Arslan BULUT
arslanbulut@yenicaggazetesi.com.tr
slam, “teslimiyet” demektir. Tabii kula değil Allah‘a teslimiyet! İnsan bu, çiğ süt emmiştir; Allah‘ın yerine kendi heva ve heveslerine ulaşabileceği başka bir yol tutturursa, diyelim ki bir ülkede iktidarı tek başına ele geçirmek istiyorsa, kendisine bu vaadi veren güç merkezlerinden birine teslim olabilir. Bu durumda Allah‘ın yerine o güç merkezini koyar ve oradan gelen emirleri harfiyen yerine getirir. Kendisini “İslâm’ın şampiyonu” gibi tanıttığı için arada sırada o güç merkezine karşı çıkar gibi söylemler kullanır. Güç merkezi de bu danışıklı dövüşe ses çıkarmaz, izin verir. Yalnız iş icraata gelince, artık o söylemlerin hiçbir hükmü kalmaz. Teslim olan, emirleri olduğu gibi uygular. Kendisine engel olmaya çalışanlarla da her türlü yöntemi kullanarak mücadele eder.
Güç merkezi, “Seni Müslümanlara karşı bir Truva atı gibi kullanacağız. Afganistan’da, Irak’ta, Libya’da veya Suriye’de bizim dediğimizi yapacaksın. Mesela Suriye’yi parçalamak ve daha uzun vadede Müslümanları birbirine kırdırmak için kurdurduğumuz ve ‘ılımlı muhalif’ dediğimiz silahlı çetelere ve bizim resmen ‘terör örgütü’ diye ilan ettiğimiz gruplara örtülü olarak eğitim ve silâh vereceksin. Parasını biz Körfez’den göndeririz. Hem eskimiş silâh ve mühimmatını elden çıkarırsın hem de ekonomin bir parça düzelir. Bizim emirlerimizi yapmaya devam edersen, şahsi emellerine de ulaşabilirsin” gibi dayatmalarda bulunur. Teslim olan, zaten başka çaresi olmadığı için ne denilirse yapar!
Şimdi bunu yapanın ideolojisi, “Parçalayıcı İslamcılık” olmaz mı?
***
Aslında “Parçalayıcı İslâmcılık”, Rand Corporation denilen düşünce kuruluşunun, ABD’nin Orta Doğu politikası için hazırladığı raporun adıdır. Gerçi onlar, “İslam içi çatışma stratejisi” demişti ama aynı anlama geliyor! Bu konuyu defalarca gündeme getirdik ama tekrarında fayda var. İbrahim Karagül, bu konuyu Yenişafak’ta açıklamıştı. Raporun bazı başlıkları şöyleydi:
“Şii-Sünni bölünmesi, Arap-Arap olmayan bölünmesi, etnik topluluklar, kabileler ve klanlar, Sünni İslâm’ın merkez ağırlığının Arap dünyasının dışına çıkarılması ve Irak merkezli olarak Şiilerle siyasi iş birliğine gidilmesi, Medrese ve camilerde reform, Alternatif İslami gruplara ekonomik destek verilmesi, ılımlılığı ve modernliği savunan Müslüman sivil toplum kuruluşlarının desteklenmesi, İslamcılara siyasi destek verilerek ılımlı akımların güç kazanmasına yol açılması…”
Görüldüğü gibi bütün başlıklar, İslâm milletlerini parçalamak ve birbiriyle çatıştırmak için… Peki bu politikaları, kimin eliyle uyguluyorlar?
***
Türkiye, 1923’ten beri, dünyadaki diğer devletlere kıyasla barış ve huzur içinde yaşıyor. Bunu sağlayan, Atatürk‘ün yediden yetmişe, bütün milleti, ortak bir ruhta, “Ne mutlu Türk’üm diyene” anlayışında birleştirmiş olmasıdır. Türkiye’nin de diğer İslâm ülkeleriyle birlikte parçalanması için kuruluş felsefesinden koparılması; “dağlardan, taşlardan” bu tür yazıların silinmesi, yine “Türk’üm, doğruyum” andının okullardan kaldırılması gerekirdi!
Şimdi Türklüğü Anayasa’dan da kaldırmaya çalışanların söylemi “Parçalayıcı ulusçuluk anlayışı yerine birleştirici, bütünleştirici millet anlayışı ve insan odaklı devlet anlayışını yerleştireceğiz” şeklindedir! “Parçalayıcı milliyetçilik” diyemiyorlar çünkü oy kaybedebilirler! Ama İslâmı, parçalama aracı olarak kullanıyorlar!
14 yıldır bütün yaptıkları, milleti Sünni, Alevi diye dini yönden ve 36 etnik kökeni sayarak da etnik olarak parçalamaktan ibarettir! Türklüğü “vesayet kuralı” olarak gördüklerini de saklamıyorlar! Oysa Türkiye halkını millet yapan işte o Türklük maddesidir.
Türk milletinin ilini ve töresini, yani devletini ve hukukunu yok etmek isteyenler, Orhun yazıtlarını bir defa daha okumalı bence! Benim tavsiyem bu!
Yeniçağ