Zamanın çok hızlı geçtiği, çok büyük hadiselerin gölgesinde nice önemli gelişmelerin de silik kaldığı bir dönem geçiriyoruz. Ağır kanser hastasının apandisitinin farkına varmaması gibi bir şey. Bazen çok daha hafif rahatsızlıklar gerekli tedbir alınmadığı takdirde öldürücü olabilir.
Rusya, Putin ile birlikte yeniden süper güç olma serüveninde önce Gürcistan’ı hizaya getirdi. Ukrayna’nın NATO ve AB ile yakınlaşmasını engellemesi aşamasında Kırım’ı ülkesine kattı. Bu operasyonu tereyağından kıl çeker gibi kitabına uydurarak halletti. Zira Ukrayna’nın seçilmiş başkanı, gösteriler ve baskılar yüzünden ülkeyi terk edince Kırım Özerk Cumhuriyeti Meclisi, Ukrayna’dan ayrılarak bağımsızlığını ilan etti. Daha sonra yaklaşık %97’lik kabul oyu ile Rusya Federasyonu’na katıldı. Rusya’nın organları ise bu katılmayı usulünce onayladı.
Ukrayna’da Rusya yanlısı Yanukoviç’in 2010’da seçilmesi üzerine başlayan ve halen devam eden olaylarda Rus etnik nüfusu ile Rusya yanlısı Ortodoks Ukraynalıların etkisi büyüktür. Kırım nüfusunun ise %60’tan fazlası Rus olup %10’un üzerindeki Tatar Türkü yaşamaktadır. Türklerin tamamına yakını sözkonusu referandumu boykot etmişti. Başta BM olmak üzere uluslararası toplum bu katılmayı halen onaylamamıştır. Bununla beraber sorunun uluslararası mahkemeye gitme veya BM Güvenlik Konseyi’nden Rusya aleyhine karar çıkartılma ihtimali yoktur. Çünkü Rusya bu konseyin veto hakkına sahip daimi üyesidir.
Belirtmek gerekir ki günümüz Uluslararası Hukuk kurallarına göre bir ülke egemenliği altındaki bölge halkı referandumda %100 katılımla kabul sağlasa da bağımsızlık elde edemez. Bu aşamada egemen devlet buradaki hâkimiyetinden vazgeçebilir. Mesela İspanya’nın Katalonya bölgesinde referanduma gidilip de çoğunlukla bağımsızlık yönünde oy kullanılması, bu bölgenin bağımsız olmasına yetmez. Bu süreçte bölgeye daha geniş özerklik verilebilir veya diğer ülkeler İspanya’ya bağımsızlık yönünde ‘siyasi’ baskı yapabilir. Kırım veya Rusya açısından dile getirilen gerekçe ise Kırım dâhil Ukrayna halkının seçtiği başkanın (Yuşçenko) demokratik olmayan baskılarla görevini bırakmak zorunda kalması, dolayısıyla Kiev’de meşru bir yönetimin bulunmamasıdır.
Dünya, Suriye ve Irak’a odaklandığı dönemde de Ukrayna-Rusya çatışması devam etmektedir. Ukrayna’nın doğu ve kuzey sınırlarında Rus yanlısı isyancı bölgeler ile merkez arasındaki mücadele aslında Ukrayna-Rusya çatışmasıdır. Bu arada Kırım’ın Ukrayna’dan koparılmasına karşı Ukrayna yönetimi bir şey yapamamakta, ülkesinin geri kalanını kurtarmaya çalışmaktadır. Avrupa Parlamentosu, 4 Şubat’ta aldığı karar ile Rusya ve Ukrayna’ya Kırım anlaşmazlığı konusunda müzakerelere başlama çağrısında bulundu. Nitekim 13 Şubat’ta Münih’te Almanya, Fransa, Rusya ve Ukrayna arasındaki toplantıda Kırım sorunu gündeme geliyor. Bu arada Ukrayna Dışişleri Bakanı bu müzakerelere Türkiye’nin ve uluslararası örgütlerin de katılması gerektiğini açıkladı.
Rusya ile yeteri kadar sorunumuz varken Ukrayna Dışişleri Bakanının yeni bir soruna davetinin altında bit yeniği aranabilir. Türkiye’yi Rusya ile çatıştırmak isteyen geniş ve güçlü bir lobinin olduğu gerçek. Suriye’de yaşananlar sonucu Türk-Rus ilişkilerinde gelinen nokta esasen bu lobinin parlak bir başarısıdır. Bununla beraber Ukryana’nın daveti son derece masum olabilir. Tıpkı 93 Harbi’ndeki Rus üstünlüğünü Berlin Kongresi’nde Avrupa’nın büyük güçleriyle birlikte rendeleyen Sultan II. Abdülhamid’in stratejisi gibi Ukrayna da Rusya karşısındaki cepheyi takviye etmek istemektedir. Bununla beraber 2014’e kadar Kırım’ın Ukrayna’ya bağlı kalmasını “Rus jeopolitiğinin ertelediği sorun” olarak adlandırmıştık. Kiev’de Rus çıkarlarına karşı tehdit oluşturmayan bir yönetim bulunduğu müddetçe Kırım’ın Ukrayna’ya bağlılığında sorun yaşanmayabilirdi. Fakat Putin Rusyasının, Azak Denizi’ndeki ayrıcalıklarının (2017’den itibaren 25 yıllığına Sivastopol’u kullanma) tehlikeye düşmesine seyirci kalacağını kimse beklememeliydi.
Petrolün 80 doların altında (bugünlerde 30 altı) seyretmesi Rus ekonomisini tehdit etmektedir. Ancak Rusya Federasyonu dağılma sürecine girmeden Kırım’ı Rusya’dan geri almanın mümkün olamayacağını düşünüyoruz. Rus ekonomisinin çökmesiyle önce Tataristan, Başkurdistan veya Kuzey Kafkas cumhuriyetleri ayrılma sürecine girebilir, ondan sonra sıra Kırım’a gelebilir. Zira Kremlin’de oturan yöneticinin politik görüşüne göre mesela Çeçenistan’ın federasyon içinde kalma gerekliliği değişir, fakat Kırım’ın Rusya’da kalmasının lüzumu konusunda herkes hemfikirdir. Zaten Kruşçev’in bu bölgeyi Ukrayna’ya “hediye etmesi” büyük hataydı.
Bu şartlar altında Türkiye’nin Kırım görüşmelerine davetine öncelikle diplomatik teşekkürle mukabele edilmelidir. Fakat masaya oturduktan sonra bu bölgenin egemenliği sorununun olayların akışı dikkate alınarak Rusya-Ukrayna arasında bir konu olduğu yine diplomatik nezaket çerçevesinde ortaya konmalıdır. Ancak Türkiye bu masada Kırım’da ve sürgünde yaşayan Kırım Türklerinin haklarını azami derecede savunmalı, garanti altına almalı, gerekirse bu konuda garantörlük hakkı elde etmeye çalışmalıdır.
Belirtmek gerekir ki Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra geçen yaklaşık çeyrek asırlık süre içinde Ukrayna yönetimi, ülkenin asıl sahibi Kırım Türklerinin hakları konusunda arzu edilen adımları atmamıştır. Kırım’ın bundan sonraki statüsünde Türklerle birlikte buradaki Ukraynalılar sorunu da gündeme gelecektir. Ancak belirttiğim gibi Kırım’ın yeniden Ukrayna’ya bağlanmasını beklemek, bugünkü şartlarda boşa kürek çekmek demektir. Kanaatimce Kiev yönetiminin de bu konuda fazla bir beklentisi olmadığı halde Kırım’ı geniş bir masaya yatırarak Ukrayna’nın Rusya sınır bölgelerinde güvenliği sağlayacak garantileri almayı ummaktadır. Aslında Rusya’da Ukrayna sınır bölgelerinde isyanı canlı tutarak zaten sepetine koyduğu Kırım armudunun olgunlaşmasını beklemektedir.
Öncevatan, 9 Şubat 2016
alaeddinyalcinkaya@gmail.com
Bir yanıt yazın