KAYNAK : Stratejik Düşünce Enstitüsü
Hendek diyorlar adına, kazdıkları çukurların. Yaklaşık 80 bin cana mal olan siyasetlerinin(!) geldiği nokta, çukur kazarak Kürtleri ve Kürtlüğü o çukurlara gömmek oldu.
Masum Kürt insanı, kendi evlatlarımız diyerek 1999 yılından beri her seçimde oylarını arttırarak destek verdiği evlatları tarafından çukurlara layık görülmenin acısını, hüznünü yaşıyor. PKK, Kürt orijinli bir hareket olmadığı için ölen, göçen, sakat kalan ve mahkûm olan Kürtleri umursamamaktadır. İlk dönemlerinde sadece sol-devrimci çizgide hayat sürdürenlerin marjinal örgütü olan PKK, kuruluş amacına uygun kesimlerle (Kürtlerle) buluşmasını 28 Şubat’ın generallerine ve devletin hücrelerine kadar sızmış olan derin yapıya borçludur. 28 Şubat generalleri PKK terör örgütünü kuran iradenin arzuladığı sonucu varması için uygun zemini meydana getirdiler. 28 Şubat dindar insanlar için mezarlıklar hazırladığında, şarkta ve güneydoğuda örgüt için uygun zemini meydana getirdi. Örgütün kurdurucu iradesi örgüte lider yaptırdığı kişiyi Türkiye’ye teslim ettirdiğinde bu ülkede on binlerce insan dağlarda, köylerde, şehirlerde katledilmişti. Çanakkale’de, Sarıkamış’ta omuz omuza düşmana karşı şahadet şerbetini içerek toplu halde mezarlarda yan yana yatanların evlatları, derin yapı ve örgüt sayesinde birbirini katlederek on binlerin gömüldüğü ayrı mezarlar inşa etmişlerdi. Yekpare bir şekilde düşmana canını siper edenler yan yana yatarken, birbirine düşman edilmişlerin mezarları ise ayrı yerlerdeydi. Örgütün iç infazlarla katlettiklerinin sayısının birkaç bin civarında olduğunu yazanlar, binlerce bedenin açılan çukurlara gömüldüğünü, önemli bir kısmının da dağlarda leş yiyicilere bırakıldıklarını söylerler. Demek ki; ta en başından itibaren Kürt orijinli olmayan PKK, bugün Kürtler için reva gördüğü muameleyi Kürt gençlerini öldürüp çukurlara doldurarak zaten yapmış. Çukur siyasetini önce iç infazlarla Kürtleri öldürerek başlatmış. Sonrası malum, çukur siyaseti, olmuş hendek siyaseti. PKK illetinin iç infazlarla katlettiği gençlerin hesabını örgütten kopanlar çok sordular, yazdılar, söylediler ama küresel propaganda bu seslerin çıkmasını hep önledi. Mehmet Şener’in annesi Saliha Şener’in 1980’lerin sonunda söyledikleri gün be gün ortaya çıkmaktadır. Saliha Şener PKK liderliğinin vazifesinin okumuş yazmış Kürt gençlerinin dağlarda öldürülmesi olduğunu söylediğinde birçok insan gülüp geçmişti. Lakin ilerleyen yıllar da bunun bir gerçek olduğu ayan beyan ortaya çıktı. Bu defa, Kürtlerin de devleti olduğunu söyleyen ve hakikatte de böyle olan Türkiye Cumhuriyeti devletinin, örgüt içi infazları hem Kürtlerle paylaşması ve hem de siyasi yapısından hesap sorması lazım gelmektedir. Bugün Sur, Cizre, Nusaybin gibi kadim yerlerde PKK tarafından hendeklere, çukurlara doldurulan ve sürülen Kürtlerin örgüt içi infazdan kurtarılması devletin görevi olmalıdır. Devlet zaten yıllarca Kürtlerin terör örgütünün kucağına oturması için özel gayretler(!) sarf etti. Bu gayretini kürdü tarihinden, inancından, geleneklerinden uzaklaştırıp birey yapmak üzerine bina etmişti. Muvaffak oldu da. Kürt birey oldu lakin bu bireylik ideolojik körlüğü ve siyasi köleliği de beraberinde getirdi ki, köleleri içine doldurmak üzere çukurlar Sur’da, Cizre’de, Nusaybin’de de kazıldı. Bari bu defa Kürtlerin kurtarılmasında ve örgüt içi infazlarla katledilen evlatlarının hesabının sorulmasında öncülük etsin. Çukur siyasetini tercih eden PKK ve siyasi uzantıları, geçmiş yıllarda Iraklı Kürt siyasetçi (C.T.) için Batılı diplomatların kullandıkları (tasvip etmediğim bir niteleme olmasına rağmen) “diplomatik fahişe” nitelemesinin üzerine tüy dikecek bir tarzı siyaset içine girdiler. Kürt meselesinde yıllarını harcamış olan çilekeş solcu Kürt milliyetçilerinin, jitem karargâhlarına girerken gördük, oralarda eğitim aldı dedikleri şahısların liderliğinde(!) yürütülen siyaset tarzı, şimdilerde konsomatris siyasetine döndü. Patronlarının emirleriyle işaret veren herkesin masasına koşan konsomatrisler gibi yudumladıkları viskinin kusmuklarını çukur ve hendeklere ve Kürtlerin üzerine sıçratıyorlar. Büyük bir şaşkınlık içinde 1915’li yıllarda Ermeni Taşnak ve Hınçak örgütlerinin yürüttükleri siyasetin ayak izinden giden konsomatris siyaset tarzı ne kendilerine ve ne de ideoloji bağımlısı Kürtlere hiç bir şey kazandırmayacaktır. Yeri gelmişken Vatikan’ın Türkiye Büyükelçisi -toprağı bol olsun- George Maroviç ile aramda geçen bir konuşmayı nakletmek istiyorum. Akdamar Kilisesi’nin açılış töreni için adaya gelen Maroviç’le, bizde davetli olduğumuz için bir araya gelme fırsatı bulmuştum. Türkçesi iyi olan Maroviç ile Ermeni meselesini konuşurken, Ermeni meselesi sizin için nedir, soykırım iddialarına nasıl bakıyorsunuz diye sordum. Bir cümleyle cevap vermişti. Ermeniler çimen gibi ezildiler. Çünkü çimende filler savaşıyordu. Osmanlı, İngiltere, Fransa ve Rusya fildiler. Ermeniler ise çimen, ezilmeleri mukadderdi. Bu hatıram şimdilerde Taşnak-Hınçak izlerini takip edenler için umarım ders olur. Dün Fransa Cumhurbaşkanı Mitterand’ın eşinin el işaretiyle masa değiştirenler, yeri gelmiş Alman ve İngiliz istihbaratının kucağına oturmaktan çekinmemişler, Amerikan Federal Devleti’nin her çağırışında ise bulundukları masayı devirme pahasına koşarak gitmişler, bugün de Rusya’nın el işaretine takla atarak gidiyorlar. Kadim bir halkı, elin gâvurunun kucağına oturtmak için yürütülen siyaset Kürtlere hakarettir. PKK tarafından yürütülen bu siyaset, asla Kürt siyaseti değildir. PKK Kürtleri yok etme, katletme, yozlaştırma amaçlı kurulan bir terör örgütüdür. Kürtlerin tamamına yakın kesiminde ve hatta kendi sempatizanları nezdinde de meşruiyetini çukurlarda ve hendeklerde kaybetmiştir. Devletin geçmiş hatalarından dolayı PKK illetinin, bir sonuç olduğunu iddia edenler aslında bilerek veya bilmeyerek örgüte meşruiyet kazandırılmasının yolunu açmaktadırlar. PKK Kürt meselesinin bir sonucu değildir. PKK Ankara ve İstanbul solculuğunun derin yapıyla bir olup oluşturduğu ve Kürtlerin kucağına bıraktığı pimi çekilmiş bombadır. Kürtler pimi çekilmiş vaziyette kucağına bırakılmış bu bombayı ne atabilmektedirler ve ne de kaçabilmektedirler. İllegal örgüt olan PKK’nın, devletin başlattığı çözüm meselesinde kazandığı(!) meşruiyet, konsomatris siyaset tarzıyla kendileri tarafından açılan çukur ve hendeklere gömülmüştür. Ne liderliğe getirtilen ve on binlerce masum kürdün ölümüne sebep olan İmralı’da mukim liderleri ve ne de onlar adına siyaset yapanların meşruiyetleri kalmamıştır. PKK zaten meşru değildir. Onlar adına siyaset yürütenler ise çukurlardan sonra meşruiyetlerini yitirmişlerdir. Ayrıca Kürtlerin ve Türklerin tarihi düşmanlarının masasına konsomatrislik yapmakta yarışanların Kürtler adına söz söyleme hakları da kalmamıştır. Devletin PKK’lı siyasetçilerin yürüttükleri bu tarz siyasete prim vermeyeceği umudunu taşımaktadır Kürtler. Yalnız Kürtler bu umudu taşırken, atılması lazım gelen adımları da -terörle mücadele sürerken- atmasını da devletten beklemektedirler. Kürtlere ait meseleleri çözmek için ne akillere ihtiyaç vardır ve ne de sivil örgütlere. Kürtler kendilerine dair meseleleri bir an önce devletin çözmesini bekliyor. Bunun için yazılmış ve çözümü sıkıntılı olmayan konuların derhal hayata geçirilmesi Kürtler nezdinde meşruiyetini kaybeden örgüte vurulacak en büyük darbe olacaktır. Bundan önce atılan her adımı kendilerinin yaptırdığını iddia edenlere karşı, terörle mücadele sürerken bazı hakları devletin hayata geçirmesi PKK karşıtı Kürtlere can suyu olacaktır. Sinan BAŞAK Gazeteci – Yazar |
Yazıları posta kutunda oku