Erdoğan’la birlikte bizlerde yeni anayasa ile yatar, yeni anayasa ile kalkar olduk.
Sanki ülkenin başka hiçbir sıkıntısı yokmuş gibi…
Her gün gelen şehit haberleri yürekleri yakarken, işsizliğin tavan yaptığı, elektriğe suya, doğalgaza dolayısıyla iğneden ipliğe gelen zamlardan milletin beli bükülüyorken derdimiz Erdoğan’ın başkanlığı…
Emekliye, işçiye sadaka gibi zam yapıp kürekle geri alanlar utanmalıdırlar.
Bugün Sözcü Gazetesinde atanamayan binlerce öğretmenlerden birisi olan fizik öğretmeni Ramazan Gezer’in 10 yıldır kâğıt toplayarak geçimini sağlamaya çalışmasını okuduğumda, ülkenin bu halinden utanması gerekenler yerine ben utandım.
Günde sadece 30 lira kazanabilmek için 70 kilometre katederek beş kişilik ailesinin geçimini sağlamaya çalışıyormuş.
Yeni çıkan bir yasa ile yasaklanan bu işte elinden alındığından devlet yetkililerinden yardım istemiş.
Bu genç yüz binlerce diplomalı gençlerimizden sadece bir tanesi.
İnsanları bu hale getirenler utanmalıdırlar…
Utanın…
Bir zamanlar çocukluk çağlarında Kasımpaşa’da otururlarken fırından bayat simitler alıp ısıtarak satan, şimdi saraylarda oturan Erdoğan o günleri ne çabuk unutmuş.
Oysa unutulmaması gereken aslında o günlerdir.
Neydim, ne oldum diye böbürleneceğine, insan yoksulun, işsizin halinden anlamalıdır.
Hiç birimiz dünyaya kazık çakacak değiliz.
Öte dünyaya göçtüğümüzde birkaç metre çaputtan ”o da nasip olursa” başka ne ile gideceğiz?
Türkiye’nin en zengin ailelerinden Mustafa Koç’u kaybettik. Allah gani gani rahmet eylesin.
Kimse onun zenginliğinden bahsetmiyor.
Birkaç metre kefenle gitti ama geriye yaptığı iyilikler ve adam gibi adamlığı kaldı.
Bütün Türkiye ardından ağladı neredeyse.
Demek ki insan bu dünyada ne yaparsa yaptıklarıyla anılıyor.
Ne oldum diyene kadar ne olacağım diye düşünmelidir bence…
***
Erdoğan gelebileceği en yüce mevkie geldi ama yetmiyor…
Şimdilerde “sadece kanun çıkarmak, kanunu değiştirmek, yönetmeliklerle ve diğer mevzuat düzenlemeleriyle uğraşmanın sorunu çözmediğini, mevzuatla birlikte zihniyeti de değiştirmek gerektiğini” söylüyor.
Yazar Özdemir İnce Baş Yücelik Fermanı başlıklı yazısında RT. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda düzenlenen Kaymakamlar Toplantısı’nda yaptığı konuşmayı ele almış.
İnce diyor ki ; “Zihniyet”i statüko ve mevzuat belirler. Bürokrasinin bunlara uymaması anarşi ve kaos yaratır. Cumhurbaşkanı konuşmasıyla anarşi ve kaosu teşvik ediyor. Vatandaşlar da bu talimata uyarsa memleketin hali Suriye’den beter olur!
Bürokrasi elbette statükonun bekçiliğini, gardiyanlığını yapacaktır. Kurulu düzen anlamına gelen Statüko’yu “Mevzuat” yapılandırır. Mevzuat ise anayasa, yasalar, yönergeler, tüzükler ve yönetimle ilgili yazılı kaynaklar anlamına gelir. Statüko sağlamsa, mevzuat yüzde yüz uygulanıyorsa devlet vardır, uygulanmıyorsa yoktur.
Bu nedenle göreve başlamadan önce Anayasa’da yazılı yemini yapan bir cumhurbaşkanı, Recep Tayyip Erdoğan’ın statükoyu temsil eden ve mevzuatı harfiyen uygulamak zorunda olan kaymakamlar karşısında böyle bir konuşma yapamaz. Çünkü R.T.Erdoğan mevcut statükoya ve mevzuata göre Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanıdır. Statüko ve uyulması zorunlu bir mevzuat yoksa R.T.Erdoğan da artık cumhurbaşkanı değildir.
Recep Tayyip Erdoğan yürürlükteki statükoyu ve mevzuatı ilga etmiş (ki bu suçtur) ve Başyüceliği’ni ilan etmiştir. Bu durumda yaptığı konuşma metni bir “kararnamedir”; Başyücelik Buyruğu yani Başyücelik Fermanı’dır.
Yazının tamamını okumanızı öneririm.
***
Erdoğan aylar önce cumhurbaşkanının anayasal sınırları tartışılırken Rize’de STK temsilcilerine yaptığı bir konuşmada “İster kabul edilsin ister edilmesin, Türkiye’nin yönetim sistemi bu anlamda değişmiştir. Şimdi yapılması gereken bu fiili durumun hukuki çerçevesinin yeni bir Anayasa ile netleştirilmesi, kesinleştirilmesidir “ dememiş miydi?
Yeni anayasa istemesinin sebebi yenilik değil tamamıyla tek adamlığını, sultanlığını resmileştirmek içindir.
Anayasada çoğu yasalar zaten değiştirildi.
Elbette bir hukukçu değilim ama okuduğum kadarıyla
Kanun hükmünde kararnameler 82 anayasasına göre yürütme organının bir düzenleyici işlemidir. Anayasamızda iki çeşit kanun hükmünde kararname öngörülmüştür. Olağan dönem kanun hükmünde kararnameleri (m.91) ve olağanüstü hal ve sıkıyönetim kanun hükmünde kararnameleri (m.121/3 ve 122/2-3).
13 senedir iktidarda olan AKP Olağanüstü hal ve sıkıyönetim yönetim yokken canının istediği zaman torba yasa, genelge aklına estiği zaman birçok yasa çıkartmıştır. Bunlar TBMM sinde onaylandı mı onaylanmadı mı bilemiyorum ama Erdoğan yıllardır muhalefetsiz Türkiye’de çoğunluk sayısı ile istediğini yapmış ülkeyi bu günlere getirmiştir.
Muhalefet yapmak ana muhalefet liderinin DİKTATÖR bozuntusu gibi yakışıksız sözleri ile olmamalıydı.
Güçlü muhalefet, halka gerçekleri anlatmak ve Atatürk devrimlerine gönülden bağlı olmakla yapılırdı.
Bu güne kadar hiçbir şey yapılmamış Erdoğan istediği gibi oynamış, şimdi demagoji yapmanın anlamı kalmamıştır.
Ha… Her şey bitmiş değildir.
Ana muhalefetin samimi ise, halen yapacakları vardır.
Mesela Yeni Anayasa denilen bölücü ana yasa masasına oturmamaktan başlayabilir bence…
Bir yanıt yazın