TARİH : Şerif Hüseyin’in İhaneti. Birinci ve İkinci Kanal Harekatı ve Cemal Paşa.

Şerif Hüseyin’in İhaneti… Birinci Kanal Harekatı ve Cemal Paşa…

Mekke ve Medine Nasıl Düştü…

Mekke ve Medine Nasıl Düştü… - image001 17

Şerif Hüseyin’in İhaneti… Birinci Kanal Harekatı ve Cemal Paşa…

Mekke ve Medine Nasıl Düştü…

Osmanlı tarihinde ilk Nesturi isyanı 1839’da, yabancı misyonerlerin kışkırtması ile çıkarılmıştı. Misyonerlerin kışkırtması ile Nesturiler, Bedirhan Bey’e dolayısıyla da Osmanlı’ya isyan etmişlerdi.

Bedirhan Bey’in isyanı bastırması üzerine, Nasturiler bir yüzyıla yakın sessiz kaldılar, sessizce bölgede yaşadılar. Osmanlı güç kaybederek Birinci Dünya Harbi’ne girince, bu kez, Nesturiler Ruslarla anlaştı ve Osmanlı’ya karşı savaştılar.

Osmanlı’nın içine düşürüldüğü kaderin garip cilvesine bakınız ki, Anadolu’nun kadim Hıristiyan topluluğu bu Nasturiler Osmanlı’ya karşı bir daha isyan ettiler tıpkı Bedirhanoğulları gibi.

Nasturiler böylece Doğu’da isyana hazırlanırken, aynı tarihlerde ama Osmanlı topraklarının bu kez bir başka köşesinde bir başka isyan hazırlığı daha vardı. Medine ve Mekke’de bu kez Müslüman bir topluluk olan Mekke Şerifi Hüseyin’e bağlı Arap kabileleri Osmanlı’nın düşmanı olan İngilizlerle anlaşıyor ve Osmanlı’ya karşı isyana hazırlanıyorlardı.
Mekke ve Medine Nasıl Düştü… - image002 4

Mekke ve Medine, Osmanlı idari yapısında Hicaz olarak adlandırılmıştı.

Hicaz, idari ve askeri anlamda, Osmanlı Padişahı tarafından atanan emirler tarafından yönetiliyordu.

Emir’in vazifesi kutsal yerlerin güvenliği ile Hac vazifesinin düzenli ve güvenli bir şekilde yapılmasını sağlamaktı. O süreçte Osmanlı Sultanı adına Hicaz’ı yöneten Hüseyin İbn-i Ali, Mekke Şerifi ve Emiri idi, Peygamber soyundan geliyordu.

Sadakatten ihanete durum nasıl gelişti…

Sultan Abdulhamit Han devrinde tam 17 yıl İstanbul’da göz önünde bulundurmuş, eşi ve oğulları ile birlikte münasip şekilde misafir edilmiş olan Şerif Hüseyin, 1908 yılının son aylarında serbest bırakılmış ve Hicaz’a dönmüştü.

Kendileri Halife Padişah tarafından Mekke Şerifi ve Emiri olarak atanmıştı. Osmanlı’ya ve Halife’ye bağlı gibi görünen bu Emir’in asıl amacı, Emir olarak durumunu güçlendirmek ve emirliğin sürekli olarak kendi ailesinde kalmasını sağlamaktı. Bu arada fırsat olursa, sırtını İngilizlere dayayarak bir Arap İmparatorluğu kurup, başına geçmek de hayalleri arasındaydı.
Mekke ve Medine Nasıl Düştü… - image003 4
İşte tam bu dönemde Birinci Dünya Harbi başladı…

1914’te, Rus Orduları Kafkas sınırlarını geçerek Osmanlı topraklarına girdi.

2 Kasım’da Rusya, 5 Kasım’da İngiltere Osmanlı’ya savaş ilan ettiler.

Buna karşılık, 14 Kasım’da, Osmanlı Devleti de ‘Cihad’ ilan etti…

Savaşın başladığı 1914 yılı itibariyle Osmanlı Orduları Kafkasya’da Ruslarla, Sina ve Filistin, ile Irak, Hicaz ve Yemen’de İngilizlere karşı savaşmaya başlamıştı.

1915’te Çanakkale’ye saldıran İngiliz ve Fransızlara karşı açılan cephelerle birlikte, Osmanlı

Nesturilerin isyanı, 1915’te Doğu cephesinde Ruslarla savaşan Osmanlı açısından ne kadar önemliyse, Mekke Şerifi Hüseyin’in isyanı da, 1916’da, diğer üç cephede İngilizlere karşı savaşan Osmanlı için bir o kadar önem taşıyordu.

Kafkas cephesinde Ruslarla savaşan Osmanlı hemen hemen aynı tarihlerde, Irak cephesinde de İngilizlerle savaştaydı.

İngilizler, 7 Kasım’da, Şattül Arap nehri üzerindeki Fao adasına asker çıkarmış ve ardından Basra’yı işgal etmişti.

1916’da, Nasıriye ve Kutül Ammare’yi elel geçirdiler.

Kut’ül Ammare, Osmanlı Ordusu’nun karşı taarruzu ile geri alındı.

Savaşın başladığı ilk yılda Hicaz bölgesinde bir sorun yoktu.

Mekke Şerif Hüseyin, Padişah’a bağlılığını ve Cihad’a katılacağını bildirmişti.

Osmanlı, Şerif Hüseyin’e güvenerek, Hicaz bölgesinde mücahitlerin toplanacağını ve buradan alınacak takviyelerle Mısır’ın İngilizlerden kurtulacağı hesaplarını yapmaktaydı…

Bu düşüncelerle Mısır’ı geri almak için bir harekât düzenlendi.

Amaç; İngilizleri Mısır’da tutmak, batı cephesine kuvvet göndermelerini engellemek ve mümkün olursa Mısır’ı kurtarmaktı. Eğer kanal geçilebilirse, Mısırlı yurtseverlerin Osmanlı ordusunun yanında İngilizlere karşı ayaklanacağı beklenmektedir.

Harekât 4. Ordu komutanı ve Bahriye nazırı Cemal Paşa’nın komutasında gerçekleştirildi. Beş bin kişilik Osmanlı kuvveti, 14/15 Ocak 1915 gece yarısı, toplanma bölgesi olan Gazze – Birüssebi (Beerşeba, günümüzde İsrail) hattından ileri yürüyüşe başladı.
Mekke ve Medine Nasıl Düştü… - image004 2

Seferi Kuvvet, Ocak Ayı sonlarında kanalın Doğu kıyısına varabildi.

Kanal geçişinin, 2-3 Şubat gecesi, Timsah Gölü ile Acıgöl arasındaki bölgeden yapılmasına ve brinci kademede dört piyade taburunun geçirilmesine karar verildi.

Burası kanalın İngilizlerce en kuvvetli tutulan kesimiydi…

Geçişi yapacak olan dört piyade taburunun karşısında yedi İngiliz piyade taburu bulunmaktadır. Ayrıca İsmaliye’de ihtiyatta tutulan İngiliz kuvvetleri, özellikle süvari tugayı, kısa sürede bu kesime yetişebilecek durumdadır.

Geçiş aracı olan tombaz kayıklar çok azdır. Mevcut tombazların büyük kısmı, daha ilk geçişte makineli tüfek ateşiyle işe yaramaz hale düşer. Şiddetli ateş karşısında tombazların geri getirilmesi çok zordur.

Kanalı geçebilen 500-600 kişilik Türk kuvveti imhaya uğrar[1].

Cemal Paşa Mısır’ı almak için Kanal’a sefer düzenlerken, İngilizler de hem Fransız donanmasını, hem de Anzak askerlerini alıp Çanakkale’ye sefer düzenlemektedir.

3 Şubat 1915 sabahı Cemal Paşa, verilen ağır kayıplar karşısında kanalı ele geçirmenin imkânsızlığını anlar ve kuvvetlerini geri çekmeye karar verir.

Geri çekilen Osmanlı kuvvetleri 15 Şubat’ta Gazze – Birüssebi hattında mevzilenir.

Osmanlı, Birinci Kanal Harekatı’na başarısızlığa uğramıştır, ikincisine hazırlık yapmaktadır…

İngilizler ileri harekat için fırsat kollamaktadır…

Mekke Şerifi Hüseyin de, Osmanlı’ya ihanet ederek İngilizlerle anlaşma sevdasındadır…

[1] Ana Ben Ölmedim, 1. Dünya Savaşı’nda Türk Esirler, araştırma, s. 32, Cemalettin Taşkıran, Türkiye İş Bankası Yayınları, 2008.

Şerif Hüseyin’ İhaneti… İkinci Kanal Harekatında Neden Çekildik?

Sadakatten ihanete giden yol…

Mekke ve Medine Nasıl Düştü… - image007 3

Şerif Hüseyin’ İhaneti… İkinci Kanal Harekatı ve Cemal Paşa…

Sadakatten ihanete giden yol…

Sultan Abdulhamit Han devrinde tam 17 yıl İstanbul’da göz önünde bulundurmuş, eşi ve oğulları ile birlikte münasip şekilde misafir edilmiş olan Şerif Hüseyin, 1908 yılının son aylarında serbest bırakılmış ve Hicaz’a dönmüştü.

Kendileri Halife Padişah tarafından Mekke Şerifi ve Emiri olarak atanmıştı. Osmanlı’ya ve Halife’ye bağlı gibi görünen bu Emir’in asıl amacı, Emir olarak durumunu güçlendirmek ve emirliğin sürekli olarak kendi ailesinde kalmasını sağlamaktı. Bu arada fırsat olursa, sırtını İngilizlere dayayarak bir Arap İmparatorluğu kurup, başına geçmek de hayalleri arasındaydı.

İşte tam bu dönemde Birinci Dünya Harbi başladı…

1914’te, Rus Orduları Kafkas sınırlarını geçerek Osmanlı topraklarına girdi.

2 Kasım’da Rusya, 5 Kasım’da İngiltere Osmanlı’ya savaş ilan ettiler.

Buna karşılık, 14 Kasım’da, Osmanlı Devleti de ‘Cihad’ ilan etti…

Mısır’da bulunan İngilizlere karşı Birinci Kanal Harekatı başarısızlığa uğramıştı.

Osmanlı, Cemal Paşa komutasında İkinci Kanal Harekatına hazırlanıyordu…

Birinci Kanal Harekâtı’nın başarısızlıkla sonuçlanmasından hemen sonra, kanala tekrar taarruz etmek için hazırlıklara başlandı.

Demiryolu yapımı hızlandırıldı.

Sina Yarımadası’na kadar 264 km’lik hat döşendi; toplam demiryolu uzunluğu 570 km’yi buldu.

Yeni birlikler kuruldu, su kuyuları açıldı; 38 km uzunluğunda su borusu döşendi.

100 km uzunluğunda telgraf hattı yapıldı.

Bu arada Çanakkale’de hezimete uğrayan İngilizler, buradan çektikleri kuvvetlerle Mısır’ı takviyeye başlamıştı.

İkinci Kanal Harekatı, 27 Temmuz 1916’da, 4. Ordu’da görevli bulunan Alman miralayı Kreb Von Kressenstein’in komutasındaki 10.000 kişilik bir kuvvetle gerçekleştirildi. Ancak ilkinde olduğu gibi yenilen Osmanlı kuvvetleri, El Ariş’e çekilmek zorunda kaldı.

Mekke Şerifi Hüseyin’in Birinci Dünya Harbi’ndeki Osmanlı’ya ihaneti, işte bu ikinci kanal harekâtı sırasında ortaya çıktı.

Osmanlı ordusu Temmuz 1916’da İngilizlere karşı harekât başlatmışken, Mekke Şerifi Hüseyin de İngilizlerle anlaşarak, harekâttan bir ay önce, Haziran 1916’da isyan etti.

Aynı süreçte Doğu’da Nesturiler, Ruslarla anlaşıp Doğu cephesinde isyan başlatmış ve Rusların yanında Osmanlı’ya karşı savaşa girmişti.

Osmanlı aldatılmış, hatta ihanete uğramıştı…

Osmanlı, Filistin’e doğu, Kudüs’e doğru geri çekiliyordu…

Şerif Hüseyin’in İhaneti… İngilizler Türk Askerlerinin Gözlerini Nasıl Kör Etti?

Temmuz 1916’da Kanal Harekatı sırasında yaşanan en ağır trajik olay…

Mekke ve Medine Nasıl Düştü… - image005 2

Şerif Hüseyin’in İhaneti… İngilizler Türk Askerlerinin Gözlerini Nasıl Kör Etti?

Temmuz 1916’da Kanal Harekatı sırasında yaşanan en ağır trajik olay…

Temmuz 1916’da yapılan Mısır bölgesi Kanal harekâtında kayıplarımız çoğu, İngilizlere esir düşen askerlerden oldu.

Birinci Dünya Savaşı sırasında, İngilizlerin yönetiminde bulunan Mısır’da çok sayıda esir kampı vardı. Ayrıca yaralı askerlerimizin de bulunduğu hastaneler vardı.

Esirler arasında siviller de vardı.

Özellikle bu esirler, Mekke ve Medine’de Hac vazifesini yaparken isyancı Araplarca yakalanarak İngilizlere teslim edilen yaşlı kimselerle, özellikle Filistin, Irak ve Suriye Cephesi’nde görev yapan Türk subaylarının eşleri ve çocukları da vardır.

İngilizlere esir düşen Türk askerlerinin sayısı hakkında kesin bir bilgimiz yoktur, ancak İngilizlerin Türk askerlerini kasten kör ettiklerine dair ve kör edilen Türk askerinin sayısının 15 bine ulaştığına dair elimizde kaynaklar vardır.

Bu iddiaların dayandığı iki esas belge mevcuttur; biri, 28 Haziran 1337(1921) tarihli TBMM hükümeti kararıdır, diğeri ise, Meclis’in 28 Mayıs 1337(1921) Cumartesi günü yapmış olduğu 37’nci Meclis oturumundaki, Faik ve Eşref Beylerin vermiş oldukları önergelerdir.

Her iki karar ve önergede, İngilizler tarafından kasten kör edilen Türk askerlerinden bahsedilmektedir.

Edirne Milletvekili, Şeref Bey’in Meclis’te yapmış olduğu konuşma, çocuklarımıza ibret almalar için aşağıda sunulmuştur;
“ Anadolu’nun, Rumeli’nin; bu vatanın namusunu müdafaa eden ve bu vatan için çarpışan çocukları, İngiliz eline esir düştükleri zaman, doğrudan doğruya Mısır’a sevkedilmişlerdi. Bunlar, için özel hazırlanmış bir formüle, muzadı taafün maddeler içlerine , boyunlarına kadar sokuluyorlardı… Fakat Türk çocuğu oraya girince, bir İngiliz neferi başına dikiliyor ve süngüsünü uzatınca, zavallı yavrucak, başını içeri çekiyor ve iki gözü kör oluyordu. İngilizler böylece 15. 000 Türk’ün gözünü çıkarmışlardır…”

1919 yılının Mayıs ayının ilk haftasında, İzmir’de Kolordu Komutanı olan Ali Nadir Paşa, dönemin Genelkurmay Başkanı’na, Mısır’dan gönderilen esirlerden 303’nün kör olduğunu bildirmektedir.

Yine aynı ay, Genelkurmay Başkanlığı, kolordulara genel durum hakkında bir rapor gönderir. Genelge şeklindeki raporun bir maddesi de Mısır’dan gelen kör esirlerimizle ilgilidir;

“…İngilizler, dört kafile halinde 200 subay, 1780 neferimizi Mısır’dan İzmir’e getirmişlerdir. Dördüncü kafiledeki 310 nefer amadır(kördür)…”

Milli Mücadele’nin başlarında, Mısır’daki Türk askerlerinin İngilizlerce kasten kör edildiği haberi hem İstanbul, hem Anadolu basınında yer alır. İstanbul düşman işgalindedir. Özellikle Konya’da halk bu olaya büyük tepki gösterir.

Konya’da yayımlanan Öğüt Gazetesi, bu olayı sarsıcı ve çarpıcı başlıklarla halka duyurur. Bunun üzerine Anadolu’nun diğer yerlerinde de İngilizlere karşı bir husumet gelişir. Çok geçmeden, İstanbul’daki itilaf devletleri komutanlarından İngiliz Generali Milne’nin emriyle, Öğüt Gazetesi’nin kör edilen esirlerle ilgili yayımları durdurulur, hatta gazete kapatılır.
Mekke ve Medine Nasıl Düştü… - image006 1

Mustafa Kemal Paşa bu olaylarla bizzat ilgilenmektedir.

Ankara’ya yeni gelmiştir.

Burada Milli Mücadele’yi örgütleme çalışmalarına devam etmektedir.

Mustafa Kemal Paşa, Öğüt gazetesinin kapatılma olayını ve sebebini öğrenir öğrenmez Konya Valiliği’ne, Heyt-,i Temsiliye adına bir telgraf çeker;

“Heyet-i Temsiliye Namına Mustafa Kemal Paşa’dan Konya Vilayeti’ne…

Usera-i Osmaniyeyi İngilizlerin kasten kör ettiklerine dair olan neşriyatıyla nazar-ı dikkat celp eden Öğüt gazetesi matbaasına ve dolayısıyla hürriyet-i matbuatımıza, General Milne’nin emriyle Mutelifeyn kuvay-ı askeriyesi tarafından vaki olan tecavüzden mütehassıl vaziyetin serian hal ve neticesinin iş’arını rica ederiz. Hükümet’in teşebbüsatına dayanak olmak üzere ahali tarafından miting yapılarak şiddetle protesto edilmesi lüzumu heyet-i merkeziyeye yazılmıştır. Meselesinin serian halline muvaffakiyet elvermez ise şeref ve haysiyet-i milliyenin iadesi için Kuva-yı Milliye’nin müdahaleye mecbur kalacağının da Bab-ı Ali’ye arzını ayrıca rica ederiz efendim…”

Mustafa Kemal Paşa’nın bu telgrafı etkili olmuş ve Konya’da 23 Ocak 1920’de beş bin kişinin katıldığı büyük bir miting yapılmıştır…

1918’te Birinci Dünya Harbi bitecek ancak kör edilen hesabı bu İngilizlere uluslararası mahkemelerde sorulmayacaktır çünkü Anadolu yeniden işgal uğrayacaktır…


Yazıları posta kutunda oku


“TARİH : Şerif Hüseyin’in İhaneti. Birinci ve İkinci Kanal Harekatı ve Cemal Paşa.” için bir yanıt

  1. Mustafa Aslan Aksungur avatarı
    Mustafa Aslan Aksungur

    Mustafa Aslan AKSUNGUR / Eğitimci-Araştırmacı-Yazar.

    Memurevleri Mah. Tonguç Cad. 205 Sok. No: 2/44

    ANTALYA

    maslanaksungur@gmil.com

    Saygın Kültür Elçilerimizle Bir Merhabalaşma:

    1928 yılında, bir Halk çocuğu olarak Ermenek’in Uğurlu köyünde doğmuşum. ANTALYA’da oturuyor, ANTALYA’da yaşıyorum.

    Cumhuriyetin şanslı kuşaklarındanız: KÖY ENSTİTÜLERİNDE OKUDUK.

    Eskişehir-Çifteler Köy Enstitüsünün, 1944/ 45 Ders-yılı çıkışlısıyım. Eğitimci – Araştırmacı – Yazarım.

    Bugüne değin yayımlatabildiğim (7) Yedi kitabım oldu. Zaman ayırıp ta kitaplarımın arka kapak yazılarını okuma külfetine katlanabilenleriniz olursa eğer, kitaplarımın içerikleri hakkında bir değerlendirme ölçütü (fikir) sunabilirler o kapak yazıları Sizlere…

    Her kitabımdan biner aded bastırmıştım. Yarıya yakınını “Bağış olarak imzaladığım” halde depomuzda halen satılmadık 700 – 800’lere yakın kitaplarımız, 2010’lardan buyana duruyorar.

    Yayıma hazır halde, “Gelinlik kız çeyizi gibice” bekleşen 25 – 30 kitaplık emeklerim de Dosyalarında, hemen bugünden yarına İnsanlığa sunulmaya hazır halde Nöbetteler… / Bekleşiyorlar..!

    Acı gerçekliğimiz o ki, şu 2016’lı yıllarda ülkemizdeki okumaya, kitaba, kültür yapıtlarına duyulan ilgi ve sevgi, sıfırın altında, yüzde doksan dokuz düzeylerinde geziniyor.

    SEKSEN SEKİZ yaşımdan sonra, paracıl hiç bir beklentim olamaz; yoktur!

    Tek amacım: Türkiye ve dünya kültürüne Katkılarda bulunacağına inandığım bu YAPITLARIMIN İNSANLIĞA Kazandırılması istemimdir…

    Halkımızın deyimiyle: İşte geldik gidiyoruz! Kuşkusuz ki şu yaşanılası dünyamıza bırakabildiğimiz yapıtlarımızla yaşayacağız, yaşaya-bilirsek eğer…

    Yaratanlar yaşarlar:

    Üç-beş bin yıl öncelerinin BİLGELERİ bugün bile yanımızdalar. O ölümsüz yapıtlarıyla insanlığa “Yol-Yöntem”gösteriyorlar; ONULANDIRIYORLAR İnsanlığı…

    Üç-beş yüz yıl öncelerinin Bilgeleri, Sanatçıları da yine o özgün Yapıtlarıyla aramızdalar. Dipdiri yaşıyorlar. Kendileriyle birlikte sundukları: “JULIETLER’i, KLEOPATRALAR’ı, BEATRİCELER’i” de yaşatıyorlar; sunuyorlar Tüm İnsanlığa…

    “Ne verirsek ellerimizle, beyinlerimizle, YÜREKLERİMİZLE, onlar gidiyorlar bizlerle!” diyor; Saygılar, sevgiler sunuyorum Saygın Kültür Elçilerimize… Saygın Kültür Erlerimize… m.a. a.

    _________________________________________________________________________________________

    Mustafa Aslan AKSUNGUR / Eğitimci-Araştırmacı-Yazar.

    Memurevleri Mah. Tonguç Cad. 205 Sok. No: 2/44

    ANTALYA

    maslanaksungur@gmil.com

    DİNDİRELİM BU KANI ARTI: I.

    ÇIKAR DALKAVUKLUKLARINI YOK EDELİM

    Güzel Türkiye’mizin Yüksek makamlarında: (Diyelim ki, 4000) Makam Sahibi var. Bunların çevresinde bunlara DALKAVUKLUK yapmak icin Dört dönen DÖRT MİLYONU AŞKIN ÇIKAR DALKAVUĞUUZ, Av Köpeği gibi APORTTA beklemetedirler. Bu İTLERİN bekledikleri kemik kırıntları, Pay olarak önlerine atılmazsa, Sahiplerini bile Isırmaya DALAMAYA kalkışırlar. DALARLAR. Bunları böylece blelim..!
    Bu saptamaladan sonar şunu da belirtelim ki bu Yüksek Makam sahiplerimizin hiç birisi, CUMHURBAŞKANLIĞIIMIZ Köşküne de çıksalar, tertemiz otursalar, bu dalkavuklardan güç almadan, onları maşa olarak kullanmadan İNSANLIĞA AYKIRI İŞLEVLER YAPAMAZLAR; “OLUR!” veremezler! İmza koyamazlar!

    Maçaları sıkmaz!

    Maşasız meşe koru tutulmaz! Tutmaya kalkışanın Elleri yanar.

    HIRSIZLIĞA + YOLSUZLUĞA + SOYGUNA + GEMİ KAFİLELERİYLE PETROL KAÇAKÇILIĞINA… vd. vd. Daha Akla gelen-gelmeyen tüm yolsuzluklara, aykırılıklara cesaret edemez olurlar! İmza atamaz olurlar!

    Durum böyle olunca da, YETMİŞ YILDIR yaşadığımız tüm kanunsuz eylemler, usturayla kesilmişçesine şirrrp diye kesilir. Yüce Türk HALKI da, topluca hepimiz BİRDEN rahat bir nefes alırız. Bir “Ohhh!” Çeker; İşimize gider, işimizden geliriz. İşimizi kotarır İNSAN gibi yaşar, İNSANCA yaratırız..!
    İşte o zaman, gerek bilerek, gerekse bilmeksizin, ruhumuz dahi duymaksızın SÖMÜRÜLEN BİZLER VE DE O (74) MİLYON İNSANIMIZDAN hiç birimiz, kanımızı o yetkili Makam sahibi sömürgenlerimize içirtmeyiz, sömürtmeyiz..!

    Hoş, zaten o zaman, o sömürgen sınıf temsilcilerinin, o makam sahiplerinin hiç birisi de sömürmeyi gündemine almak şööyle dursun, akıllarından bile getiremez olurlar…

    SÖMÜRÜLEN Bu 74 Milyon İnsan, (İçinde ben de varım.) Uyanmak, birbirimizi uyandrmak, tek yumruk olmak zorundayız… Buyurun İNSANCA Yaşamak Ülküsüne..!
    Bir elde beş parmak var. Parmaklarımızı ayrı ayrı tuttuğumuz zaman avucumuzda su bile eğleşmez. Hiç bir maddeyi tutamayız!
    Gel bil ki Onları birleştirdik miydi biyol, HAKLARIMIZI avucumuzla tutar, alırız; Her hakkımızı, avucumuzun ortasında buluruz..!
    Eee, öyleyse gelin: “-Eyy o özel çıkarcılar dışındaki 74 milyon HALK İNSANIMIZ!

    Gelin 74 yıldır yattığımız bu “Eshab-ı Kehef Uykusundan” uyanalım artık! Eğer istersek biz: Şu DÖRT MİLYONCUK ÇIKARCILAR GÜRUHUMUZU, ÇIKAR DALKAVUKLARINMIZI tükürüğümüzle boğarız.

    Gelin isteyelim; GELİN BOĞALIM, YOK EDELİM OL DALKAVUKLAR GÜRUHUNU…

    m.a. a.

    _____________________________________________________

    “-ÇIKARCILAR (GÜRUHUNU) DALKAVUKLAR DERİNTİLERİNİ YOK EDELİM!”

    KAMPANYASINI BAŞLATMIŞ BULUNUYORUM.

    ÖZEL ÇIKARCILAR DIŞINDAKİ 74 MİLYON HALK İNSANIMIZI BUKAMPANYAYA ÇAĞIRIYORUM!

    İÇİMİZDEKİ DÖRT MİLYONU BİLE BULMAYAN BU “ÇIKARCI DALKAVUK DERİNTİLERİNİ” YOK ETMEDEN, ÖMÜRÜMÜZ-UZUNUNA SÖMÜRÜLMEKTEN KURTULAMAYIZ..!

    Kampanyamızı “Etkinliğe ve Eyleme” geçire-bilmek için sizlerin yardımlarınıza gereksinimim var.

    Hemen şimdi 30 saniyenizi ayırarak bu “İlişimi” imzalar mısınız lütfen?
    Buyurn, İşte Linki:
    https://www.change.org/p/özel-çikarcilar-dişindaki-74-milyon-halk-insani-çikarci-dalkavuklari-yok-edelim

    Mustafa Aslan Aksungur

    m.a. a

    Mustafa Aslan AKSUNGUR / Eğitimci-Araştırmacı-Yazar.

    Memurevleri Mah. Tonguç Cad. 205 Sok. No: 2/44

    ANTALYA

    maslanaksungur@gmil.com

    72

    DİNDİRELİM BU KANI ARTIK: II.

    ÇIKAR DALKAVUKLUKLARINI YOK EDELİM

    “-Söz, özü dışa yansıtan bir dış-bükey aynadır!” Diye başlarsam söze ve de:

    “Bilimin dalkavuğu olamaz! Gel bil ki insanlık için Bilgenin dalkavuğu, cehlin (Bilmezin) dalkavuğundan bin bir-iki kez daha yıkıcıdır; bin-üçyüz beş kez daha tehlikeli olur..!”

    Diye sürdürürsem sözlerimi; acab’ola ki, sizler ne buyurursunuz benim bu yadsınamaz “DOĞRU” LARIMA..?

    Sizlerin ne buyuracağınızı pek bilemem kuşkusuz ben… Ama sizlere şunu arz edeyim ki:

    “Tek başına da kalsan, doğru bildiğin yoldan şaşma! Yürü ya Mustafa!” Diyor beyin kıvrımlarıma sığamayan aklım bana…

    Düşünüverelim biyol, bir ülkede normal yargı kurumları varken, bunlar görevlerini hiç bir etki altında kalmadan, düpedüz, onurluca yapıp dururlarken, onlarla yetinmeyen, o ülkeye “Özel Mahkemeler” kurulmasına ve bu Mahkemelere: “Özel Yargıçlar + Özel Savcılar” atanmasına, özel yetkilerle donatılmalarına “Parmak Olur”u vermek ne demektir..? Hem de Millet Adına…

    Ben buna:

    “Halk Düşmanlığıdır + Diktatör Dalkavukluğudur!” diyorum. Yanılmışsam Eger, adını sizler koyunuz lütfen de, ben de öğreneyim. Yanlışımı görürsem yanlışımdan döneyim.

    “Yanlışlarından dönmek gibi yüce erdem olamaz..!” Demiş büyükDüşünürmüz, Saygın İnsanımız Dr. Hikmet KIVILCIMLI.

    Bu: “Özel Yasaları” öneren kişilere, kurumlara, bu istemi yasalaştıran Meclise, yürürlüğe koyan yetkili makamlara, hele hele bu yetkili katlara DALKAVUKLUK yapan Milletin-Vekillerine, yanlışa yandaş olan, parmak kaldırıcı kaldıraç makinalarına…

    “Kavakta nar biter mi?” diyen her üst görevlisinin önünde eğmeç gibi eğilerek:

    “Hem de kafam gibi gibi biteeer Âmirim, Bakanım, Başbakanım, Cumhur Başkanım..!”

    Diyen yetki ve oy sahibi sözde “Bilge”lerin yıkımını, hangi “Bilmezimiz”in dinamidi, kazması,küreği,beyni,yüreği, gücü, teni, teri… hatta, hatta, o kutsal denilen “Oyu” ve onun arkadan gelecek olan “Soyu-Sopu” düzeltebilir acaba..?

    Bunun doğru yanıtını bulmak için şu bizim: 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimleri çalışmalarına bir bakıvermemiz yeter de artar bile…

    Bir ülkeye en büyük kötülüğü yapan, o ülkenin “Diktatörü” değildir Dostlarım!

    O diktatöre diktatörlük yolunu açan, çevresinde kümelenmiş olan kişiliği paçavralaşmış “Çıkar Dalkavuklarıdır. Çıkarcı İNSAN DERİLTİLERİ”dir. Insan Güruhlarıdırlar! Bunlar Milletin vekilleri değil, ÇIKARLARININ Tutsaklı vekilleridirler!”

    Düşünün biyol: Çevresindeki dalkavukları olmasa, 17/ 25 Aralık olayları, böylesine sessizce örtülebilir miydi şu Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde, ve de dışında!?

    Örtülmek şöyle dursun, “Cumhurbaşkanlığı makamı ile Ödüllendirile-bilirler miydi?” Aralık olaylarının Başsorumlusu, Başkahramanları..!?

    “Akıl için yol birdir!” demiş atalarımız. Akllarımızı başımızdan hiçbir güç, hiçbir RÜŞVET ayıramasın lütfen…

    Yaptığı her yolsuzluğu, her kanunsuzluğu onaylayan:

    “Pek güzel yapıyorsunuz Başkanım, Başbakanım, Yan bakanım, Dik çakanım!” diyen dalkavuklarımız olmasa ülkemizde, yasaları çiğneye çiğneye kim, nasıl Cumhurbaşkanlığı Makamına, tereyağından kıl çeker gibi bu denli kolaylıkla çemrenip çıkabilirdi ki? Öylesileri o kutsal makama, ancak bizlerin “DUYARSIZ VURDUM-DUYMAZLIKLARIMIZ çıkarabilir “ yalnızca…

    Ben, onu-bunu bilmem; bildiğim bir şey varsa, o da: Her Ulusun, yok olmamak için yok etmesi gereken en başta gelen “BAŞ-DÜŞMANI”: O Ulusun başına çöreklenen “Diktatörü” değildir. O Diktatöre o makamı açan, Dikatörün çevresinde dört dönen Çıkar Dalkavukları Güruhudur. Halkımızın ve ülkemizin selameti için en başta gelen görevimiz: Bu İnsan Derintilerini yoktmek, DALKAVUKLUĞU ortadan kaldırmak kutsal görevi(miz) olmalıdır..!

    Yüce Türk Halkları adına, her Halk severimizin, her İnsan severimizin “Birincil Görevimiz”:

    DİKTATÖRÜMÜZÜ yok etmek değildir! O diktatöre, O cesaretİ veren, destek olan, DALKAVUKLUK yapanDalkavuklar sürüsünün, uyuz Derintilerini yok etmek “Kutsal- Görevi”dir…

    Eyy Yüce Türk Halkı: Buyurun Kutsal Görev için iş-başına..!

    İşimiz, Diktatörlerimizi yok etme savaşımı değildir. Diktatörlere Cür’et, Cesaret ve Yetki veren DALKAVUKLAR kümesini yok etme savaşımıdır..!

    Şu son iki binli yıllar içinde öylesine de çoğaldılar ki bu uyuz dalkavuk derintileri, affedersiniz: Halkımızın o dopra deyimiyle:

    “*ikimizi sallasak, kesinkes bir dalkavuğumuzun kıçına dokunur!” Oldu…

    İşte bu kesimine çoğalttık bu çıkar dalkavukları sürsünü şu sahipsiz Ülkemizde…

    Bu Dalkavuklarımızı yok etmediğimiz sürece, Ulusçak, tümden “Yok-Olma” sorunuyla karşı- karşıya kalacağımızı bilmemiz ve gerekenleri yapmak için bu konuyu bilincimizden hiç çıkarmamamız gerekir..!

    “-Bilenin bilmeyene borcu vardır” demiş Atalarmz. Benden söylemesi. Ötesini Yüce Türk Halkımızın beyni, vicdanı ve “OY!”Ları bilecek artık… m.a. a.

    “-ÇIKARCI DALKAVUK DERİNTLERİNİ (GÜRUHUNU) YOK EDELİM!”

    KAMPANYASINI BAŞLATMIŞ BULUNUYORUM.

    ÖZEL ÇIKARCILAR DIŞINDAKİ 74 MİLYON HALK İNSANIMIZI KAMPANYAYA ÇAĞIRIYORUM!

    İÇİMİZDEKİ DÖRT MİLYONU BİLE BULMAYAN BU “ÇIKARCI DALKAVUK DERİNTİLERİNİ” YOK ETMEDEN, ÖMÜRÜMÜZ-UZUNUNA SÖMÜRÜLMEKTEN KURTULAMAYIZ..!

    Kampanyayı “Etkinliğe ve Eyleme” geçire-bilmek için sizlerin yardımlarınıza gereksinimim var.

    Hemen şimdi 30 saniyenizi ayırarak bu “İlişimi” imzalar mısınız LÜTFEN?
    Buyurn, İşte Linki:
    https://www.change.org/p/özel-çikarcilar-dişindaki-74-milyon-halk-insani-çikarci-dalkavuklari-yok-edelim

    Mustafa Aslan Aksungur

    ____________________________________________________

    Mustafa Aslan AKSUNGUR/Eğitimci-Araştırmacı-Yazar.

    Memurevleri Mah. Tonguç Cad. 205 Sok. No: 2/44

    ANTALYA

    maslanaksungur@gmil.com

    73
    DİNDİRELİM BU KANI ARTIK: III.
    ÇIKAR DALKAVUKLUKLARINI YOK EDELİM

    Oturdukları “MAKAM KOLTUKLARININ” verdiği yetkileri kötüye kullanan; ÇIKAR SAĞLAMAK icin Milletin başında boza pişiren Milletvekilleri… Bakanlar… Başbakanlart… Cumhurbaşknları ve yetkili makam sahipleri! (Emir kulu Valileri geçiyorum) Sizleredir sözlerim:
    Verdiğiniz keyfi kararlarınızdan ve yasadışı emirlerinizden ötürü, tüyü bitmedik yetim-yetameden tutun da, tüm 77 milyonTürk Halkına karşı iliklerinize dek günahlı, iliklerinize dek sorumlusunuz…
    Şunun şurasında, en uzun yaşayan insan, 60, 70 yıl, haydi bilemedin, 100 yıl yaşıyor. Eee, düşünüverelim biyol, değer mi şu YÜZ YILLIK bir çıkar saltanatı için kıyamete kadar o ateşli CEHENNEM BALÇIĞININ batağınıp kıvranmaya..? Hem de Toplumun lanetini alnınızda şafkarta, şafkarta…

    Valiler, Kaymakamlar, Yargıçlar, Savcılar, Kumandanlar, Amirler, Memurlar ve digerleri..!
    Amirlerinin emirlerine uyarak ya da rüşvet alarak yasadışı işler yapan tüm yetki sahipleri, sizler de en AZ sizleri atayan makam sahipleri kadar kanlı, kirli bir GÜNAH BALÇIĞININ Çıkmazına gömülür, GÜNAH ÇAMURUNDA debelenir durursunuz… Unutmayın ki: “Yerin üstü varsa, altı da vardır!” Demiş Atalarımız. Yasadışı emirlerde amir, memur, üst alt diye bir özür tanınmaz.
    Bu dekicik anımsatmalardan sonar, gelelim şimdi de 2016 Türkiye’sinin barış içindeyken verdiği savaş telafetine; Savaş Kıyımına:
    88 YAŞINDAYIM. Bir TC. Vatandaşıyım. İnanın içtenliğime: Televzyon açmaya, Haber dinlemeye, Gazette okmaya korkar oldum. Gün geçmiyor ki Iki, üç, beş Mehmetçiğimizi şehit vermemiş olalım. Kurtuluş Savaşımızdaverdiğimiz şehitlerimizi geçti nerdeyse Teröre verdiğimiz kurbanlarımızın sayıları…
    Ateş düştüğü yeri yakar. O şehit analarının, o şehit babalarının, o şehit bacılarının, o şehit yakınlarının yüreklerini yakmaya şu bizim DEVLET SORUMLARIMIZIN ne hakları var Allah aşkna..?
    Böylesi kanlı ölüm acılarını yaşayan Halk İnsanları:
    “-İlâhi senin de başına gelsin de, en kıymetlilerinin canındabul..!”
    Diye SORUMLULARA ilenir dururlar…
    Bizim gani gönüllü yüce HALKIMIZ buna bile gönül indirmiyor.
    Anlayın artık..!
    Durdurun bu kanı… Dindirin bu kanı..!
    m.a.a.

    “-ÇIKARCI DALKAVUK DERİNTLERİNİ (GÜRUHUNU) YOK EDELİM!”

    KAMPANYASINI BAŞLATMIŞ BULUNUYORUM.

    ÖZEL ÇIKARCILAR DIŞINDAKİ 74 MİLYON HALK İNSANIMIZI KAMPANYAYA ÇAĞIRIYORUM!

    İÇİMİZDEKİ DÖRT MİLYONU BİLE BULMAYAN BU “ÇIKARCI DALKAVUK DERİNTİLERİNİ” YOK ETMEDEN, ÖMRÜMÜZ-UZUNUNA SÖMÜRÜLMEKTEN KURTULAMAYIZ..!

    Kampanyayı “Etkinliğe – Yetkinliğe – Eyleme” Yükselte-bilmek için sizlerin yardımlarınıza gereksinimimiz var.

    Hemen şimdi, 30 saniyenizi ayırarak bu “İlişimi” imzalar mısınız LÜTFEN?
    Buyurn, İşte Linki:
    https://www.change.org/p/özel-çikarcilar-dişindaki-74-milyon-halk-insani-çikarci-dalkavuklari-yok-edelim

    Mustafa Aslan Aksungur

    Mustafa Aslan AKSUNGUR/Eğitimci-Araştırmacı-Yazar.

    Memurevleri Mah. Tonguç Cad. 205 Sok. No: 2/44

    ANTALYA

    maslanaksungur@gmil.com

    GÜNLÜK DEFTERLER:

    “GÜNLÜK DEFTERLER”imin Dökümü:
    20 Ekim 1977 gününden, 12 Ocak 2015/ Pazartesi gününe kadar oluşturduğum ikinci grup (*) “GÜNLÜK DEFTER”lerimin dökümünü buracıkta sunuyorum.

    Yaşım (88) seksen sekiz. Dünyada eşi pek görülmeyen bu el yazısı “Kültür Yapıtlarımın İnsanlığa kazandırılması için, pek az ömrüm kaldı.

    Yetkili… Yetkisiz… bu hazineye sahip çıkacak bir Kültür Eri’nin Elini + Girişkenliğini bekliyor bu emeklerim…

    Kamu İnsanlığa Saygıyla sunuyorum…

    m.a.a.

    ________________________________

    *) 1962’den 1971- 12 Martına dek yazdığım Birinci grup, “GÜNLÜK DEFTER”lerim, 12 Mart faşist darbecileri eliyle, askeri cemselere yükletilip götürüldü. O günden bugüne geri verilmedi.

    22 / 1.065

    EĞİTİMİN GÜCÜ VE GÜÇLÜ YIKIMI:

    Ben, bir Eğitimci, Araştırmacı, Yazarım. “EĞİTİMCİ” yanım, ötekilere göre biraz daha ağırca basar.
    Burada, eğitimin “yanlış anlaşıldığını” demesek bile, EKSİK anlaşıldığını söylemeyi ve bizleri bu eksikliğe götüren yanlışlığı açıklamayı bir Eğitimcilik Görevi sayıyorum. Zira Milletleri ve Toplumları batıran da EĞİTİMDİR, yükselten de…
    Eğitim konusundaki eksikliğimiz bir ile de kalmıyor; çoklaşıyor. Bu çokluğu gözden ırak tuttuğumuz zaman öylesine çocuklaşırız ki, sanki Eğitim salt çocuklara özgü bir dal imiş gibi yorumlamalara girer, kendi büyüklüğümüzü küçültürüz. Bu büyüklük hastalığıyla Eğitimi salt çocuklara ve gençlere özgü bir erdem sanırız ve öyle sayarız. Onların, Akar yaşamda iyi yerlere, yüksek makamlara çıkarılmalarını sağlamak için gerekli BİLGİ ve Beceri ile donatmayı yeterli sayarız.
    Doğal yapımız o ki, neyi nasıl sayarsak onu öyle yapmakla koşullanır, onu öyle yapmaya yelteniriz. Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurumuzdan da olduğumuzu aklımızdan bile geçirmeyiz…
    “-Eğitim, aguşuna aldığı insan denilen şerefli yaratığın beynini ve tüm varlığını öylesine güçlü bir YAPTIRIM gücü ile donatır ki: 77 Milyon İnsanın emeğini ve ekmeğini ÇALMANIN, kendisi için bir Erdem, bir Zenginleşmek olduğuna inandırır kahramanını. Başı saptırmaya(*) değmedikçe de, huylu huyundan, hırsız hırsızlığından vazgeçmez.[(*) Saptırma: Toprak mezarlarda, ölünün üstüne toprak dolmaması için mezarla ölü arasına söykenen tahtalara saptırma denir. Müslüman İnanışına göre son talkından sonra ölü yerinden sıçrayıp doğrulmak isterken kafası bu saptırma tahtalarına dokunurmuş. O zaman ölü:
    “-Eyvaaah! Biz bu dünyadaki ömrümüzü tamamlamışız demek kiii.” der, ölüme yeniden dönermiş.]
    Notlarını yazmışım.
    2002 yılında:
    “-Her şey Türkiye için! + İlkeli Siyaset!” Sloganları ile Halkın önüne çıkan AKP. Hemen ilk iktidara gelip devlet dizginlerini özel keyfinin eline alınca:
    “-Her şey Özel çıkarlarımız için! + İlkemiz: İlk seçimlerde gemiler dolusu servetler edinmek, sonraki seçimlerde ‘Karunlaşmak’!” biçiminde yenilemiştir.
    Eğitimin güçlü elleri, Genel YAPICILIKTA gösterdiği ustalığını bu kez de aynı güçle kişicil-özel YIKICILIKTA uygulamaya geçirmiştir.
    m.a.a.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir