Orta Vadeli Program Ne Getiriyor?

Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek geçen hafta düzenlediği basın toplantısıyla 2016-2018 Orta Vadeli Programı (OVP) açıklamıştır. Böylece Ekim ayında açıklanan rutin Orta Vadeli Program’ın (OVP) gözden geçirilmiş yenisini yayınlanmıştır.
OVP’nin amacı; makroekonomik istikrarın korunduğu, cari açığın ve enflasyonun aşamalı olarak düşürüldüğü bir ortamda yapısal reformlar yoluyla büyümeyi artırmak ve daha kapsayıcı hale getirmektir. Program; büyüme stratejisi, makroekonomik istikrarın güçlendirilmesi, beşeri sermayenin geliştirilmesi ve işgücü piyasasının etkinleştirilmesi, teknoloji ve yenilik geliştirme kapasitesinin artırılması, fiziki altyapının güçlendirilmesi ve kurumsal kalitenin iyileştirilmesi olarak beş temel eksen üzerine oturmaktadır.

Program döneminde; yurt içi tasarrufları artırmak, özel yatırımlar kaynaklı bir büyüme yapısını ve sanayide dönüşümü özendirmek, ekonominin rekabet gücünü yükseltmek temel önceliklerdir.

2016 yılında gelirler politikası ve yurt içi talepte beklenen canlanma ile büyüme desteklenecektir. Cari açığı azaltmak ve enflasyonu düşürmek amaçları çerçevesinde harcanabilir gelir artışının altında seyreden bir yurt içi tüketim yapısı tasarlanmaktadır.
Enflasyon ve cari açıkla mücadelede maliye ve para politikaları, makro ihtiyati tedbirler, yapısal reformlar, ihracat ve döviz kazandırıcı faaliyetlerin desteklenmesi temel politika araçları olacaktır.

Bu çerçevede; yüksek katma değerli mal ve hizmet ihracatı ile mali piyasalarda ürün ve hizmet çeşitliliğinin artırılması, yurt içi üretim ve ihracatın ithalata olan bağımlılığının azaltılması, iş ve yatırım ortamının iyileştirilmesi, kamu harcamalarının rasyonelleştirilmesi, işgücü üretkenliğinin ve istihdam piyasasının daha esnek hale getirilmesi, fikri mülkiyet haklarının iyileştirilmesi, enerji verimliliğinin geliştirilmesi, kayıt dışılıkla mücadele edilmesi, iyi yönetişim, yerel yönetimler ve bölgesel gelişme alanlarında başlatılan yapısal dönüşüm ve reformların tamamlanması öngörülmektedir.

Yeni Program eskisine göre önemli değişiklikler içermektedir. Program’da büyüme oranı yüzde 4’ten yüzde 4,5’e çıkarılmıştır. Ekonomik büyümedeki 0,5 puanlık artışın bir bölümü yatırımlardaki revizyondan kaynaklanmaktadır. Çünkü toplam sabit sermaye yatırımları yüzde 5,2’den 6,4’e yükseltilmiştir. Önceki Program’da toplam tüketimin yüzde 3,7 oranında artması öngörülmüştü. Yenisinde oran toplamda yüzde 4 olmuştur. Özel tüketim artışı yüzde 3,6’dan 3,9’a, kamu tüketimi yüzde 4,1’den 4,7’ye, iç tasarruf / GSYH oranı yüzde 16,1’den yüzde 16,5’e revize edilmiştir.
Kamu tasarruf oranı yüzde 3,7’den 3,4’e düşürülmüş fakat özel tasarruf oranı yüzde 12,4’ten 13,1’e yükseltilmiştir. Milli gelir hesaplarında kullanılan dolar kurunun 2016’da 2.99 TL olacağı öngörülmüştür ama bu öngörünün gerçekleşmesi dünya ekonomisinin durumu ve Türkiye’nin içinde bulunduğu ortamda mümkün değildir. Kur 2017 yılı sonunda 3.12 ve 2018 sonunda ise 3.24 TL olarak öngörülmüştür ki bu gerçekçi değildir. Yüzde 10’u aşan işsizlik oranında önümüzdeki iki yılda da kayda değer bir iyileşme öngörülmemektedir.

“KİT’ler; sosyal amaçlı ve kamu yararına yönelik faaliyetler için mümkün olduğunca görevlendirilmeyecektir. Görevlendirmenin zorunlu olması durumunda oluşacak maliyet zamanında karşılanacaktır. Halihazırda KİT’ler tarafından yürütülmekte olan sosyal yardım mahiyetindeki faaliyetler Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına devredilecektir” hükmü,
KİT’in sosyal görevlerinin bitmesi anlamına gelmektedir. “TCDD’nin yeniden yapılandırılması tamamlanacak, demir yolu yük ve yolcu taşımacılığı özel demir yolu işletmelerine açılacaktır” hedefi sonucunda TCDD’nin tasfiye edileceği hükme bağlanmıştır.
Türkiye bu dönemde de orta gelir tuzağından çıkamayacaktır.
2016 yılındaki kişi başına gelir 9.364, 2017 de 10.030 ve 2018 de 10.659 dolar olacaktır. 2008 de kişi başına düşen milli gelir 10.438 dolardı. Bu durumda 10 yıl öncesine göre kişi başına düşen gelir sadece 221 dolar artacaktır. 1990 yılında 2.655 dolar olan kişi başına gelir 2000 yılında 4.130 dolardı. 10 yıldaki artış yüzde 64.2, miktar olarak 1475 dolardı. AKP’nin hükümet olduğu ilk yıllarda 2002’den (4.240 dolar) 2008’e ( 10.438 dolar) kadar kişi başına gelir 6.198 dolar artmıştır. (S. Rıdvan Karluk, Türkiye Ekonomisi, 13. Baskı, 2014, s. 63)

Türkiye’nin 2023 yılında dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girme hedefi tutmayacaktır.
Milli gelirin 2016 da 736, 2017 de 796 ve 2018 de 854 milyar dolar olması hedeflenmiştir. Oysa 2014 yılında Dünya Bankası verilerine göre 10’ncu sıradaki Rusya’nın milli geliri 1.860 milyar dolar iken, 18’nci sıradaki Türkiye’nin milli geliri ancak 799 milyar dolardır. Türkiye bu büyüme hızı ile Rusya’nın 2014 yılındaki gelirine bile ulaşamayacaktır.
İhracatın da 2023 yılında 500 milyar dolar olması da gerçekçi değildir. Çünkü 2018 yılı ihracat hedefi 201 milyar dolardır. 2018 den 5 yıl sonra ihracatın 500 milyar dolara ulaşması bu büyüme hızı ile mümkün değildir.
Rusya ve Asya krizlerine rağmen 2000 ve 2001 yıllarında alınan istikrar kararlarının AKP hükümetlerince başarılı bir şekilde uygulanması söz konusu olduğu için ekonomide bir toparlanma görülmüştür. Fakat 2008 küresel krizi Türkiye’yi olumsuz etkilemiş ve milli gelir artış hızını düşürmüştür. Diğer bir deyişle kriz teğet geçmemiştir.

Başbakan Erdoğan Nisan 2009’da G-20 zirvesi için bulunduğu İngiltere’nin başkenti Londra’da, Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Chatham House’da “Küresel Kriz ve Türkiye’nin Rolü” konulu konuşmasında, “Bu kriz bizi teğet geçecek dedim rahatsız olanlar oldu. Aynı ifadede ısrar ediyorum. Teğet geçti demek etkilenmedi demek değil. Sürtünme, aşınma payı var ama en az bizi etkiler” demiştir ama kriz, rakamların gösterdiği gibi teğet geçmemiştir.
Bunun bir sebebi de 2007 yılında IMF ile sonlanan destekleme düzenlemesinin (stand- by anlaşması) ardından ciddi bir program uygulamaya konulamamış olmasıdır. Eğer aksi olsaydı kişi başına düşen gelir 1990-2000 döneminde olduğu gibi artardı.

Orta Vadeli Programı’nda mali disiplin ve büyüme potansiyelinin artırılması, enflasyonun düşürülmesi ve cari açığın düşürülmesi öne çıkmaktadır. Program’a göre önümüzdeki dönemde Türkiye’yi etkileyecek faktörler şunlardır:
• Gelişmekte olan ülkelerde sermaye akımlarında ciddi bir yavaşlama vardır. Küresel kriz öncesi yüzde 7,5 gelişen dünya ekonomisi kriz sonra yüzde 2’lerde büyümektedir.
• Küresel dış ticaret hacminde yavaşlama vardır.
• Düşük emtia fiyatları avantajdır. Fakat mal ihraç eden ülkelerdeki talep düşüklüğü Türkiye’yi etkileyecektir.
• Jeopolitik gerginlikler ve siyasi belirsizlikler gelişmekte olan ülkelerdeki riskleri arttırmaktadır.
• Türk Lirası’nın değer kaybı önemli boyuttadır ama diğer gelişmekte olan ülkelerde de durum farklı değildir. Sermaye çıkışları büyük olduğundan para birimleri üzerindeki etkisi de ciddi boyutta olmuştur.
• Enflasyon yüzde 5-7 aralığına çekilecektir.
• Kapsayıcı, sürdürülebilir yüksek büyüme hedeflenmiştir.
• Yüzde 4’lük bir büyüme 2015 için mümkündür. Büyümenin, Çin ve Hindistan hariç gelişmekte olan ülkelerde yüzde 2 altında olması beklenmektedir. 2016’da büyüme yüzde 4,5’e ulaşacaktır.
• 2017 ve 2018’de yüzde 5 büyüme hedeflenmektedir.
• Cari açık düşecek ve 2018 yılında yüzde 3,5 gibi daha sürdürülebilir bir seviyeye gelecektir.
• Yurtiçi tasarruf oranı 2018’de yüzde 18 olacaktır.
• 2018’de işsizlik yüzde 9,6’ya düşecektir.
• 2016’da bütçe açığının yüzde 1,3 olması hedeflenmiştir.
• 2018’de faiz dışı fazlanın yüzde 1’e yükselmesi, kamu borcu oranının yüzde 29,5 olmasını öngörülmektedir.
• Türkiye’nin 2016 yılında reform programı ile üst gelir grubu ülkeler arasına girmesi amaçlanmıştır.

Program döneminde; yurt içi tasarrufları artırmak, özel yatırımlar kaynaklı bir büyüme yapısını ve sanayide dönüşümü özendirmek, ekonominin rekabet gücünü yükseltmek temel önceliklerdir. - 7593

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir