AKILSIZ BAŞA SÖZ NEYLESİN

Dün Cenevre’de, BM gözetiminde Suriye hükümeti ile muhalefet temsilcileri arasında yapılması beklenen görüşmeler, hangi grupların katılacağının belirlenememesi nedeniyle 29 Ocak’a ertelendi.
Rusya, görüşmelere katılacak muhalif taraflar listesinde eksiklik olduğunu, görüşmelerde terörist gruplara hiçbir şekilde yer verilmemesine dikkat çekiyor.
Suriye rejimine karşı bir araya getirilen ve birbirinden çok farklı gruplar ve bireylerden oluşan,
o yüzden her bir grubun diğer gruplardan ciddi farklılar gösteren bir takım hak ve iddiaları temsil eden muhalifler ise hâlâ bir katılım listesi oluşturamıyor… 
 
*
O yüzden Suriye’de ne siyasi diyalog süreci başlıyor, ne de ülke genelinde ateşkes ilan edilebiliyor…
Cenevre görüşmelerinin barışa hizmet etmesi ve Suriye Savaşı’nın durması için bir kez daha ABD, Rusya, Türkiye, Suudi Arabistan ve İran’ın irade göstermesi gerekiyor.
 
*
Mesela, Türkiye’nin “PYD Suriye barış görüşmelerine katılamaz ” açıklamasına rağmen, PYD Eşbaşkanı S.Müslim Cenevre görüşmelerine davet edilmiştir.
Şimdi bir taraftan Ankara, PYD’nin katılmaması yönündeki girişimlerini arttırmış, diğer taraftan Türkiye’nin engelleme çabalarına karşılık PYD’de girişimlerde bulunuyor.
PYD, ” Katılmadığımız bir toplantıda alınan kararlar kabul edilemez. PYD katılmasın diye karar alınırsa PYD’nin kontrolündeki Rojova bölgesinde çıkacak kararlar uygulanmaz. Bu bölgeye adımın atılması savaş anlamına gelir. Savaş başladığında da siyasi çözüm ortadan kalkar” diyor.
 
*
Bu noktada ABD Başkan Yardımcısı J.Biden’ın hafta sonu İstanbul’daki temasları ile ilgili Beyaz Saray’dan yapılan açıklamaya bakmak gerekiyor.
Açıklamada Suriye, IŞİD’le mücadele,  İsrail ile normalleşme, Kıbrıs konularına değiniliyor.
Güneydoğu’daki yükselen çatışma ortamına yönelik “diyalog” çağrısı yapılıyor.
Türkiye ve Irak arasında meydana gelen sınır olaylarında  tansiyonun düşmesi gerektiği bildiriliyor.
 
*
J.Biden ile yapılan görüşmede, Ankara “PYD’nin PKK’nın kendisi olduğunu, bu nedenle Türkiye’ye, Rusya ve Esad’la işbirliği yapmaları nedeniyle de ABD’ye tehdit olmayı sürdürdüğünü” savunuyor.
Ayrıca Başika’daki eğitim üssü nedeniyle Irak’ta yaşanan krize dikkat çekerek, ABD’nin bu konuda Türkiye’nin yanında olması gerektiği ifade ediliyor.
Irak’ın ikna edilmesi için Başika kapsamının genişletilmesi formülü ele alınmış, ABD yönetiminin de desteklediği projeye göre Başika eğitim üssünde ABD, NATO ve IŞİD karşıtı koalisyonun ortak hareket etmesinin sağlanması istenmiştir…
 
*
Bu noktada, ABD’nin Güvenlik Konseyi’nin Suriye’ye  yaptırım kararı alınması yönünde BM nezaretinde girişimde bulunduğunda Rusya ve Çin’in vetosuyla karşılaştığı yakın geçmişten bugüne gelmek gerekiyor:
Washington’ın Suriye politikası, uluslararası toplum ve örgütlerin Suriye aleyhine alabilecekleri kararlar konusunda destek sağlamak, yine Şam yönetiminin uluslararası toplumdan izolasyonu için AB ülkeleri başta olmak üzere Türkiye ve bölgedeki diğer müttefiklerini harekete geçirme çabaları yönünde gelişti.
ABD Suriye muhalefetinin güçlendirilmesine yönelik olarak yapılan çabaları da destekledi.
 
*
2011’de Fransa ve İngiltere Suriye’deki gelişmelerde aktif olarak öne çıktılar.
Fransa  Dışişleri Bakanı A. Juppe, Suriye Devlet Başkanı B.Esad’ın “ülkeyi yönetmek meşruiyetini kaybettiğini” belirtti.
Suriye muhalefetinin birleşmesi yönünde yoğun olarak muhalefeti desteklemeye başladı.
 
*
Fransa hükümeti,  Dışişleri Bakanı A.Juppe’nin Suriye’de “insani bir koridor ” kurulması yönündeki planında Washington yönetimi ile ortak çalışma kararı aldı. 
Çünkü Libya’da olduğu gibi Suriye’ye tek taraflı bir müdahalenin yapılmasına karşı çıkılıyordu.
“Biz tek taraflı bir müdahale olması taraftarı değiliz. Eğer bir güç gerektiren müdahale olacaksa, bu ancak BM Güvenlik Konseyi’nin bir kararıyla  olabilir. Bu noktada  Fransa, Türkiye’nin Suriye politikasını destekliyor” açıklamasında bulunuldu…
 
*
İngiliz Parlamentosu ise Dış İlişkiler Komisyonunda, hükümete sunduğu Irak Kürdistanı Raporu’nda Kürdistan’ın bağımsızlık talebini olumladı. 
Komisyon Başkanı Sir R.Ottoway, Irak Kürdistanı’nın kendi kendini yönetme kapasitesi ve ekonomik potansiyeli dikkate alındığında,
Bağımsızlığın orta vadede gerçekleşebileceğine, Birleşik Krallık’ın buna hazırlıklı olması gerekliliğine vurgu yaptı.
Bu yüzden İngiltere de Türkiye’nin Suriye politikasına desteğini çeşitli vesilelerle duyurdu.
Mesela Dışişleri Bakanı W.Hague, “Türkiye’nin Suriye üzerindeki etkisini kullanmaya ihtiyacımız var” dedi.
 
*
Ortadoğu’da Sykes-Picot anlaşmasıyla çizilen yapay sınırlar Suriye ve Irak’ta  kan akıtılarak yeniden çizilmeye yazıyordu.
Gelişmelerin zorunlu taksimin sonsuza dek sürmeyeceğini gösterdiği, Suriye ve Irak’ın yapısının değişmeye zorlandığı bir süreçten geçiliyordu.
 
*
Türkiye’de ise bütün demokratik sistemlerin niteliği itibariyle çoğulcu olduğu inancını dışlayan bir politika izleniyor,
“Kuvvetler Ayrımı” ilkesine inanmayan faşist bir yönetim hüküm sürüyordu.
Yönetimin Ortadoğu politikası pan-islamcı yeni Osmanlı konseptine dayanıyor;
“Bölgeyi kazanan petrolü ve  Meşrutiyet dönemi anayasasında belirtilen Misak’ı Milli topraklarını da kazanır” zihniyetini sürüklüyordu…
 
*
Oh,lâ lâ’! Fransa ve İngiltere, Türkiye vasıtasıyla;
Birincisi;  dünyanın en tehlikeli bölgesi Ortadoğu’da yer alan tümü stratejik derinlikten yoksun, saldırıya açık petrol ülkelerinin ekonomilerinin bağlı olduğu petrol ve gaz akışının Hürmüz Boğazı, Doğu Akdeniz ve Türkiye’deki su yollarından serbest olarak yapılması ve bölgede istikrar,güven, barışın oluşmasını öngörüyor.
İkincisi; Enerji güvenliği için Avrupa ülkelerinin enerji alımında Rusya’ya olan bağlılığı  önlemeyi hedeflerken, enerji güvenliğinin de  temin edilmesi düşüncesini de realize etme fırsatı bulabilecekti…
 
*
Nitekim 2011’de Erdoğan ve Davutoğlu, Fransa Dışişleri Bakanı Alain Juppe ile görüştü.
Alain Juppe’un bu beylerin öngördüğü talepleri doğrultusunda revize ettiği;
Suriye’nin etnik olarak bölünmesini, Irak ve Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt devleti kurulmasını,Türkiye’deki PKK’nın Suriye Kuzey’ine taşınmasını, bunun hemen güneyinde de denge unsuru olarak IŞID vasıtasıyla Sunni bir yönetim oluşturulmasını hedefleyen planını onayladılar.
 
*
İktidarlarıyla bu planı adım adım uyguladılar.
Çözüm süreci, Kuzey Irakla geliştirilen ilişkiler, PYD lideri S.Müslüm’ün Ankara’ya davet edilmesi, Suriye’ye askeri bir operasyon hazırlığı bu plan çerçevesinde sürdürüldü.
Türkiye sınırları dışında bir oluşumda, PKK’nın Suriye’nin kuzeyine taşınmasıyla Kürt sorununun çözeleceğine,
Başika’daki eğitim üssü nedeniyle bulunurken olası Kürdistan Bağımsızlığının en yakınında bulunmakla, Irak Kürt Yönetimi ile geliştirilen özellikle ekonomik ilişkilerden çıkar sağlanabileceğini zannettiler.
 
*
Ne ki, Rusya’nın Suriye hamlesi, şimdilik bu planın işlemesini engellemiştir.
Bugün Suriye’de Esad’lı bir geçiş döneminin planları yapılıyor.
Türkiye müzakerelere PYD’nin katılması halinde katılıp-katılmama konusunda bocalarken,
Suriye görüşmeleri beklenen sonuçları vermese dahi şimdiden kaybeden tarafı  temsil ediyor.
 
26.1.2016
Dün Cenevre'de, BM gözetiminde Suriye hükümeti ile muhalefet temsilcileri arasında yapılması beklenen görüşmeler, hangi grupların katılacağının belirlenememesi nedeniyle 29 Ocak'a ertelendi.
Rusya, görüşmelere katılacak muhalif taraflar listesinde eksiklik olduğunu, görüşmelerde terörist gruplara hiçbir şekilde yer verilmemesine dikkat çekiyor.
Suriye rejimine karşı bir araya getirilen ve birbirinden çok farklı gruplar ve bireylerden oluşan,
o yüzden her bir grubun diğer gruplardan ciddi farklılar gösteren bir takım hak ve iddiaları temsil eden muhalifler ise hâlâ bir katılım listesi oluşturamıyor... 
 
*
O yüzden Suriye'de ne siyasi diyalog süreci başlıyor, ne de ülke genelinde ateşkes ilan edilebiliyor...
Cenevre görüşmelerinin barışa hizmet etmesi ve Suriye Savaşı'nın durması için bir kez daha ABD, Rusya, Türkiye, Suudi Arabistan ve İran'ın irade göstermesi gerekiyor.
 
*
Mesela, Türkiye'nin "PYD Suriye barış görüşmelerine katılamaz " açıklamasına rağmen, PYD Eşbaşkanı S.Müslim Cenevre görüşmelerine davet edilmiştir.
Şimdi bir taraftan Ankara, PYD'nin katılmaması yönündeki girişimlerini arttırmış, diğer taraftan Türkiye'nin engelleme çabalarına karşılık PYD'de girişimlerde bulunuyor.
PYD, " Katılmadığımız bir toplantıda alınan kararlar kabul edilemez. PYD katılmasın diye karar alınırsa PYD'nin kontrolündeki Rojova bölgesinde çıkacak kararlar uygulanmaz. Bu bölgeye adımın atılması savaş anlamına gelir. Savaş başladığında da siyasi çözüm ortadan kalkar" diyor.
 
*
Bu noktada ABD Başkan Yardımcısı J.Biden'ın hafta sonu İstanbul'daki temasları ile ilgili Beyaz Saray'dan yapılan açıklamaya bakmak gerekiyor.
Açıklamada Suriye, IŞİD'le mücadele,  İsrail ile normalleşme, Kıbrıs konularına değiniliyor.
Güneydoğu'daki yükselen çatışma ortamına yönelik "diyalog" çağrısı yapılıyor.
Türkiye ve Irak arasında meydana gelen sınır olaylarında  tansiyonun düşmesi gerektiği bildiriliyor.
 
*
J.Biden ile yapılan görüşmede, Ankara "PYD'nin PKK'nın kendisi olduğunu, bu nedenle Türkiye'ye, Rusya ve Esad'la işbirliği yapmaları nedeniyle de ABD'ye tehdit olmayı sürdürdüğünü" savunuyor.
Ayrıca Başika'daki eğitim üssü nedeniyle Irak'ta yaşanan krize dikkat çekerek, ABD'nin bu konuda Türkiye'nin yanında olması gerektiği ifade ediliyor.
Irak'ın ikna edilmesi için Başika kapsamının genişletilmesi formülü ele alınmış, ABD yönetiminin de desteklediği projeye göre Başika eğitim üssünde ABD, NATO ve IŞİD karşıtı koalisyonun ortak hareket etmesinin sağlanması istenmiştir...
 
*
Bu noktada, ABD'nin Güvenlik Konseyi'nin Suriye'ye  yaptırım kararı alınması yönünde BM nezaretinde girişimde bulunduğunda Rusya ve Çin'in vetosuyla karşılaştığı yakın geçmişten bugüne gelmek gerekiyor:
Washington'ın Suriye politikası, uluslararası toplum ve örgütlerin Suriye aleyhine alabilecekleri kararlar konusunda destek sağlamak, yine Şam yönetiminin uluslararası toplumdan izolasyonu için AB ülkeleri başta olmak üzere Türkiye ve bölgedeki diğer müttefiklerini harekete geçirme çabaları yönünde gelişti.
ABD Suriye muhalefetinin güçlendirilmesine yönelik olarak yapılan çabaları da destekledi.
 
*
2011'de Fransa ve İngiltere Suriye'deki gelişmelerde aktif olarak öne çıktılar.
Fransa  Dışişleri Bakanı A. Juppe, Suriye Devlet Başkanı B.Esad'ın "ülkeyi yönetmek meşruiyetini kaybettiğini" belirtti.
Suriye muhalefetinin birleşmesi yönünde yoğun olarak muhalefeti desteklemeye başladı.
 
*
Fransa hükümeti,  Dışişleri Bakanı A.Juppe'nin Suriye'de "insani bir koridor " kurulması yönündeki planında Washington yönetimi ile ortak çalışma kararı aldı. 
Çünkü Libya'da olduğu gibi Suriye'ye tek taraflı bir müdahalenin yapılmasına karşı çıkılıyordu.
"Biz tek taraflı bir müdahale olması taraftarı değiliz. Eğer bir güç gerektiren müdahale olacaksa, bu ancak BM Güvenlik Konseyi'nin bir kararıyla  olabilir. Bu noktada  Fransa, Türkiye'nin Suriye politikasını destekliyor" açıklamasında bulunuldu...
 
*
İngiliz Parlamentosu ise Dış İlişkiler Komisyonunda, hükümete sunduğu Irak Kürdistanı Raporu'nda Kürdistan'ın bağımsızlık talebini olumladı. 
Komisyon Başkanı Sir R.Ottoway, Irak Kürdistanı'nın kendi kendini yönetme kapasitesi ve ekonomik potansiyeli dikkate alındığında,
Bağımsızlığın orta vadede gerçekleşebileceğine, Birleşik Krallık'ın buna hazırlıklı olması gerekliliğine vurgu yaptı.
Bu yüzden İngiltere de Türkiye'nin Suriye politikasına desteğini çeşitli vesilelerle duyurdu.
Mesela Dışişleri Bakanı W.Hague, "Türkiye'nin Suriye üzerindeki etkisini kullanmaya ihtiyacımız var" dedi.
 
*
Ortadoğu'da Sykes-Picot anlaşmasıyla çizilen yapay sınırlar Suriye ve Irak'ta  kan akıtılarak yeniden çizilmeye yazıyordu.
Gelişmelerin zorunlu taksimin sonsuza dek sürmeyeceğini gösterdiği, Suriye ve Irak'ın yapısının değişmeye zorlandığı bir süreçten geçiliyordu.
 
*
Türkiye'de ise bütün demokratik sistemlerin niteliği itibariyle çoğulcu olduğu inancını dışlayan bir politika izleniyor,
"Kuvvetler Ayrımı" ilkesine inanmayan faşist bir yönetim hüküm sürüyordu.
Yönetimin Ortadoğu politikası pan-islamcı yeni Osmanlı konseptine dayanıyor;
"Bölgeyi kazanan petrolü ve  Meşrutiyet dönemi anayasasında belirtilen Misak'ı Milli topraklarını da kazanır" zihniyetini sürüklüyordu...
 
*
Oh,lâ lâ'! Fransa ve İngiltere, Türkiye vasıtasıyla;
Birincisi;  dünyanın en tehlikeli bölgesi Ortadoğu'da yer alan tümü stratejik derinlikten yoksun, saldırıya açık petrol ülkelerinin ekonomilerinin bağlı olduğu petrol ve gaz akışının Hürmüz Boğazı, Doğu Akdeniz ve Türkiye'deki su yollarından serbest olarak yapılması ve bölgede istikrar,güven, barışın oluşmasını öngörüyor.
İkincisi; Enerji güvenliği için Avrupa ülkelerinin enerji alımında Rusya'ya olan bağlılığı  önlemeyi hedeflerken, enerji güvenliğinin de  temin edilmesi düşüncesini de realize etme fırsatı bulabilecekti...
 
*
Nitekim 2011'de Erdoğan ve Davutoğlu, Fransa Dışişleri Bakanı Alain Juppe ile görüştü.
Alain Juppe'un bu beylerin öngördüğü talepleri doğrultusunda revize ettiği;
Suriye'nin etnik olarak bölünmesini, Irak ve Suriye'nin kuzeyinde bir Kürt devleti kurulmasını,Türkiye'deki PKK'nın Suriye Kuzey'ine taşınmasını, bunun hemen güneyinde de denge unsuru olarak IŞID vasıtasıyla Sunni bir yönetim oluşturulmasını hedefleyen planını onayladılar.
 
*
İktidarlarıyla bu planı adım adım uyguladılar.
Çözüm süreci, Kuzey Irakla geliştirilen ilişkiler, PYD lideri S.Müslüm'ün Ankara'ya davet edilmesi, Suriye'ye askeri bir operasyon hazırlığı bu plan çerçevesinde sürdürüldü.
Türkiye sınırları dışında bir oluşumda, PKK'nın Suriye'nin kuzeyine taşınmasıyla Kürt sorununun çözeleceğine,
Başika'daki eğitim üssü nedeniyle bulunurken olası Kürdistan Bağımsızlığının en yakınında bulunmakla, Irak Kürt Yönetimi ile geliştirilen özellikle ekonomik ilişkilerden çıkar sağlanabileceğini zannettiler.
 
*
Ne ki, Rusya'nın Suriye hamlesi, şimdilik bu planın işlemesini engellemiştir.
Bugün Suriye'de Esad'lı bir geçiş döneminin planları yapılıyor.
Türkiye müzakerelere PYD'nin katılması halinde katılıp-katılmama konusunda bocalarken,
Suriye görüşmeleri beklenen sonuçları vermese dahi şimdiden kaybeden tarafı  temsil ediyor.
 
26.1.2016 - 7593

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir