Güvenlik Konseyi’nin Suriye’de siyasi diyalog sürecinin başlaması ve ülke genelinde ateşkes ilan edilmesini isteyen Cenevre Bildirisi ile Viyana toplantılarını teyit eden kararı; ortak bir Eylem Planı bulunmayışı yüzünden tartışmalı bir süreçte ilerliyor…
Bu durumda Rusya’nın Eylem Planı üzerinden geçiliyor.
İlk altı ayda Suriye hükümeti ile siyasi görüşmelerde bulunacak muhalif grupların belirlenmesi,
Kimin terörist kimin muhalif olduğunun ayırt edilmesi,
Bir tarafta işlenen suçların savaş ve terörle mücadele hukukunun gelişmesi doğrultusunda kategorize edileceği,
Diğer tarafta Suriye hükümeti ile muhalif grupların oluşturduğu birlik arasında siyasi görüşme sürecinin başlaması ve bir geçiş hükümetinin kurulması öngörülüyor.
*
Rusya’nın Eylem Planı’nda, “Suriye hükümeti ile Muhalif grupların oluşturduğu birlik ” arasında siyasi bir görüşme sürecinin başlatılmasında,
Türkiye, Suudi Arabistan, Katar’ın ve bazı Batı ülkesinin desteklediği muhalif grupların hangi kriterler doğrultusunda sürece dahil olabilecekleri,
Birbirinden ayrışmış ve yerel çıkarlara bağlı olarak hareket eden bu grupların nasıl tek çatı altında toplanıp tek bir delegasyon oluşturabileceklerinin bir yanıtı bulunmuyor.
*
Halbuki, 11 Eylül’de uluslararası kamuoyunu şok eden terör olaylarından sonra ABD’nin Afganistan ve Irak’a yönelik gerçekleştirdiği askeri operasyonlar, uluslararası hukuk açısından terörizmin ne olduğu ve terörizmin önlenmesi konusunda uluslararası hukuk alanında tüm devletleri bağlayıcı genel nitelikli bir hukuk metninin olmayışı sorunlarını gündeme getirmiştir.
*
Şimdi Rusya, teröre karşı savaşa katılmasının BM Güvenlik Konseyinin terörle mücadele ve kaynaklarının kurutulmasında önemli kararlar almasına katkı sağlayacağını düşünüyor.
Özellikle devletlerin farklı terörizm tanımlarından uzaklaşarak, ortak ve genel bir tanım üzerinde mutabakata varmaları konusunun yaşamsal olduğuna ancak bu olduğu takdirde terörizmin uluslararası alanda işbirliğiyle etkisizleştirilmesinin mümkün olacağına vurgu yapıyor…
*
Rusya’nın müzakerelerle birlikte “her ülkenin 1947’de BM Guvenlik Konseyi’nin 10 numaralı kararıyla kontrolü altındaki bölgede askeri mahkemeler kurma hakkına sahip olması hakkını kullanarak”,
Mesela Rusya’nın; Ekim 1945’te II. Dünya Savaşı akabinde ABD, Birleşik Krallık, Fransa ve Sovyetler Birliği’nin Alman Nazi partisine karşı ” insanlık suçu, savaş suçları, dünya barışına karşı işlenen suçlar ve savaşa sebep olmak” suçlarından açtığı davaya bakmak için kurulan Nürnberg Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi’nin bir benzerini kuracak olmasından endişeleniliyor.
*
Çünkü bu mahkeme, Suriye trajedisinde işlenen hukuk ihlallerinden Esad rejimi kadar muhalif tarafların, teröristlerin, varsa bunları destekleyen ülkelerin paylarını üstlenmeleri ve yeni Suriye’nin kurulmasına ilişkin bağlayıcı kararın buradan alınmasına,
Elde edilecek sonucların BM merkezinde uluslararası hukukun üstünlüğüne işlenmesine ve yeni bir küresel statünün oluşturulmasına neden olacaktır…
*
O yüzden krizin faturasını ödemek durumunda kalmak kimsenin ve hiç bir ülkenin işine gelmiyor.
Bu nedenle BM’in “muhalif-terörist” ayrımını keskin bir şekilde yapabilmesi yoğun tartışmalara yol açıyor.
Bu husus krizinin çözümüne giden yolun ne grift ilişkiler, uzlaşmalar hattâ ne ihanetlerle dolu olduğunu göstermeye yetiyor…
*
İşte, İŞİD terör örgütün arka plandaki hamîlerinden biri olduğu bilinen İsrail;
Savunma Bakanı M.Yaalon’un ağzından, IŞİD’in Türkiye’den gelen petrol parasından uzun zaman faydalandığını açıklıyor.
Sanki İŞİD petrolünü Türkiye’den İsrail’in satın aldığını bilmez bir pişkinlikle, “Terörle savaşın bir parçası olup olmamak Türkiye’ye, Türk hükümetine ve Türk liderlere bağlı. Şimdiye bunu yapmadılar” ithamında bulunuyor.
*
Rusya ise teröristleri gönderen ve finanse eden ülkeleri Suriye’ye düşman diplomatik hareketlerle terörü desteklemek ve Suriye’de yaşanmakta olan insani durumu ahlaksız bir ticarete dönüştürmekle suçluyor.
Teröristlerin Suriye ve Irak’tan Türkiye’ye çalıntı petrol kaçırdıklarının tespit edilmiş olduğunu iddia ediyor ve Türkiye rejiminin bunu görmezden gelmeye son vermesine çaba harcanacağını ilan ediyor.
*
Ya Türkiye’nin sıkı müttefikleri ABD, İngiltere ve Fransa?
Türk hükümetinin, 2011’de Fransa Dışişleri Bakanı A.Juppe hazırladığı “Çözüm sürecini, Suriye’nin etnik olarak bölünmesini, PYD lideri S.Müslüm’ün Ankara’ya davet edilmesini, Suriye’ye askeri bir operasyon hazırlığını, Irak ve Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt devleti kurulmasını, Türkiye’deki PKK’nın Suriye Kuzey’ine taşınmasını, bunun hemen güneyinde de denge unsuru olarak IŞID vasıtasıyla Sunni bir yönetim oluşturulmasını hedefleyen planını” onaylayan tarihî yanlışını rehber ediniyorlar.
*
ABD Başkan Yardımcısı J.Biden ile yapılan görüşmelerde, “PYD’nin PKK’nın kendisi olduğunu, bu nedenle Türkiye’ye, Rusya ve Esad’la işbirliği yapmaları nedeniyle de ABD’ye tehdit olmayı sürdürdüğünü, bu yüzden PYD Suriye barış görüşmelerine katılamaz” savunusuna rağmen,
Türkiye’yi iplemiyorlar…
*
PYD Eşbaşkanı S.Müslim Cenevre görüşmelerine davet ediliyor.
Koca Türkiye, hükümetin bir dolu yanlış politikasından cesaret alan müttefiklerce PYD örgütüyle dengeleniyor.
Bir taraftan Ankara, PYD’nin katılmaması yönündeki girişimlerini sürdürüyor,
Diğer taraftan PYD Türkiye’nin engelleme çabalarına karşılık girişimlerde bulunuyor.
*
Cuma günü Cenevre’de başlaması planlanan görüşmeler öncesi durum belirsizdir.
Görüşmeler için davet almayan Suriyeli Kürtler Cenevre sonuçlarını tanımayacaklarını bildirirken, Rusya Şam’daki büyükelçiliğine füze saldırısı düzenleyen
Ahrar uş-Şam ve İslam Ordusu terör gruplarının görüşmelerde yer almasını tebessüm ile karşılıyor.
*
Ama “Eylem Planı”nın sahibi Rusya’dır ve PYD’nin görüşmelerin ilk aşamasına davet edilmese dahi Cenevre’de yerinin hazır olduğunu açıklıyor…
Belli ki, terörizm ile mücadelede uluslararası hukuk alanında tüm devletleri bağlayıcı genel nitelikli bir hukuk metni,Türkiye hükümetinin yanlışları torbasından çıkarılacaktır…
28.1.2016
Bir yanıt yazın