NECDET BULUZ
Suriye’deki gelişmeler çok açık biçimde şu gerçeği ortaya koyuyor:
Türkiye ile Rusya’nın karşı karşıya getirilmesi ve savaştırılması.
Rusya’nın Savaş uçağının düşürülmesi ile gerginleşen Türkiye-Rusya krizi, Suriye’deki saha savaşı ile sürüyor. Rusya, bütün riskleri alarak Türkiye düşmanlığını tırmandırıyor. Türkiye’nin “kırmızı çizgileri” olarak sınırladığı bölgenin de PYD güçlerinin eline geçmesi için yoğun çaba gösteriyor.
Bununla da yetinmeyip, bölgedeki bombardıman ile bölgedeki sivil halkı katlediyor, kalanların sınırımıza doğru kaçmasını sağlıyor. Özetle, sınır bölgemiz mayınlı bir tarlaya döndü. Sınırda yığılmaların önüne geçilemiyor.
Daha önce yazmış ve uyarmıştık:
Amerika, Suriye ve bölgedeki hedeflerinde daha rahat ilerleme sağlamak amacı ile Türkiye’den rahatsızdı. Bu rahatsızlığını Rusya’nın uçağının bir oldu-bittiye getirilerek düşürülmesinin sağlanması ile Türkiye ile Rusya’yı karşı karşıya getirdiler. İçeride de PKK terör örgütü ile bizi oyalayıp, rahatladılar.
Dikkat edilecek olursa bugün ortaya çıkan tablo, Türkiye ile Rusya’nın karşı karşıya gelmiş olduğunu açık biçimde sergiliyor.
Azez’deki durum daha da kritik bir hal alırsa kaçınılmaz olarak Türkiye sınırlarını, güvenliğini korumak amacı ile belki de sınırlı da olsa bir kara harekâtına girişecektir. Böyle bir durumda İran ve Rusya ile karşı karşıya gelmemiz ve bu iki ülke ile savaşmamız gerekiyor.
Zaten Rusya ve İran’dan yapılan açıklamalarda da “Eğer Türkiye bir kara harekâtına soyunacak olursa karşısında İran ve Rusya’yı bulacaktır” deniliyor. Herkes eteğindeki taşı döküyor ve açık oynuyor.
Dış güçlerin, Türkiye düşmanlarının da hedefinin bu olduğunu sanıyoruz.
Ancak, her zaman yazdığımız, uyardığımız ve vurguladığımız gibi bölgede yalnız kaldık. Kaderimiz ile başbaşayız. Hele bu yalnızlığımızı Suudi Arabistan, Katar gibi Arap ülkeleri ile gidermeye çalışmamızı ve onların peşine takılmamızı da daha büyük bir hata olarak gördüğümüzün de altını çizelim.
Bugün karşı çıktığımız ve “düşman” olarak gördüğümüz PYD/YPG güçlerine Rusya müthiş destek veriyor. Amerika zaten PYD’yi “yarı müttefik” olarak görüyor. AB ve diğer ülkeler de PYD’ ye karşı obüs topları ile yapılan müdahalelerin karşısında olduğunu açıkladı.
Özetle PYD’yi korudukları, kolladıkları kadar bize destek çıkmıyorlar.
Kasım ayında Amerika’da seçim var, bu nedenle müttefikimiz Suriye ve bölgedeki çıkarları konusunda taviz vermediği gibi, kara harekâtı gibi bir riske de girmiyor. Bölgedeki PYD/YPG güçlerini kara gücü olarak görüyor ve destek veriyor. PYD’yi tamamen Rusya’nın kucağına atmamak için de dikkatli hareket ediyor. Bu durumda bölgede PYD vaz geçilme bir unsur olarak da değerlendirilebilir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Amerika’ya karşı PYD çıkışında “Ya biz, ya PYD” demesinin de hiçbir karşılığının olmadığını görüyoruz. Amerika, her açıklamasında PYD’den vaz geçmeyeceklerini vurguluyor.
Bu durum karşısında Kürtlerin ilerleyişinin durdurulamayacağını sanıyoruz. Çünkü Amerika PYD konusunda geri adım atsa bile, PYD unsurlarının Rusya ile olan ilişkilerini bir üst seviyeye taşımaya hazırlanmalarını gözlerden uzak tutmamız gerekiyor. Rusya, PYD’yi Türkiye’ye karşı da sürekli kullanacaktır.
AB ülkelerini durumu daha farklı.
Onlar “Aman sığınmacılar bizim kapımıza dayanmasın da Suriye ve bölgede ne olursa olsun” derdindeler. Kimsenin Türkiye’nin savaşa bulaşıp bulaşmayacağı konu ile ilgisi yok gibi.
Burada ortaya çıkan bir başka tabloya da bakalım:
Ortadoğu uzmanları, Suriye’deki iç çatışmaların önümüzdeki 10 yıla damga vurabileceğini söylüyorlar. Burada, tam bir bataklık bulunuyor. İşin sığınmacı boyutunun ne hale gelebileceğini ise tahmin edemiyoruz.
Washington’dan Tolga Tanış’ın şu analizini önemsiyoruz. Çünkü Suriye’de bundan sonraki gelişmelere ışık tutabilecek bir öngörüde bulunuyor. Bu savaşın kolay kolay sona ermeyeceğini, yeni bazı örgütlerin ve bunlara ve bunlara katılımların da olabileceğine dikkatleri çekiyor. Bu nedenle de önemsediğimiz bu yazının son bölümünü sizlerle paylaşmak istedik:
“Şiddet arttıkça, ihtilafa dahil olanların sayısı artacak. Daha çok genç eline silah alacak. Daha çok kişi adam öldürmeyi öğrenecek. Ve bu kişilere kendi ülkelerinde iç savaş sürdüğü için “savaşçı” deniliyorken, bir sebeple Suriye’den ayrıldıklarında hepsi farklı sıfatlar edinecek. Bir daha eline silah almazsa topluma yeniden entegre olmuş birey sayılacak. Ama bunu yapmazsa katil olacak. Kendine yeni bir örgüt bulup militan olacak, ya da organize suç örgütüne katılıp mafya olacak.”
Suriye ve bölgemizdeki konular ve gelişmeler bu kadarla sınırlı değil. Konu ile ilgili yazmaya devam edeceğiz.
necdetbuluz@gmail.com
www.facebook.com/necdet.buluz