Harbiye 1910 devresi, Osmanlı coğrafyasına serpilmiş 16 askeri İdadiden ( lise ) gelen öğrencilerden oluşur. 1910’lular Orduya 422 piyade, 41 süvari subayı verecektir. 1930 yılında Dolmabahçe’de düzenlenen 20. yıl törenine yaşayan Harbiyelilerin tamamı katılır. Yirminci yıl sayımında görülür ki 463 Harbiyeliden sadece 54’ü hayatta kalabilmiştir!
1911-1922 arası, Trablusgarp’tan Balkan’lara, 1. Dünya Savaşı’ndan Milli Mücadele’ye soluk almadan geçen 10 senede 1000 yıllık ömürde yaşanabilecekleri görmüş bir kuşaktan bahsediyoruz.
Balkanlardan Çanakkale’ye, Sarıkamış’tan Arap çöllerine, Basra’dan Sina’ya mola vermeksizin savaşan bu destan kuşağın –tam pes ettirdik denirken– Mütareke İstanbul’unun utancını Milli Mücadelenin kıvancına dönüştüren kahramanlarından Yüzbaşı Selahattin’e sözü getirmenin zamanıdır.
Cengiz Yurtoğlu, 1910 devresi babası Yüzbaşı Selahattin’in 15 defter tutan anılarını dostu İlhan Selçuk’a verir. Anıların aile özeline ilişkin bölümleri ayıklandıktan sonra geriye kalanlar yazarın tornasından “Yüzbaşı Selahattin’in Romanı” olarak çıkar. Emperyalist sırtlanların dört bir yandan çullandıkları Osmanlının genç subayı gözü pek bir savaşçı, usta bir yazardır. Anılar, Selahattin’in ayrıntıları kaçırmayan gözlemciliğinin yanında ciddi bir analizci olduğunu göstermektedir.
Anılar, kişisel yaşam öyküsünün dışında değişik cephelerdeki ölüm kalım savaşına ilişkin bu gün için de askeri, siyasal, sosyolojik dersler çıkarılacak veriler içermektedir. Selahattin’in uğruna vuruştuğu Basra, Bağdat, Erbil, Musul, Filistin, Şam, birer Osmanlı mülküdür. Bu günün kuşaklarına bilinmez diyarların ulaşılmaz mekânları olarak görülen yerlerde Selahattin’in kuşağı yurdu savunmaktadır!
Emperyalizmin, geçen asrın Şark Meselesi’nden günümüzün BOP’una süregelen 100 yıllık parantezi kapatmaya yönelik kampanyasını başka bir yazıya bırakıp biz Selahattin’e dönelim. Anılarda bu gün Türkiye’nin siyasi sınırları dışında kalmış coğrafyalara emanet bırakılmış Türk varlığına ilişkin notlara kısa bir göz atalım. Emperyalizminin günümüzde petrol kuyularına bekçi tayin ettiği etnofeodal despotluğun gayrı resmi başkenti Erbil’i anlatan bölümünden ufak bir alıntı yapalım:
“Erbil, pek az Kürt bulunan bir Türk şehridir. Ama çevresindeki Arap, Yezidi, Kürt aşiretleri mütemadiyen kasabaya ve kasabanın ova, bağ ve tarlalarına saldırır, bağları, tarlaları yağma eder ve şehri soyarlar, insanları öldürürler, zenginlere musallat olurlar. Hükümet bunlarla başa çıkamaz. Halk gece olunca dar surların içine çekilir, kapılar kapanır, can ve mal güvenliği ancak böyle sağlanabilir.”
Anılar 1915’ten günümüze köprülerin altından ne çok suların aktığını göstermektedir. Geçen asrın başında Kerkük, Erbil başta olmak üzere Irak’ın kuzeyindeki şehir ve kasaba ahalisinin neredeyse tamamını oluşturan Türk unsurunun maruz kaldığı etnik temizliğin kanıtı aynı yerlerin bu günkü nüfus yapısıdır. Bağrından Dede Korkut, Fuzuli gibi ulu ozanlar çıkaran Bayat Türkmenlerinin 1000 yıllık kadim yurdu günümüzde BOP kurgulu Kürdistan’ın başkentidir! Emperyal sistem, el koyduğu petrol coğrafyasını elde tutabilmek için bölgedeki kadim Türk varlığının yok edilmesini zorunlu görmektedir.
Kerkük, Erbil, Musul, Telafer, Altunköprü, Tuzhurmatı Türkmenlerinin 1000 yıllık yurtlarından sürülmeleri, ata mirası mülklerinin yağması, maruz kaldıkları etnik temizlik cümle âlemin gözü önünde gerçekleştirilmektedir. Türkiye’nin demografik savunma kalkanı da olan komşu ülkelerdeki Türk varlığı yok edilirken BOP eş başkanlığı narkozuyla uyutulanları tarih kuşkusuz ki affetmeyecektir!
İyi komşuluk, iç işlerine karışmamaya dayalı geleneksel politikanın terk edilmesinin dış Türkler açısından nasıl bir felakete dönüştüğüne hep birlikte tanık oluyoruz. BOP tetikçiliğine soyunmanın, epeydir unuttuğumuz devlet dilinin yerini alan külhanbeyi efelenmesinin faturasının soydaşlara nasıl ödetildiğini acıyla seyrediyoruz.
Geleceğin siyasi tarihçileri yaşanan süreci; çıraklık, kalfalık dönemlerinde yerel yönetimlere, ustalık dönemlerinde devlete musallat olan hastalıklı zihniyetin başımıza sardığı stratejik cinnet olarak değerlendireceklerdir. Şam’da Cuma Namazı hülyalarıyla güpegündüz gördürülen rüyaların sonunda ülke sınırları dışındaki Türk varlığının Ortadoğu kumarında nasıl kaybedildiğinin ibretlik örneği olarak yüksek lisans ve doktora öğrencilerine tez konusu olarak vereceklerdir!
Hasılı kelam BOP kumarında yitirilen Kerkük’ten, Altunköprü’den Türkiye’nin hissesine düşen insanın burun direğini sızlatan hoyratlardır. Halep’ten, Bayırbucak’tan, Colap’tan geriye kalan ise semaya salınan Barak feryatları, Türkmen avazlarıdır!
Giresungazete.net
Bir yanıt yazın