Mithat Akar “Emperyalizmin İçeriden Hâkim Olma Yöntemi” başlıklı makalesinde:
“Egemen güçler tehdit olarak gördüğü bir kuvveti kimi zaman karşıtı ile kimi zaman da benzer söylemler geliştiren başka bir kuvvetle tasfiye eder.
Örneğin Batılı güçler antiemperyalist zeminde örgütlenen Milli Sol yapıyı, ya ” karşıtı ” olan sağ merkezde örgütlediği dinci – muhafazakâr kuvvetlerle veya söylemlerinde sol, fakat pratik politikasında etnikçi, uluslararası sermayeye göre eylem geliştiren başka bir sol kuvvetle etkisizleştirmeye çalışır” diye yazıyor.
Emperyalist sırtlanların yağmacılığına karşı verilen Kurtuluş savaşının ateşi içinde çelikleşmiş bir devrimci örgütlenme olarak doğan Cumhuriyet Halk Partisi, 1946’dan başlayarak devrimci özünden uzaklaşmış/uzaklaştırılmış ve Y-CHP’ye dönüştürülmüş müdür?
Sosyal körlükle özürlü, bağnazlık bataklığına düşmemiş, akıl sağlığı yerinde olan her kişi bu soruya “HAYIR” yanıtını vermeyecek/veremeyecektir.
**
CHP’de ülkenin yakıcı gündeminin bile önüne geçen “Atatürk’ün Resminin indirilmesi” tartışması, Lenin’in “Devlet ve Devrim” kitabının başında yazdığı BÜYÜK DEVRİMCİLERLE” ilgili değerlendirmesini anımsattı bana.
Şöyle diyor; “Egemen sınıflar, sağlıklarında büyük devrimcileri ardı arkası kesilmez kıyıcılıklarla ödüllendirirler; öğretilerini en vahşi düşmanlık, en koyu kin, en taşkın yalan ve kara çalma kampanyalarıyla karşılarlar.
Ölümlerinden sonra, büyük devrimcileri zararsız ikonlar durumuna getirmeye söz uygun düşerse azizleştirmeye, ezilen sınıfları “teselli etmek” ve onları aldatmak için adlarını bir hale ile süslemeye çalışırlar. Böylelikle, devrimci öğretileri içeriğinden yoksunlaştırılır, değerden düşürülür ve devrimci keskinliği giderilir.”
Yedi düvele devrimci bir bilinçle başkaldırarak elde edilen ulusal egemenliğimizi ve bağımsızlığımızı Emperyalist AB’ye teslim etmeyi programının başına yazan, Emperyalizmin vurucu örgütü NATO’ya başından teşne, Anayasadan “TÜRK” kavramının çıkarılmasını önerebilen bir CHP’nin duvarında Atatürk resmi olup, olmaması ne anlam taşır?
**
Güneş Ayas “Gericiliğin önünü düzen partileriyle kesmek mümkün mü?” başlıklı yazısında şu değerlendirmeyi yapıyor.
“Türkiye’de gericilik 50 yıldır istikrarlı bir şekilde yükseliyor. Bu tarihi tersinden de okuyabiliriz. Bu 50 yıl, aynı zamanda ilericilerin, şeriatın önünü kesmek umuduyla düzen partilerine yönlendirildiği tarihtir. Şimdiye dek bu yönde her türlü çaba gericiliğin önünü kesmek şöyle dursun, ona güç kattı. Ama hâlâ Atatürkçü ve ilerici kesimlerin bu tarihten gerekli dersi çıkartamadığı görülüyor. Gericiliğin önünü kesmek adına CHP’ye açılan kredi bunun en açık kanıtı.
Hataların kaynağında ise Türkiye’nin düzeni ile gericilik arasındaki toplumsal bağı kavrayamamak yatıyor. Aslında gericilik de, onun karşıtı olarak sunulan sağ sol Batıcı çizgi de aynı toplumsal yapıdan, Türkiye’nin düzeninden besleniyor. Türkiye Batıya bağımlı bir uydu toplumsal yapıya sahip ve gericilik bu zeminin üzerinde yükseliyor. Ama her nasılsa bugün Atatürkçüler gericiliğin önünü kesmek üzere düzeni kuvvetlendirmeye çağrılıyor. Ve düzeni kuvvetlendiren her çaba gericiliğin daha da yükselmesiyle sonuçlanıyor.
Gericiliğin önünü kesme görevi verilen partiler aynı zamanda Türkiye’yi Batıya bağlayan, ekonomiyi ve toplumsal yapıyı çökerten partiler oluyor. Hepsi IMF programını uyguluyor. Bu “laik” iktidarlar kendilerini her şeyiyle Batının bir parçası sayarlarken bu topluma Batı değerlerini kabul ettirme yönündeki sömürgeci saldırıyı sahipleniyor. Dahası, bu saldırıyı laikliğin bir gereği olarak sunuyorlar.
Dolayısıyla Türkiye’de şöyle bir tablo oluşmuş durumda: Bir yanda Batıcı, halka karşı, IMF’ci ve üstüne üstlük “Atatürkçü ve laik” partiler, diğer yanda Müslüman halk. Düzen partilerinin elindeki laiklik, Müslüman yurttaşlarla Atatürkçülüğü karşı karşıya getirmekten başka bir işe yaramıyor. Böyle olunca da halk doğal olarak “Atatürkçü, laik ve solcu” düzen partilerine karşı gericiliğe sarılıyor. “
“Atatürkçü, laik ve solcu” düzen partileri, yani “İŞBİRLİKÇİ SOL PARTİLER” .
Türkiye’nin her şeyiyle Batının bir parçası, Batıya bağımlı uydu bir ülke olmasına karşı çıkmak bir yana katkı ve destek veren, bunu programında ayrıntılarıyla yazan CHP; kelimenin tam anlamıyla “İŞBİRLİKÇİ SOL” olarak tanımlanabilir. www.turandursun.com sitesinde “İŞBİRLİKÇİ SOL” şöyle tanımlanıyor.
“……..
Şu ulusalcı sol ile İŞBİRLİKÇİ, komprador sola yakından bakalım.
Küreselleşme: İşbirlikçi solu tarif eder=enternasyonalizmin dayanağı
Emperyalizm: İşbirlikçi solu tarif eder
ABD: İşbirlikçi solun KIBLESİDİR
Kürt sorunu/Kürtlere özgürlük: İşbirlikçi solun şiarıdır.
Sermaye: İşbirlikçi sol arkasındadır, destekler.
TÜSİAD: İşbirlikçi solun müttefikidir.
Sınıf mücadelesi: İşbirlikçi sol için gericiliktir.
Devrim: İşbirlikçi solun alerjisi vardır. Reformisttir, hatta konformist.
Kuvayı Milliye: İşbirlikçi sol nefret eder. Ulusalcı solun temel düsturudur.
Avrupa birliği: İşbirlikçi solun deniz feneri, yol göstericisidir.
Lozan: İşbirlikçi sol Nefret eder
Sevr: İşbirlikçi sola Çok sempatik gelir, hasretler yâd eder.
Demokrasi: İşbirlikçi sol Batının g e t i r m e s i n i bekler
Federasyon: İşbirlikçi sola göre ÇOK GEÇ KALINMIŞTIR bu hususta
Türk: İşbirlikçi Sol aşağılar.
Kürt: İşbirlikçi Sol daima yüceltir.
Devlet: İşbirlikçi Sola göre küçültülmeli, mümkünse yok edilmelidir(=Kemal Derviş IMF vs. vs. =Trilateral=CFR=Bilderberg=emperyalist İSTİLA)
Ermeni: İşbirlikçi Sol daima yüceltir; soykırıma uğramışlardır. Haksızlığa maruz kalmışlardır. Tazmin edilmeliler, özür dilenmelidir.
Sınıf bilinci & Ulusal bilinç: İşbirlikçi sol için yoklukla maluldür.
Bu kavramların yukarıdaki tanımlamaları İşbirlikçi Solun İşaret fişeği, yol göstericisidir.
Bu kavramların tam zıt tanımlaması ise benim inandığım: Ulus-devlet bütünlüğü, ulusal bilinç, antiemperyalizm, EMEKÇİ, laiklik, misak-ı milli, Türk vatanı VE DEVRİMDİR”
Son Söz;
İşbirlikçi, işbirlikçilik yenilmeden, emperyalizm yenilemez.
Emperyalizmi yenmek isteyenler öncelikle ve özellikle işbirlikçiyi yenmek zorundadırlar.
İşbirlikçiler yenilince hain kendiliğinden ortadan yok olur… 17 Şubat 2016 Isparta
Mahmut ÖZYÜREK
Bir yanıt yazın