Enerji Enstitüsü, 21 Ocak 2016
enerjienstitusu.com/2016/01/21/yorum-turkiyenin-enerji-guvenliginde-zorlanma/
Dr. Ferruh Demirmen
Rusya ile Kasım ayı sonunda patlak veren uçak düşürme krizinden sonra enerji konusunda gündeme gelen endişeler ülkede gündemden düştü. Yetkililerin enerjide “seçeneklerin” olduğu yönde beyanları, “gerekirse tezek yakarız” gibi çıkışları olayın ciddiyetini kamofile etti. Oysa Türkiye’nin enerji güvenliği büyük risk altına girmişti. Kriz şimdilik atlatılmış gibi görünüyorsa da, ilerisi için bir güvence yok. Enerjide Türkiye’nin “karnı yumuşak.”
Kritik faktör
Enerji güvenliğinin nasıl tehdit edildiğini takdir etmek için doğalgaz gerçeklerine bakmak yeterli. Türkiye Rusya’dan halen iki hat üzerinden doğalgaz alıyor: Balkanlar üzerinden gelen Batı Hattı, ve Karadeniz yoluyla gelen Mavi Akım Hattı. Bu hatların kontrat hacimleri sırasıyla yılda 14 ve 16 milyar m3, ve kontrat bitim süreleri 2021 ve 2026. Taraflardan birinin kontratı ihlal etmesi durumunda tazminat ödeme zorunluğu doğar.
Sorunun özünde doğalgazda Rusya’ya aşırı bağımlılık var. 2014 rakamlarına göre Türkiye tükettiği doğalgazın yaklaşık %99’unu ithal ediyor, ve ithal edilen gazın %55’i (27 milyar m3) Rusya kaynaklı. Geri kalanı İran (%18), Azerbaycan (%12) ve öteki ülkelerden (%15, LNG=sıvı gaz) olarak geliyor. 2015 yılı için ithal Rus gazının daha büyük hacimde olacağı bekleniyor.
Tüketilen doğalgazın yaklaşık %48’i elektrik üretiminde, %25’i sanayide, %20’si konutlarda kullanılıyor. 2013 verilerine göre doğalgazın kurulu güç kapasitede payı %36. Ülkede tüm 81 ilde, toplam hane sayısının yarısı doğalgaz kullanıyor.
Bu demektir ki, Rus gazının bir yaptırım ya da misilleme yoluyla kesilmesiyle elektrik üretimi ülke genelinde yaklaşık beşte bir oranda kesilecek, ve sanayi ve konutlarda büyük sıkıntı yaşanacak. Bazı kesimlerde sanayi felce uğrayacak, konutlarda vatandaşlar büyük zorluk çekecek. Bu arada ulusal güvenlik riske girecek.
En fazla etkilenecek bölge, Batı Hattı ile beslenen ve sanayi ve elektrik santrallerinin yoğun olduğu İstanbul ve Marmara çevresi olacak.
Doğalgaz arzında oluşabilecek bir kesintiyi bir ölçüde önlemeye ilişik doğalgaz depolama tesisleri ülkede çok yetersiz. Silivri yakınlarındaki depolama tesisinin geri üretim kapasitesi, bir günlük ithal Rus gazını karşılamaya bile yetersiz. Tuz Gölü tesisi ancak 2017 sonunda devreye girebilecek; o da ancak kısmen bir çözüm getirebilecek.
Yetkililer enerji tüketiminde petrol, kömür, yenilenebilir, ve hatta nükleer enerjiye ağırlık vererek doğalgaz sıkıntısının giderilmesinden de söz ettiler. Böyle bir değişim yıllar sürer. Petrol ve kömüre ağırlık vermek, ayrıca Türkiye’nin 1980’lerden bu yana temiz enerjiye öncelik verme stratejesine ters düşer.
Seçenek var mı?
Doğalgaz alımında Rus gazına “seçenek” kaynak olarak ileri sürülen çareler de – ki bunlar Azeri TANAP projesini hızlandırma, o projedeki payı arttırmak, Katar ve Kuzey Irak’dan (Kürt Yönetimi) gaz almak olarak belirtildi – kısa dönemde çözüm getirmekten uzak. Katar gazının (LNG) bedeli yüksek olacağı gibi, bu gazı piyasaya sürecek tesisler halen Türkiye’de yok bile. Tesislerin yapımı zaman ve büyük yatırım gerektirecek.
İsrail (Doğu Akdeniz) gazı olanağı, Davos ve Mavi Marmara olayları nedeniyle gerçekleşmedi. Oysa maliyet, vb. hususlar göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye İsrail gazı için en uygun dış piyasa. Bu yönde 2014’de güzel bir fırsat vardı, kaçırıldı. Rusya krizinden sonra hükümet İsrail gazını “hatırladı,” şimdi ona sıcak bakıyor.
Güney Kıbrıs doğalgazı daha da çıkmazda: KKTC sorununa ek olarak Münhasır Ekonomik Bölge ihtilafı var.
“Genişletilmiş TANAP” projesi uzun vadede ek seçenek. Türkmen, ve uluslararası yaptırımların kalkmasıyla İran gazı da, olanaklar arasında; ancak bu noktada sorunlar var. Irak (merkezi hükümet) gazı bu aşamada iç tüketim ve petrol sahalarında enjeksiyon için kullanılıyor, daha sonra LNG olarak ihraç edilecek; Türkiye için seçenek oluşturmaz.
Kısacası, Rus gazı ile ilgili bir doğaigaz sıkıntısını gidermek için öne sürülen önlemler ve seçenekler, kısa dönem çerçevesinde gerçekçi olmaktan uzak
Rusya’nın tepkisi
Doğalgazda oluşan bu endişeli duruma karşın Rusya’nın gaz vanasını kapatmaması, Türkiye için bir şans, ve bir anlamda “nimet” olmuştur. Doğaldır ki, Rusya vanayı kapatmama kararını kendi çıkarları doğrultusunda aldı.
Bu kararın alınmasında günümüzdeki düşük petrol fiyatları, Rusya’nın bir gaz tedarikçisi olarak dünya piyasasında prestij kaybetmek istememesi, Türkiye’nin bir karşılık olarak uluslararası tahkime gidebileceği, Türkiye’nin Gazprom için karlı bir piyasa olduğu, ve en önemlisi, Türkiye-Rusya ticari ilişkilerinin açıkça Rusya’nın lehine olması rol oynadı.
1998’den bu yana Rusya ile olan ticari ilişkilerde Türkiye’nin sürekli ticaret açığı oldu. Bir rapora göre salt 2014’de ticaret açığı 19 milyar doları buldu.
Kararın alınmasında şimdilik dondurulmuş olan Türk Akımı doğalgaz projesini yeniden canlandırma isteği de rol oynamış olmalı. Bu proje Rusya için önemli.
Ancak Rusya’nın bu noktadaki kararının ileride değişmeyeceği hususunda bir güvence verilemez. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya ile olan tansiyonu düşürme yönünde yaptığı girişimlere Rusya Cumhurbaşkanı Putin’den olumlu yanıt gelmedi. İkili ilişkiler daha vahim bir aşamaya gelirse, uçak düşürme olayında rahatsızlığını ve öfkesini açıkça dile getiren Putin’in ekonomik hususları arka plana koyup tutumunu değiştirmesi olanak dışı değil.
Rusya ani bir kararla doğalgazı keserse Enerji Bakanlığı alarm zilini çalacak, elektrik üretimi dahil, gaz sektöründe büyük sıkıntı yaşanacak.
Doğalgaz bir yana, Rusya’nın tarım, inşaat, turizm gibi sektörlerde uyguladığı ambargo nedeniyle Türkiye’nin büyük gelir kaybı olacak. CHP trafından hazırlanan bir rapora göre bu kaybın yılda 8.5 ile 12 milyar dolar arasında olacağı tahmin ediliyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın öngörülerine göre 2016’da Rusya’dan 4.5 milyon turist kaybı olacak. Yeni bir habere göre Rusya Türk mallarına ilişik ambargoyu hafifletmeyi düşünüyor. Sonucu göreceğiz.
Gelinen nokta
Gelinen nokta, enerji yetkililerinin doğalgaz tedarikinde Rusya’ya aşırı bağımlı olmanın sakıncalı olduğu uyarılarını ciddiye almadıklarından doğmuştur. Bu konu 1990’ların sonlarında Mavi Akım projesi gündeme geldiğinde tartışılmıştı, uyarılar göz ardı edildi. Türkmen gazı birtakım mazaretler ya da güçlükler nedeniyle zamanında ihmal edildi.
Kısacası, uçak düşürme olayından sonra Türkiye’nin enerji güvenliği büyük risk altına girdi. Buna paralel olarak ulusal güvenlikte de bir zafiyet oluştuğu yadsınamaz. Doğalgaz krizi şimdilik Rusya’nın kararı ile atlatılmış görünüyorsa da, ilerisi için bir güvence verilemez. Rus gazına kısa dönemde gerçekçi bir seçenek olmadığı gibi, Türkiye’nin bu bağlamda şimdilik yapabileceği bir şey yok.
Ve bir ekleme yapalım: Elektrik santralları tezek ile çalışmaz!
Öte yandan, doğalgaz vanası kesilmese bile, ticari tablo Türkiye için iç açıcı değil.
Sınırın 17 saniye ihlal edilmesi nedeniyle Rus uçağının düşürülmesi kanımızca bir jeopolitik gaflet olmuştur. Enerji güvenliğinde Türkiye’nin “karnı yumuşak.”
Soru işareti
Bu vesileyle bir noktaya daha değinelim: Azeri gazının kaynağı olan Şah Deniz sahasının ortakları, 1996’da aldıkları ortak bir kararla bu gazın ihracında Türkiye’ye öncelik verileceğini kayda aldı.
Ancak her ne hikmetse, hem Faz I ve hem de Faz II kapsamında ihracı öngörülen Azeri gazının büyük payı (yılda 10 milyar m3) Avrupa’ya tahsis edildi, Türkiye sırasıyla yılda 6.6 (Faz I) ve 6 (Faz II) milyar m3 pay ile “üvey evlat” muamelesi gördü. Oysa büyük pay Türkiye’ye tahsis edilseydı doğalgazda Rusya’ya bağımlılık azalır, şimdi yaşanan riskli durum biraz hafiflerdi.
Konsorsiyum’un bu kararı bugüne değin niçin gözardı edildi? İlginçdir ki, Konsorsiyum üyeleri arasında Türk milli petrol şirketi TPAO var.
Not: Ek bilgi için:
Yazıları posta kutunda oku