Tam dokuz kez seçim kaybetmiş bir Genel Başkan…
Oylarını artıramamış…
Olaylara müdahil olamamış, yön verememiş…
Sevgili Bekir Coşkun’un deyişi ile:
“Türkan Saylan’ı, Ali Tatar’ı, Kuddusi Okkır’ı, Engin Aydın’ı, Erhan Göksel’i, İlhan Selçuk’u, Ali İsmail’i, Atakan’ı, Ethem’i, Mehmet’i, Medeni’yi, Hasan Ferit’i, Berkin’i koruyamamış…
Yargıyı, laikliği, Atatürk devrimlerini, devleti, Cumhuriyeti koruyamamış…
Sadece “Koltuğunu korumuş…” bir genel Başkanın, tek aday olarak başkanlık seçimine katılıp, yine rakipsiz, Atatürk’ün koltuğuna oturmasını siz nasıl yorumluyorsunuz?
Türkiye’nin geleceği açısından ben pek “hayra” yorumlayamıyorum… Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete…
AKP ve ana muhalefet yıllardan beri kardeş kardeş geçiniyorlar… Bu kardeşliği Yeni Anayasa yapımında da bozmadılar, çok şükür… Arada bir Salı toplantılarında sert konuşmalar oluyorsa da sonra el sıkışıp, barışıyorlar… Ama daha da önemlisi, AKP, CHP’li vatandaşları da kendisine benzetti… Yani sorgulamadan, yargılamadan seçen bir CHP seçmeni ortaya çıktı yoz, bozuk düzen ürünü olarak…
Hani derler ya, “Kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan…”
Bir de CHP’lilerin AKP seçmenleri için sık sık vurguladığı bir benzetme var: “Koyun, kuzu sürüsü gibi AKP’nin peşinden gidiyorlar…”
Onlar, bazen de , AKP’yi futbol takımı tutar gibi tutanları, Aziz Nesin’in sözünü kullanarak ahmaklıkla suçlarlardı… Şimdi kendileri aynı konuma düştüler…
Aday köküne kıran girmiş gibi, Kemal Bey’in karşısına bir tek aday çıkaramadılar…
Eleştiri de yöneltemiyorlar… Sadece bön bön bakıyorlar ve alkışlıyorlar… O kadar…
Bazen, gerçekten şaşırıyorum. Y-CHP’yi eleştiren, bu kadar çok aklı başında düşünür, eski – yeni politikacı, köşe yazarı, gazeteci varken, bu arkadaşlar bunları hiç okumuyorlar mı? Yapılan ihanetleri sorgulamıyorlar mı? Düşünmüyorlar mı?
Y-CHP’de Atatürk’ten, “Altı Ok”tan bir iz, bir belirti kaldı mı?
Kemal Bey, “Altı Oku yeniden yorumlayacağız” diyor… Arkasından da ekliyor: “Biz bu değişimi ve dönüşümü gerçekleştirmek istiyoruz…”
Elbette “değişim ve dönüşüm” toplumların yaşantısında bir gerçektir ve onların uygarlaşabilmesi için gereklidir. Diyalektik bir yasadır bu.
Ama “Altı Okun yeniden yorumlanmasına” hiç gerek yoktur. Atatürk’ün Altı Okla, neyi hedeflediği açık seçik ortadadır. Laikliği kaldırıp, “Özgürlük ve demokrasi” perdesi arkasında gericiliğe, yobazlığa, Ortaçağa kapılarını açmak, Fethullah takımı ile işbirliği yapmak kimsenin ne hakkı ne de hukuku içerisine girer…
Kimse Atatürk’ün partisinde “Ulusalcılığı kaldırıyorum” palavrasına sığınıp, küreselleşmenin neoliberal yasalarını ülkemize egemen kılamaz ve BOP planını hayata geçiremez…
Kimse “Özgürlükçü Demokrasi” ve “Yerel yönetimlere özerklik” palavrasının arkasına sığınıp, terör örgütü yandaşlığı yapamaz, vatanı bölme çalışmaları yürütemez…
Hele hele “Eşit yurttaşlık” palavrası ile Atatürk’ün partisini bir bebek katilinin aracı haline getiremez…
Y-CHP’liler genel başkanları için durmadan “Dürüst siyaset, dürüst lider” sloganı atıyorlar…
Dürüstlük sadece çalıp çırpmamakla olmaz elbette? Çalıp çırpanlara göz yumanlar, ortam oluşturanlar, gerekli muhalefeti yapmayanlar da suçludurlar…
Daha da kötüsü, PKK ile birlik olup PKK’ya “yasallık” kazandırmak, ülkeyi bölme çalışmalarına katılmak suçların en büyüğüdür…
Ama her çeşit olumsuzluğa karşın, yine de sevindirici bir durum var.
Delegeler üzerinde oynanan tüm ayak oyunlarına karşın, kurultayda oy kullanacakların çoğunluğunu Kılıçdaroğlu’nun seçmesine karşın, yine de Genel Başkan hatırı sayılır bir oy yitirmiştir…
Tek başına aday olduğu seçimde yüzde 20 oranında oy yitirmiştir…
O, oy kullanan bin 238 delegenin 990’nının oyunu alarak Genel Başkan seçilmiştir…
Bu sonuç, CHP tabanının kafasının karışık olduğunu ve bir kesiminin Y-CHP politikasını onaylamadığını göstermektedir…
Kurultayda verilen oylara baktığımız zaman bazı CHP’li üyelerin, CHP yöneticilerinin izlediği politikaları tasvip etmediği de ortaya çıkmıştır…
AKP’nin Atatürk düşmanı, dinci, talancı, sömürücü, işbirlikçi, karşı devrimci uygulamaları karşısında Y-CHP; çözüm arayan halkın derdine derman olamamış, ona güven verememiştir. Bu nedenle seçim üstüne seçim kaybetmiştir…
Zaten her gittiğimiz kentte, kasabada, köyde hem AKP’den şikâyet edip, hem de dönüp, dolaşıp, ona oy verenlere “Peki, niçin hala AKP’ye oy vermeye devam ediyorsunuz?” diye sorduğumuzda, “Başka seçenek mi var? Siz AKP’nin karşısında iktidar olacak bir parti görüyor musunuz?” yanıtını veriyorlardı bize…
İşte Kılıçdaroğlu ve ekibi oturup bu yenilginin ve güvensizliğin nedenlerini arayacakları yerde, başarısızlıklarını birtakım başarı öyküleri ile perdelemeye, örtmeye çalışarak bu günlere geldi.
Kurultayları makam, mevki elde etme yarışına dönüştürdüler…
Kurultay o kadar heyecansız, sönük, alışılmışın dışında yapılmıştır ki, Kemal Bey, “Diktatör Bozuntusu” lafını ağzına almasaydı ve bu konuda soruşturma açılmasaydı, bu toplantının adı bile anılmayacaktı…
Yani özetlersek, bu yol, yol değildir… Bu gidiş, gidiş değildir… Bu yol, gizli ve utangaç PKK yandaşlığıdır… Bu yol, çıkmaz yoldur, çıkmaz sokaktır…
Gerçek, dürüst Atatürkçü delege, her şeyden önce kendisine şunu sormalıdır:
“Y-CHP politikalarının AKP ve PKK’nın izlediği politikalarından farkı nedir? Kimin için, ne için yapılıyor bu kurultaylar?”
Türkiye’nin ve partinin sorunları tartışılıp, konuşulmadıktan sonra Kurultaydan maksat nedir?
Yoksa bir gizli emperyalist program, yani “BÖL – YÖNET” programı, CHP vasıtasıyla hayata mı geçirilmek isteniyor?
Bir yanıt yazın