POLİS MÜDÜRÜ SAADETTİN TANTAN : Türkiye, PKK ve IŞİD’le değil onların arkasındaki güçlerle mücadele ediyor

8

Terörle mücadelede etkin rol almış isimlerden biri olan Tantan PKK ve IŞİD’in ‘taşeron örgüt’ olduğuna vurgu yapıyor. “Batı istihbaratlarının kontrolünde ve korumasındalar. Onlara kimin silah, para ve eğitim verdiğini herkes biliyor. Asıl sorgulanması gereken şu: Meclis’teki vekiller bunu niye önleyemiyor?” diyor

Sadettin Tantan, Nil Soysal’ın sorularını yanıtladı. “Kolluk güçlerinin altyapısında eksik var. Türkiye bunu sorgulamalı” dedi.

İçişleri eski Bakanı ve efsane polis şefi Sadettin Tantan, artan terör olaylarını ve eylemlerin perde arkasını SÖZCÜ’ye değerlendirdi. Bugün herkes tarafından seslendirilen PKK terör örgütünün taşeron bir örgüt olduğunu ilk kez yine SÖZCÜ’ye verdiği röportajda dile getiren efsane isim, çok çarpıcı tespitlerde bulundu. İşte o röportaj:

TEHLİKE VE ŞİDDETE AÇIĞIZ

– Sultanahmet’teki saldırıyla bir kez daha gördük ki; büyük kentlere yönelik terör tehdidi tırmanıyor. Bu gidişatı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Reyhanlı ile başladı bu süreç biliyorsunuz. Ama bunlar zaten beklenen olaylardı. Çünkü Türkiye bölgesel anlamda incelendiğinde her türlü tehlikelere ve şiddete açık bir yer. Son olarak 2011’de Arap Baharı diye başlayan olaylar açısından bakıldığında şunu net olarak görmek lazım; Türkiye’deki Türkiye’yi istikrarsızlaştırma olarak kullanılan PKK ve diğer terör örgütlerinin hepsi Batı istihbaratlarının kontrolünde ve korumasında. Yani bütün bu örgütlerin arkasında kimlerin olduğunu, onları kimlerin eğittiğini, kimlerin silah ve gereç verdiğini, kimlerin maddi destek sağladığını artık herkes biliyor. O nedenle burada sorgulanması gereken; bütün bunlar olurken Türkiye’deki, TBMM’deki milletvekilleri bunu niye önleyemiyorlar? Yani 2000’li yıllarda dağılmakta olan bir örgüt, nasıl oldu da Türkiye’yi tehdit eden, masaya oturan ve şehir savaşı verecek şekilde eğitilmiş, bütün il ve ilçelerde bu kadar etkin olabilen bir konuma geldi?

SEBEP, YANLIŞ POLİTİKALAR

– Peki bütün bu örgütlerin terör saldırıları yaparken kendi aralarında bir istihbarat ağı oluşturduklarından söz edilebilir mi?
Bu örgütler gerektiğinde taşeron olarak da birbirlerini kullanabilirler. Çünkü bugün IŞİD’in saldırılarını nasıl algılamamız lazım diye baktığımızda, arkasında şunu görüyoruz: Özellikle Irak’ın işgali ile orada Amerika ve İngiltere çok büyük bir projeyi hayata geçirdi. Yapılmak istenen orada bir Şii devleti, bir Sünni devleti, bir de Kürt devleti ayrışmasının tohumlarının atılmasıydı ve atıldı. Büyük Ortadoğu Projesi’nde de küçük küçük devletlerin oluşarak, kullanılabilir bir yapının oluşması hedefleniyor. Türkiye de özellikle de bu iktidarla birlikte yanlış güvenlik politikaları nedeniyle bir sürü tehditler aldı ve her tehditte tehdit eden güce daha da teslim oldu.

BU PROJELİ BİR SALDIRIDIR

– Sultanahmet’teki saldırının turistlerin yoğun olduğu bölgede olmasının özel bir nedeni olabilir mi?
Bunun projeli bir operasyon olduğu belli. Özellikle Alman turistlerin yoğun olduğu bölgede eylemin gerçekleşmesine bakıldığında, bir çalışmanın ürünü olduğu net görülüyor. Yani sadece Türkiye’den istenen bir takım talepler değil, onunla beraber bazı ülkeler de bu işin içersine katılmış vaziyette. Arkasında kimlerin olduğu çıkacaktır muhakkak, ama asıl mesele o değil. Siz hem dışarıdan IŞİD tehdidi altındasınız, hem de içeriden PKK tehdidi altındasınız. Ama esas ne tehdidi altındasınız? Türkiye bunu sorgulamalı.

NEDEN BİR ŞEY YAPILMIYOR?

– Nedir en büyük tehdit?
Türkiye’yi şu anda tehdit eden en büyük şey; siyasetin kirli ve kimliksiz olmasıdır. Siyasetçilerin kirli ve kimliksizliği, halkı tutsak almış vaziyette. Onlar tehdit altında olduğu için, millet tehdit altında. Yoksa bu ülkenin gücü PKK ve IŞİD’i bir anda ortadan kaldırır. Ancak TBMM’nin hareket kabiliyeti yok. Her gün şehit veriyoruz, bu konuda TBMM ne yapıyor? Sadece birbirlerini yiyorlar! Şu soruyu soruyorum ben; yıllarca PKK’lıları, YPG’lileri Kandil ve Suriye’de hangi silahlarla kimlerin eğittiği belli iken, şehir savaşını nasıl yapacakları eğitimi verilirken, bunlara karşı niye önlem alınmadı? İki; IŞİD ve PKK büyük ekonomik güce ulaşırken, bunlarla ilgili niçin bir çalışma yapılmıyor? Üç; istihbarat teşkilatları, kolluk güçleri, uzmanlar, savcılıklar neden hâlâ bu konuda bir faaliyet içerisinde değiller? Başka bir soru; Türkiye’yi tehdit eden PKK Kandil’de yerleşik. Sizin Suriye’de, Irak’ta askeri unsurlarınız var. Kandil’i niye ortadan kaldıramıyorsunuz? Sizi engelleyen kim? Uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan hakkınız var; oraya el koyabilirsiniz, buna kimse müdahale edemez. Ama bunu yapmıyorsunuz. Yani siz PKK ve IŞİD’le mücadele etmiyorsunuz. Onu koruyan güçlerle mücadele ediyorsunuz.

Bu istihbarat teşkilatıyla güvenliği sağlayamayız!

– Bu ortamda herkesin en çok sorduğu soru; bir güvenlik zafiyeti olup olmadığı. Bunu da İçişleri eski Bakanı olarak en iyi bilen isimlerden biri sizsiniz. Böyle bir zafiyet var mı?
Güvenlik zafiyeti de var, istihbarat zafiyeti de var. Bugünkü istihbarat teşkilatı altyapısıyla, Türkiye kendi iç ve dış güvenliğini sağlayamaz. Yaygın haber alabilme alanının, Batı’daki gibi Türkiye’de de süratle eyleme dönüştürülmesi gerekiyor. Aynı şekilde bugünkü TSK ve kolluk güçlerinin altyapısında da büyük eksik var. İstihbarat teşkilatının alt yapısının tamamen Türk kimlikli olması lazım. Yani Türkiye’nin artık kendi kendisini sorgulaması gerekiyor. NATO askeri kanat bakımından ne kadar istihbarat payla-şımı içinde, bu da sorgulanmalı, sivil kanat deşifre edilmeli. Ama şu anda esas siyasi zafiyet var. Terör ve teröristle mücadele siyasi iradenin görevidir. Ama bu siyasi irade yok şu anda. Kendi canının derdine düşmüş çünkü. İşlediğim suçları nasıl örtebilirim, yargılanmaktan nasıl kurtulabilirim gibi konularla meşguller. Mücadeleyi asker ve polise devrettiler. Dikkat ederseniz, asker ve polis birbirleriyle beraber ölüyor. Neden? Çünkü polisi de jandarmayı da yıllarca eğitime göndermediler. Askeri kışlasına hapsettiler. Bu konuda bir sürü rapor var. PKK’lılar şehirlere yerleşirken, bunların hiçbirine müdahale ettirmediler. Suç işlettirdiler. Şehitlerin suçlusu siyasi iktidardan başkası değil. Ben savcıların yerinde olsam, bu siyasi iktidar hakkında dava açarım.

‘Başkanlık’la ülkeyi parçalamak istiyorlar

– Terörü önlemenin yolunun anayasa değişikliğinden geçtiğini söyleyenler var. Peki siz bu söylemi nasıl yorumluyorsunuz?
O zaman bu soruya şu cevabı verelim; bu millet 7 Haziran’da oyunu verdi mi; verdi. CHP ve MHP bu milletin oyuna saygı duyabildi mi? Ona sahiplendi mi? Halka geri dönebildi mi? Dolayısıyla anayasayı değiştirmeye ne gerek var? Saray’ın istediği bu; tek başına yönetiyor zaten Türkiye’yi. Başkanlık sistemi adı altında konfederatif bir yapıya giderek Türkiye’yi parçalamaya doğru götürmek istiyor. Esas amacı bu. Çünkü aksi takdirde hem bu millet onu sorgulayacak, hem de diğer ülkeler sorgulayacak, korkusu o.

Var olma ya da yok olma savaşı veriyoruz

– Peki bütün bu süreç bizi nereye götürecek? Bazılarının dediği gibi şu anda bir iç savaş tehdidi ile karşı karşıya mıyız?

O savaş zaten başladı. Türkiye iç ve dış savaşla karşı karşıya… Var olmakla, yok olma savaşı içerisinde şu anda ülke. Sadece Türkiye’de değil, Türkiye’den hizmet bekleyen bütün mazlum milletler, Türkiye ayağa kalksın da bizi kurtarsın diye bekliyor. Böyle bir ortamda bakıyorsunuz; Türkiye hâlâ Başkanlık sistemi gibi ipe sapa gelmez şeylerle uğraşıyor!

İçişleri eski Bakanı Tantan, Türkiye’yi bekleyen terör tehdidine dikkat çekti ve “Ancak Türkiye için en büyük şey; siyasetin kirli ve kimliksiz olmasıdır. Siyasetçilerin kirli ve kimliksizliği, halkı tutsak almış vaziyette. Onlar tehdit altında olduğu için millet de tehdit altında” dedi.

İktidarı Oslo’da masaya hangi tehdit oturttu?

– İçişleri eski Bakanı olarak yanıtlamanızı istediğim bir soru da yayın yasakları. Sultanahmet saldırısında da ambulanslar henüz olay yerine gitmeden yayın yasağı konması normal mi?
Tabi ki normal değil. Buradaki olay şu; o kan ve vahşet görüntülerini yayınlatmayacaksınız. Göstermeyeceksiniz bu kesin. Ama bilgiyi vereceksiniz. Toplumu bilinçlendireceksiniz. Bilgisiz bir toplum, çökmeye mahkum bir toplumdur. Türkiye’nin en büyük kaybı; toplumun sanal gündemlerle gerçeklerden uzaklaştırılmasıdır. Ülkesinin geleceğiyle ilgili ne olduğundan habersiz bırakılmasıdır. Suriye’nin, Irak’ın düştüğü durum da budur.

– Paris saldırısı sonrası Fransa’da olağanüstü hal ilan edildi. Türkiye’de ise peş peşe saldırılara ve kazılan hendeklere rağmen olağanüstü hal ilan edilmemesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Olağanüstü hal ilan etmeleri lazım. Ama siyasi olarak düşünüyorlar. Çünkü geçmişte tenkit ettikleri şeyleri kendileri uygulamaya sokacaklar. Halbuki olağanüstü hal dendiği zaman bir askeri rejim gelmiyor. Terörle mücadelede Silahlı Kuvvetler de gerektiğinde kullanılabilir. Olağanüstü hal içerisinde hukukun verdiği bir takım yetkiler var. Hukuk zemininde mücadele ettiğiniz zaman PKK’nın siyasi uzantısı da bu şekilde gezemez. Hendeklere gelince… Ona müsaade edildi. Bunlar rapor edildi. Oslo’da Türkiye taraf olarak masaya oturtuldu. Peki bu iktidarı Oslo’da o masaya hangi tehdit oturttu? Ne istendi Türkiye’den?
Bu bilinmiyor.

 

.


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir