DANIŞTAY BAŞKANLIĞI’NA
ANKARA
(Sunulmak üzere)
İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA
ISPARTA
Yürütmenin Durdurulması ve iptali istemlidir
DAVACI : Mahmut ÖZYÜREK (40.045.495.034) Piri Mehmet Mh. Mimar Sinan Cd.
Uslu Ün Psj. K:2 No:17 ISPARTA
DAVALI : T.C Başbakanlık/ ANKARA
D.KONUSU : 8 Ocak 2016 Tarihli ve 29587 Sayılı Resmî Gazete de yayımlanan Cuma İzni ile İlgili 2016/1 Sayılı Başbakanlık Genelgesi
TARİHİ : 13 Ocak 2016
AÇIKLAMALAR :
Başbakan Ahmet Davutoğlu imzasıyla 8 Ocak 2016 Tarihli ve 29587 Sayılı Resmî Gazete de yayımlanan Cuma İzni ile İlgili 2016/1 Sayılı Başbakanlık Genelgesinde “Anayasa ve ilgili mevzuatla güvence altına alınan dini inanç hürriyetinin bir gereği olarak; cuma namazı saatinin mesai saatine denk gelmesi halinde, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanlardan isteyenlere mesai kaybına neden olmadan izin verilir” denilmektedir.
Genelge, kamu çalışanlarının cuma günü mesailerinin, cuma namazı öncesi öğle tatiline girecek ve namazın bitiminden sonra tekrar mesaiye başlayacak şekilde düzenlenmesini öngörüyor.
Anayasa açısından;
Söz konusu “Cuma İzni Genelgesi” yani Kamuda mesainin “Cuma namazına göre” ayarlanması Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına açıkça aykırılık oluşturmaktadır. “Genelgeler, tüzükler, yönetmelikler yasalara ve anayasaya aykırı olamaz”.
1. Anayasanın “Başlangıç” kısmındaki, lâiklik ilkesinin gereği olarak “din politikaya ve devlet işlerine kesinlikle karıştırılamaz.” Anayasa’nın değiştirilemez/değiştirilmesi teklif edilemez 2. maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti “başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” Yani Türkiye Cumhuriyetinin toplumsal/siyasal yaşamın temel dayanaklarından birisi ve en önemlisi “demokratik, laik bir hukuk devleti” olma niteliğidir. Bu genelge ile Cumhuriyetin “laik” niteliği ve “hukuk devleti” ilkesi açıkça ayaklar altına alınmıştır.
Bu genelge ile din, kendisini devletin hukuk sistemine göre değil, devlet kendisini dine uydurmaktadır.Üstelik bu inanç özgürlüğü adı altında dayatılmaktadır. Laik hukuk, laik devlet ve inanç özgürlüğü ile bağdaşmayan bu durum, Anayasa’nın 2nci maddesine aykırılığın yanında, açıkça bir karşı devrim niteliğindedir.
2. Yine Anayasa`nın Kanun önünde Eşitliği düzenleyen 10. Maddesine göre “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.”
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.
Bu genelge ile yapılan uygulama ayrımcılık içermekte olup, eşitliğe de açıkça aykırıdır. Sadece belirli bir din yönünden, devlet organlarının işlemleri biçimlendirilmektedir. İnanç özgürlüğü adı altında, laik hukuktan kopuş ve siyasal İslam’ın kuşatılmışlığı ortaya çıkmaktadır.
3. Cuma namazı izni adı altında yaratılacak psikolojik baskı ile Sünni İslam dışındaki her mezhep ve dine ait insanlarla, ateistler ve milyonlarca laik memur da ezilecektir. Bunlar; terfi ve tayin baskısı ile cumaya gidecekler; böylece memurlar zorla gerici/terörist siyasal İslam’ın bir elemanı haline getirilecektir. Kamuda “kanun önünde eşitlik” yok edilecektir.
Bu düzenleme ile (Cuma namazını izne bağlamak), izin isteyen ve istemeyenlerin, ‘Cuma namazı kılanlar ve kılmayanlar’ın kolayca fişlenebileceği bir ortam yaratmaktadır.
Genelgeyi bu yönüyle Anayasa’nın kişi özgürlüğü ve güvenliğini güvence altına alan 19. maddesiyle bağdaştırmak olanaksızdır.
4. Genelge ile öğle tatili saati Cuma namazına göre ayarlanmamakta; isteyen memura o saatlerde izin verilmesi öngörülmektedir.
Belirtmek gerekir ki, kamu görevlisine izin verme yetkisi hiçbir yasada doğrudan Başbakan’a verilmemiştir. Genelge bu yönden hukuksal sakatlık içermektedir.. 657 sayılı yasaya göre izinler “merkezlerde atamaya yetkili amirler, illerde valiler, ilçelerde kaymakamlar ve yurt dışında, diplomatik misyon şefleri tarafından, birim amirinin muvafakatiyle” verilir.Başbakanın doğrudan izinlere müdahalesi ilgili yasaya aykırılık oluşturmaktadır
Genelgede verilecek izin açıkça dini gereğe dayandırılmaktadır. Hiç kuşkusuz bir normun, bir yazılı kuralın, bu kural “velev ki” genelge ile düzenlenmiş olsun, dini gereklere dayandırılması Anayasa’nın çeşitli düzenlemelerinde tanımlanan laiklik ilkesine açıkça aykırıdır.
Çünkü Anayasa’nın 24. maddesinde, “Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzeninin kısmen de olsa, din kurallarına dayandırılması” yasaklanmıştır. Ve yine aynı maddede bir başka önemli kural daha getirilmiş ve “dinin, din duygularının ya da dince kutsal sayılan değerlerin siyasi çıkar sağlamak amacıyla kullanılması” da yasaklanmıştır. Anayasanın değişik kısımlarında tanımlan laiklik ilkesi gereği, kamusal ve toplumsal alandaki hiçbir düzenleme, dini kurallara dayandırılamaz. Bu bağlamda laiklik ilkesi, Cuma namazı nedeniyle özel izin verilmesine de engeldir.
T.C. Anayasasının Din ve Vicdan Hürriyetini düzenleyen 24. Maddesi bu özgürlüklerin kullanılmasını “14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak” koşuluna bağlamıştır.
14. maddede ise, “Anayasada yer alan tüm hak ve özgürlüklerin kullanılması, demokratik ve lâik Cumhuriyet ilkesini zedelememe” koşuluna bağlanmıştır. Demek ki, ibadet özgürlüğünün önünde Cumhuriyet’in laiklik ilkesi sınırlaması vardır. Öyleyse, Cuma namazı izninin gerekçesi inanç özgürlüğü olamayacağı gibi ibadet özgürlüğü de olamaz.
5. Cuma namazı izni bir başka yönden de anayasaya aykırıdır. Anayasa’nın yine aynı maddesinde,( Din ve Vicdan Hürriyetini düzenleyen 24. Maddesi) “hiç kimsenin, ibadete, dinî ayin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamayacağı” yazılıdır.
Böylesine bir düzenleme, hem Cuma namazına gitmek için izin isteyenler, hem de istemeyenler yönünden “dini inancını açıklamaya zorlama” anlamındadır. Hatta namaza gitmeyecekler yönünden, yukarıda da vurgulandığı gibi, aynı zamanda “fişlenme” korkusuyla “ibadete katılma zorlaması” anlamına da gelmektedir. Ve tüm bu zorlamalar Anayasa’nın belirtilen kurallarıyla bağdaşmamaktadır.
İsteyenin yararlanacağı ifadesi kullanılması, yararlanan ve yararlanmayanın özel durumlarını da ortaya çıkaran ve ortaya koyan yönüyle, fiilen herkesin bu kapsamda ve yararlanma yolunda irade ortaya koymasına yol açacaktır.
6. Türkiye’nin en doğu ve batısı arasında 75 dk. Zaman farkı vardır. Namaz saatlerinin değişkenlik göstermesi karşısında, artık çalışma saatleri konusunda ülkenin her yerinde farklı uygulama söz konusu olacaktır. Çalışma saatleri konusundaki genel olarak ulusal birlik ortadan kalkacaktır. Bu durum, 1925 tarih ve 697 sayılı Yasa’ya çok açıkça aykırıdır. Çalışma saatleri, Cuma günü için ezani saat sistemine göre biçimlenmektedir. Ezani saat sisteminin terkedilmesi ve modern saat sistemine geçilmesi 1909 yılında Osmanlı Mebusan Meclisinde tartışılmış ve kabul edilmemiş, Cumhuriyet döneminde 697 sayılı Yasa ile söz konusu olmuştur.
Şimdi bu sistem çalışma saatleri üzerinden ve Cuma günü ile başlanılarak delinmektedir. Yapılan işlem, çalışma saatleri uygulamasında, alafranga/modern saat sisteminden kopuşun başlangıcıdır.
Diğer yandan söz konusu genelge ile Eğitim kurumlarında Eğitim sürerken, ders ve eğitime ara verilerek, dini ibadet öne çekilmekte, eğitim sistemi de felç edilmekte, bu yolla ortada kalan öğrenciler veya diğer kişiler için de, eğitim yerine ibadet geçirilerek, bu durumun yönlendirici bir boyut yaratmasına yol açılmaktadır.
7. Türk Ceza Kanunu’nu açısından
a. Türk Ceza Kanununun “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi”ni düzenleyen 3. Maddesi 2. fıkrası
MADDE 3. – (2) Ceza Kanununun uygulamasında kişiler arasın-da ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, siyasal veya diğer fikir yahut düşünceleri, felsefi inanç, millî veya sosyal köken, doğum, ekonomik ve diğer toplumsal konumları yönünden ayrım yapılamaz ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınamaz.
Ayırımcılık
b. MADDE 122. – (1) Kişiler arasında dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım yaparak;
a) Bir taşınır veya taşınmaz malın satılmasını, devrini veya bir hizmetin icrasını veya hizmetten yararlanılmasını engelleyen veya kişinin işe alınmasını veya alınmamasını yukarıda sayılan hâllerden birine bağlayan, (Yahudi’ye mal satmam, ihale vermem diyemezsin)
b) Besin maddelerini vermeyen veya kamuya arz edilmiş bir hizmeti yapmayı reddeden,
c) Kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını engelleyen,
Kimse hakkında altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası verilir.
Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama
c. MADDE 216. – (1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet ve-ya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması hâlinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
d. 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu 219 maddesi “Görev sırasında din hizmetlerini kötüye kullanma” gereğince “suça” konu oluşturmaktadır.
Geçmişte;
a) 1975 yılında Bayındırlık Bakanlığı Karayolları Genel Müdürlüğü 8.8.1975 günlü, 461-28/22151 sayılı genelge ile “Cuma günlerine ilişkin çalışma saatleri namaz saatine göre” düzenlemiş,
b) 13.01.1997 günlü, 97/9022 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile “ramazan ayı boyunca geçerli olmak üzere çalışma saatleri iftar saatlerine göre yeniden düzenlenmiş”
Ancak her iki düzenlemenin de (hukuki deliller 2-3) Danıştay ilgili dairelerince tarafından Yürütmesi durdurulmuş ve iptal edilmiştir.
HUKUKİ NEDENLER:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ 2, 10.14.19 ve 24 ve maddeleri – 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu 3-122- 216-219. Maddeleri
HUKUKİ DELİLLER :
1-8 Ocak 2016 Tarihli ve 29587 Sayılı Resmî Gazete de yayımlanan Cuma İzni ile İlgili 2016/1 Sayılı Başbakanlık Genelgesi
2- Danıştay. 8.Dairesi; 02.03.1976 günlü, E.1975/1993, K.1976/642 sayılı karar
3- Danıştay.12.Daire; 28.01.1997 günlü, E.1997/151 sayılı karar
SONUÇ VE İSTEM :
Yukarıda sunulan ve açıklanan, ayrıca mahkemenizce re’ sen araştırılacak konular da dikkate alınarak;
1- 08Ocak 2016 Tarihli ve 29587 Sayılı Resmî Gazete de yayımlanan Cuma İzni ile İlgili 2016/1 Sayılı Başbakanlık Genelgesi’nin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 2, 10,14,19 ve 24 ve maddelerine aykırılık – 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu 3-122- 216-219. Maddeleri gereğince “suça konu” oluşturması nedeniyle, kamusal alanda yaratacağı sakıncaları nedeniyle öncelik ve ivedilikle YÜRÜTMESİNİN DURDURULMASINA, Mahkemenizce yapılacak yargılama sonunda söz konusu genelgenin İPTALİNE karar verilmesini,
2- İşlemin 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası’nın 106. maddesi kapsamında kalması nedeniyle, konunun Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na da iletilmesinin sağlanmasını ARZ VE TALEP EDERİM.
EK: 1 Başbakanlık Genelgesi
2- Nüfus Cüzdanı Örneği
Mahmut ÖZYÜREK
Bir yanıt yazın