Bir süredir Yunanistan, Güney Kıbrıs ve İsrail Doğu Akdeniz’de Tamar ve Leviathan bölgesi doğal gazını Avrupa’ya ulaştırmak için AB ile görüşmekteydi.
Önceki gün Yunanistan Başbakanı A.Çipras ve İsrailli mevkidaşı B.Netanyahu’nun Kudüs’te gerçekleştirdikleri temasların ardından Güney Kıbrıs’a gidip Rum lider N. Anastasiadis ile bir araya gelmesi ise bu ülke liderleri arasındaki yapılan ilk üçlü zirve oldu.
Lefkoşa’da sağlanan işbirliğinin üçüncü ülkeleri hedef almadığı vurgulandı.
Enerji güvenliği ve AB’nin enerji kaynaklarını çeşitlendirmesine katkı koyacak ortak çalışmaların ileri götürülmesinde anlaşma sağlandığı bildirildi.
*
Yunanistan Başbakanı A.Çipras Kıbrıs sorununa da değindi.
Çözümün herkesin kendisini güvende hissedeceği bir formülde olmasını gerektiğini belirtti.
“Kıbrıs’ta garantilere ve garantörlere gerek yok, bunlar artık çağdışıdır ” dedi…
*
İsrail’in doğalgazını dünyaya satabilmesi için ya komşu ülkelerin mevcut boru hatlarını kullanması,
Ya da İsrail, Güney Kıbrıs, Mısır ve Yunanistan’ın offshore sahalarının bağlanmasıyla oluşturulacak Doğu Akdeniz Boru Hattı ile gazın Yunanistan üzerinden diğer Güney Avrupa ülkelerine ulaştırılması öngörülüyordu.
Bu aşamada Türkiye’deki mevcut boru hatları alternatifinin dışlandığı anlaşılıyor…
*
Bu noktada Türkiye ve KKTC;
Birincisi; Aralarındaki Kıta Sahanlığını Sınırlandırma Anlaşması’yla, Kıbrıs’ın karasularında ve münhasır ekonomik bölgesindeki egemenlik haklarıyla benzer arama çalışmaları yapabilecekleri,
İkincisi; Ada’nın birleşmemesi halinde bir kesimin adanın tümünü temsil ediyormuş gibi görülmesinin Avrupa değerlerine aykırı olduğu tezinde duruyor.
*
Öte yanda iki ülke bölgesel gerçeklik ve konjönktür çerçevesinde Kıbrıs sorununun çözümü yolunda,
Mayıs 2015’te yeniden başlayan toplumlararası müzakerelerde nihai bir anlaşmaya varmış olmasalar bile birçok sorunlu noktayı çözümlemişlerdir.
Nitekim KKTC Cumhurbaşkanı M.Akıncı ile Rum mevkidaşı N. Anastasiades’in Davos Dünya Ekonomik Forumu’nda yaptıkları açıklamalarda;
Anastasiades, adada artık devam ettirilemez olan statükonun 2016’da ortadan kalkacağını belirtirken,
Akıncı, her iki tarafın kabul edeceği siyasi eşitlik, AB değerleri ve prensiplerine dayalı, iki bölgeli bir federasyona ulaşmak için kararlı olduklarını yinelemiştir…
*
Müzakerelerde Yönetim ve Güç Paylaşımı, Ekonomi ve AB ile ilişkiler, Mülkiyet, Harita ve Yüzdelikler,Toprak ve Güvenlikler başlıkları dönüşümlü olarak ele alınıyor.
Mutabık olunan noktalar yanında çeşitli görüş ayrılıkları ve zorlukların da bulunması, anlayış farklılıkları ve bu farkların nasıl kapatılıp yakınlık sağlanacağı üzerinde çalışılıyor.
*
Ancak mültecilerin mülkiyet haklarını oluşturan mallarının iadesi, verilecek başka bir konuta taşınmak veya tazminat konularında ciddi ayrılıklar bulunuyor.
Kıbrıs’ta ne Rum, ne de Türk tarafı finansal bakımdan tazminatların altından kalkamayacağı için gözler ABD ve AB gibi dış aktörlere çevrilmiştir.
Türkiye’nin Ada’daki 40 bin askerini geri çekmesi,
Türkiye’den gelip adaya yerleşenlerin geri dönmesi,
Toprak değişikliklerinin yapılabilmesi Garantörler Toplantısı’nda çözülecek konular olarak öne çıkıyor…
*
Türkiye 1960 Ankara Anlaşması’nın yol açtığı Kıbrıs, Türkiye, İngiltere ve Yunanistan arasında imzalanan Garanti Anlaşması’nda diğerleri gibi garantör sıfatı taşıyor.
Ankara Anlaşması, Kıbrıs’ta Türklerin siyasi eşitliğini, idareye etkin katılımını, aynı toplumsal statülerle hak ve özgürlüklerini, Lozan Anlaşması çerçevesinde Türk-Yunan dengesini, Yunanlı olduğunu iddia eden Rumlarla Türkler arasında 1960 Kıbrıs Ortaklık Devletini garantiliyor.
*
Ne ki,Rumlar uluslararası tanınmışlıklarını kullanarak avantaj elde etmek için müzakere sürecinde kabul edilemez şartlardan biri olan kendi egemenliğini kabul ettirme konusunda direniyor.
Rum egemenliği kabul etmek Kıbrıs sorununun ortadan kalkması, 1963 Akritas Planının uygulanması ısrarı anlamına geliyor.
Akritas Planı, Rumların Türkleri zayıflatarak Kıbrıs’ın Yunanistan’a birleştirilmesini yani ENOSİS’i amaçlıyor…
*
Mesela, Garanti Anlaşması’nda 1.madde; “Kıbrıs Cumhuriyeti herhangi bir devletle tamamen veya kısmen herhangi bir siyasi veya iktisadi birliğe katılmamayı taahhüt eder. Bu itibarla herhangi bir diğer devletle birleşmeyi veya adanın taksimini doğrudan doğruya veya dolaylı olarak teşvik edecek her nevi hareketi yasak ve ilan eder” biçimindedir.
Rağmen Rum Temsilciler Meclisi’nin Şubat 2010’da tüm dünyada tanınmayı sağlamaya yönelik aldığı, Avrupa Birliği’ne üye bir devlet olan Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’nde garantiler ve garantörler düşünülemez kararı, Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin AB ve BM üyesi bir ülke olmasına yol açmıştır!
Doğrusu, Rumlar geçmişte bunun gibi bir çok konuda Garanti Anlaşması’nı delmekte deneyimli ve çok mahirdir…
*
Şimdiyse Rumlar Birleşik Kıbrıs için müzakereler devam ederken, siyasi mülkiyet konusunu “Türkiye’nin Kıbrıs’ta İşgalci” olduğu noktasına taşımakta,
Türkiye’ye daha fazla baskı yapılması için garantörlük konusunu uluslararası alana taşıma ve askıya aldırma çabasını sürdürmektedir.
Bu garantörlük bahsinde Kıbrıs Rum Kesiminin güvenlik kaygılarına son verilmesi,
Garantörlükle ilgili alternatif senaryoların önünün açılması,
Kıbrıs sorunun çözümüne AB ya da başka uluslararası kuruluşların müdahil olmasının adımlarının atılmakta olduğu anlamına geliyor.
*
Nitekim, Yunanistan’ın adadaki garantörlük haklarından vazgeçmeye hazır olduğunu açıklaması ardından,
Rumlar, İngiltere’den de Kıbrıs’ta bir anlaşma durumunda adadaki garantörlük haklarından vazgeçmeye hazır oldukları teyidini almıştır.
Bu yüzden Yunanistan Başbakanı A.Çipras “Kıbrıs’ta garantilere ve garantörlere gerek yok, bunlar artık çağdışıdır ” diyor.
*
Bu noktada Garanti Anlaşması’nın askıya alınması çabasında Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan’a destek veren ABD’nin Stratejik Ortağı İsrail’e dikkat gerekiyor.
İsrail bir yandan da, bölgesinde İŞİD terör örgütünün arka plandaki hamîlerinden biri olmasına rağmen, IŞİD’in Türkiye’den gelen petrol parasından uzun zaman faydalandığı açıklamasıyla Türkiye’ye ithamda bulunuyor.
Ya da Kürtlerin demokratikleşmeye katılımı için PKK terör örgütüne verdiği destekle Anadolu’da kan akmasına neden oluyor.
Ya da Kuzey Irak Kürt Bölgesi’nin bağımsızlığı talebiyle dört coğrafyanın Kürtlerine ışık yakarken, o toprakları bir zindana çeviriyor.
30.1.2016
Yazıları posta kutunda oku