. “Dost” diyebileceğimiz bir ülke kalmadı. İçeride barışı ve huzuru sağlayamadık. Böyle bir durum karşısında bizi daha da köşeye sıkıştırmaya çalışıyorlar.
Bir önemli gelişmeden daha söz edelim:
PKK, dış desteklidir. Çeşitli şekillerde bunu gözlemleyebiliyoruz. Amerika, PKK’nın uzantısı PYD’ ye verdiği silahların PKK’nın eline geçtiğini bilmiyor mu? Bal gibi biliyor. PYD’nin PKK’nın devamı olduğunu bilmiyor mu? Bilmez olur mu? Ancak, gözlerimizin içine baka baka dolaylı da olsa PKK’ya yardım ve desteği sürdürüyor. Yaptığımız tüm çağrılara ve çabalara rağmen bildiğini okuyor.
Geçenlerde Avrupa Parlamentosu Sosyal Demokratlar ile Sosyalist Grubu Milletvekilleri Türkiye’ye geldi. Ankara’ya uğramadan doğru Diyarbakır’a gittiler. PKK’nın uzantılarını ziyaret edip, çatışmalarla ilgili bilgi aldılar. Ankara’ya uğramayan milletvekilleri Hükümet yetkililerine de herhangi bir bilgi vermedi. Kaldı ki bir de devletimizi ve Hükümetimizin aldığı önlemleri eleştirdiler. PKK’nın siyasi uzantıları ve destekçileri ile de boy boy fotoğraf çektirip servis ettiler.
Bunun ne anlama geldiğinin yorumunu tamamen sizlere bırakıyoruz.
İşte terör örgütüne bu destek devam ettiği sürece bu işin sonunu getirmek mümkün olabilir mi? Terör örgütünü bu koşullarda bitirebilir miyiz? Son 20 yıla baktığımızda bunu daha iyi analiz edebiliriz.
İlgililer, çatışmalarla ilgili “Sona geldik, terör bitti” dedikleri anda yeni cepheler açılıyor, yeni çatışmalar başlıyor. Yöre halkından beklenen desteğin bulunmamasına rağmen çatışmaların yayılarak sürdürülme çabaları bunu açık biçimde ortaya koyuyor.
Öyle sanıyoruz ki dış güçler ve teröre destek veren iç ve dış unsurlar bu çatışmaların bitmesini istemiyor.
Çatışma bölgelerinden Ankara’ya gönderilen raporlarda PKK’nın çatışmaları adı geçen il ve ilçelerin dışına da yayabileceği iddia ediliyor. Büyük şehirlerde de bombalı eylemlerin artırılabileceği not ediliyor.
Önümüzdeki Mart ayında PKK’nın eylemlerin daha da hızlı biçimde yayabileceği daha önce tespit edilmişti. Bu nedenle “Kanlı Mart Planı” nın ne olduğu da aşağı yukarı biliniyor. Bunun için tüm yurtta güvenlik birimlerinin olağanüstü önlemler almasına çağrı yapılıyor.
Nevruz öncesi yapılması planlanan eylemlerde 10 ilçede daha çatışma hazırlığı yapıldığı da aynı raporlarda iddia ediliyor. Buradaki bütün hedef, bölge halkının desteğinin sağlanması ve tüm dünyada iç savaş görüntüsünün verilmesi olarak değerlendiriliyor. Daha kanlı eylemlere ve günlere hazırlıklı olmamız gerekiyor.
Hemen her olaydan ve patlamadan sonra “güvenlik zafiyeti ”nin olup olmadığı tartışmaları yapılıyor. Bize göre önemli olan olayların önceden istihbarat edilip önlenebilmesidir. Bugün, hiç kimse yarın ne olacağını bilemiyor. Korku ve endişe giderek artıyor.
Bir an önce içinde bulunduğumuz bu yalnızlıktan kurtulmak durumundayız. Birlik ve bütünlüğümüzü sağlayabilecek tüm önlemlerin alınması, dışarıda kavgalı ve sorunlu olduğumuz ülkelerle ileriye dönük daha sağlam yapıda ilişkiler içinde olmayı artık ilke haline getirmeliyiz.
Daha da önemlisi uyguladığımız yanlış politikaların bize bir şey kazandırmadığını, aksine bize çok daha büyük zararlar verdiğini görüp, yeni politikalar uygulamanın zorunlu olduğunu görmeliyiz. Takıntı haline getirilen politikaları da derhal terk etmeliyiz. Yanlıştan dönmekten neden bu kadar korkuyoruz ki? Eğer bugün içte ve dışta çıkmaza girdikse ve bunu da görebiliyorsak demek ki bir yerlerde yanlış yapıyoruz demektir.
İçinde bulunduğumuz bu çatışma ortamı, ekonomik açıdan da bizi çökertebilir. Bu görüntüler tam bir “Ortadoğu ülkesi” sınıfına girdiğimiz izlenimi veriyor. Yabancı yatırımcı ve turistin gelmesini önlüyor. İçeride de birlik ve bütünlüğümüzü tehdit ediyor.
necdetbuluz@gmail.com
www.facebook.com/necdet.buluz

Atatürk Nevruz kutlamalarında, 21 Mart 1922, Ankara

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir