güzel ülkeydik; her şeyimiz tam değildi belki ama; insanlığımız tamdı, değer bilirdi insanlar, vatan sevgisi, millet olma bilinci, birliktelik ve ortak paydada buluşma düşüncesi küçük yaşta kazındı aklımıza. çocukluğunu 80’lerin sonunda, 90’ların başında yaşamış biri olarak söylüyorum bunu. hani şimdi korkutuyorlar ya insanları; koalisyon olursa her şey çok kötü olacak; yiyecek yemek bulamayacağız falan diye.. hehh işte o koalisyon çocuğuyum ben; ekmek te bulduk; karnımız da doydu ama daha önemlisi; bu vatanın bir parçası hissettik hepimiz kendimizi; köklerine ve atalara olan saygımız, bizi iyi insanlar olmaya teşvik etti; olabildiğimiz kadar. demokrat partili dedenin; halk partili damadı ile aynı sofrada kadeh tokuşturduğu yıllardı, o masada hep memleket meselesi konuşulur; ama ses hiç yükselmez sonunda da karşılıklı gönül alınırdı; çünkü aile demek; her şey demekti. komşuya yardım eli uzatan anne, baba; birbirine bile söylemezdi yaptığı yardımı. okulda dar gelirlisi; orta gelirlisi; zengin aileden geleni hiç farketmez; bir örnek giydiğimiz önlüklerle, aynı bahçede sek sek oynar; aynı tahta sıralarda söylerdik orda bir köy var uzakta şarkısını. bakın şunu düşünün; o zaman da futbol her şey demekti çoğu insan için; ama kubilay’ın, hakan şükür’ün avrupa’da attığı goller; 7 ceddi beşiktaş’lı baba evimde gözyaşlarıyla kutlanırdı; almanya’ya, hollanda’ya karşı alınan galibiyetlerde yer yerinden oynar; türk, kürt, çerkez, boşnak, laik, muhafazakar her kim varsa sokaklarda sabaha kadar sarılıp; davullarla zurnalarla kutlardık. genç arkadaşlar youtube’a 2002 dünya kupası kutlamaları yazsınlar; dediğimi daha iyi anlayacaklar. ay-yıldız flamayı taşıdığım 29 ekim bayram töreninde; göz ucuyla beni izleyen aileme baktığımda, hayatımda babamı ilk defa ağlarken gördüm ben, 12 yaşındaydım. tüm ailesiyle; 40 sene önce makedonya’dan göç etmek zorunda kalmış; sahip oldukları her şeyi geride bırakarak; bu topraklara gelmiş; gece gündüz çalışmış; bu vatanı kendi vatanı; bu bayrağı kendi bayrağı bilmiş o adam; 2 göz 2 çeşme ağlıyordu. öyleydik çünkü; öyle yetiştirildik; mazlumdan yana olmayı, kalp kırmamayı; paylaşmayı; birlikte oynamayı ve değerlere sahip çıkılması gerektiğini öğrettiler.
sonra ne mi oldu? sonra sadaka kültürü geldi. ama dilenciye verilen değil; insanlığını kaybetmen karşısında; elde ettiğin. ne kadar kaybedip alçalırsan o kadar kazandın. zengini; fakiri farketmeksizin. 10 lira için de; 10 milyon için de; bir araba için de; bir gökdelen için de; akla hayale mantığa izana ve de en önemlisi ahlaka sığmayacak ne kadar şey varsa; yeni düzenin alameti oldu; insanlar ne kadar satarsa ve ne kadar biat ederse o kadar değerli oldu ve tabi ki çorba kasesi büyüdükçe; herkes daha büyük kaşık istemeye başladı. biz artık; aç gözlülüğün, güç sarhoşluğunun, şeref yoksunlarının ve çürük ahlak sahiplerinin sözünün geçtiği; ağızlarına baktığımız; ve bir şeyler beklediğimiz bir topluluk olduk. dışarıdan sapasağlam gözükse de; içini kurtların yediği bir ağaç gövdesine döndük. çünkü mayamız bozuldu; ve buna ittilerse de bizi; suç başkasında değil; yine bizde. çanak olduk; ses çıkarmadık; her şey gözümüzün önünde oldu; kıpırdamadık. şimdi ise kaybettiklerimizi yazıp; arkasından ahlar vahlar ile geri gelmelerini bekliyoruz.
işte bu bekleme; ülkenin bu hale gelmesinin tek sebebi.
Bir yanıt yazın