Rusya’nın AİHM Kararlarının Tanımamasının Anlamı
Sovyetler Birliği’nden sonra 1990’lar boyunca dağılma sendromu yaşarken kendini batının kucağında bulan Rusya’da, Putin’le birlikte batıdan kopuş sürecinde bir adım daha atıldı. Uluslararası mahkemelerce alınan kararların Rusya açısından hüküm ifade etmesi için Rusya Anayasa Mahkemesi’ne başvurulabilecek. Böylece Rus Anayasa Mahkemesi’nin onaylamadığı örneğin bir AİHM (Avrupa İnsan hakları Mahkemesi) kararı Rusya açısından bağlayıcı olmayacak.
Duma’da 4 Aralık’ta sadece üç milletvekilinin red oyu verdiği tasarı 15 Aralık’ta Putin tarafından onaylandı. Böylece Rusya’nın Avrupa, dolayısıyla batı hukuk ve siyasetinden uzaklaşmasında önemli bir aşama daha yaşanmış oldu. İç yargı yollarının tüketilmesi sürecinde mesela Türkiye’de Anayasa Mahkemesi son müracaat yeridir. Anayasa Mahkemesi kararı davacıyı tatmin etmezse AİHM’ye başvurulur. AİHM kararı nihai olup kesindir. Rusya’da kabul edilen yasaya göre ise iç yargı yollarının tüketilmesinden sonra AİHM’ye başvurulur. Sözkonusu yasaya kadar AİHM kararı kesin olduğu halde bundan sonra Anayasa Mahkemesi son sözü söyleyecektir. Halbuki Rusya’nın da taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) esaslarına göre çalışan AİHM, sözkonusu sözleşmenin 46. Maddesine göre taraf devletler açısından son yargı merciidir. Putin’in imzaladığı yasa ile Rusya, aslında AİHS’nden çekilme yoluna girmiştir. Gelen haberlere göre AİHM, önündeki başvuruları değerlendirmeden önce Rusya’dan bu konuda net cevap isteyecektir. Yani verilecek karar Rusya açısından nihai olmayacaksa davalara bakılmayacaktır. Buna göre AİHM, yürürlüğe giren yasanın lafzından ziyade sözleşmenin uygulanması konusunda Rusya’daki uygulamayı, bu çerçevede doğrudan beyanı esas alacaktır.
AİHM’nin yetkisini tanımış ülkeler içerisinde mahkemeye en fazla başvuru Rusya’dan olup, en az bir maddenin ihlali yüzünden en fazla sayıda tazminat ödemeye mahkûm olan ülke de yine Rusya’dır. 2014 yılında Rusya hakkında 129 dava hakkında hüküm verilmiş ve bunların 125’inde Rusya mahkûm edilmiştir. Bu rakamlar Türkiye için 101-94, Almanya için 13-3, Fransa için 22-17 ve örneğin eski Doğu Bloku ülkesi Macaristan için 50-49’dur. Nüfus oranı açısından bakıldığında Rusya’nın durumu en kötü olmamakla birlikte bu konudaki istatistiki tabloda aşağılarda yer almaktadır. Bu bakımdan Türkiye’nin durumu da iç açıcı değildir. Özellikle Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru sonrasında iyileşme beklenmektedir. Yılların AB üyesi, 11 milyonluk Yunanistan’da bu rakamların 54-50 olup bunlar, Rusya’nın nüfusuna oranladığımızda Yunanistan için 1677 karar ve 1625 en az bir ihlalden mahkumiyet anlamına gelmektedir. Bu durum Rusya’da adaletin Yunanistan’dan çok daha iyi olduğundan çok aynı zamanda iç hukuktan kaynaklanan zorluklar sebebiyle Rus halkının bir bakıma AİHM yolunda yeterli imkân veya dinamizmi edinmemiş olması anlamına gelmektedir.
Ağustos 2014’de “Rusya Köşeye Sıkışıyor mu” başlıklı yazımızda, Hodorkosvski davasındaki tazminatın sonuçlarını tartıştık. Lahey Tahkim Mahkemesi Rusya’yı Hodorrkosvki’ye 50 milyar dolar, AİHM ise yaklaşık 1.8 milyar dolar ödemeye mahkum etmişti. Putin’in imzaladığı son kararname, o günkü endişelerimizin yersiz olmadığını göstermiştir. Fakat her halükarda Rusya’nın AİHM kararı gereği tazminatı ödeyebileceğini, dolayısıyla AİHS ile kurulan düzenden ayrılmayı göze almayacağı öngörüsünde bulunmuştuk. O günkü şartlarda Kırım’ın ilhakı ve Ukrayna ile ilgili gelişmeler sıcaklığını korumaktaydı. Bugün ise gerek petrol fiyatlarında yaşanan düşüşün sarstığı Rus ekonomisi ve gerekse Suriye’deki gelişmelerle yaşanan kutuplaşma sonucu Rusya, Soğuk Savaş sonrası bir dereceye kadar entegrasyona girdiği Avrupa’nın siyasi atmosferinden olduğu gibi hukuk düzeninden de uzaklaşma iradesini ortaya koymuştur.
Bu irade Putin’in kişiliğinde şekillendiği halde sorunun Rus toplumu açısından derin boyutları bulunmaktadır. Yaşlanan ve azalan nüfusu ile geliri hızla eriyen, ekonomik sorunları her geçen gün derinleşen, diğer taraftan Sovyetler Birliği ve Çarlık döneminin süper gücü rüyalarını unutamayan toplum, KGB liderliğinden devlet başkanlığına gelmiş olan Putin’i velinimet olarak görmüştü. Buna karşın, Sovyetler Birliği’nin dağıldığı yıl dünyaya gelen çocuklar bugün 25 yaşına girmektedir. Ve bu nesil, devlet başkanı yanında diğer liderleri ve dünyadaki gelişmeleri sosyal medyadan takip edebilmektedir. Yani KGB’nin istediği gibi dezenfomasyon uygulayabileceği bir toplumsal hedef bulunmamaktadır. Putin’in batı ile ekonomik, toplumsal ve hukuksal zıtlaşmasının anlamını bu nesil zamanla daha derinden yaşayarak anlayacaktır. Şüphesiz Kremlin için aktörlerin tavrı yanında muhtemel savrulmalara karşı toplumun tepkisi de önemli olacaktır. Batı tarzı tüketim ve eğlence kültürüne tam alışmışken, hatta böyle bir hayatın içinde kendini bulmuşken ekonomik ve siyasal gerçeklerin sunacağı ideolojik fedakârlık talebi baskısının nasıl bir sonuç vereceği merak konusudur. Bu çerçevede 2014’de öngördüğümüz endişeler aynen sürmektedir:
“Avrupa’nın siyasi dengesine bir yerden müdahale eden mahkeme kararları ister istemez hukukun prestijini de tartışma gündemine taşımıştır. Bu şartlar altında Uluslararası toplumun doğasındaki güç, tarafları uzlaşmaya zorlayarak hukukun da belirlenmesi yoluna gidilecektir. Lahey Tahkim Mahkemesi’nin bu kararı yüzünden Uluslararası Hukuka yeni yorum ile yeni sınırlar çizilecektir. Bu sınırların çizilememesi durumunda, Rusya’nın daha fazla sıkıştırılması ile alt yapısı çoktan hazırlanmış ‘Büyük Savaş’ın yeni cepheleri beklenmelidir.” Bugün için AİHM için ortaya çıkabilecek “Rus çatlağının” Rusya ile sınırlı kalmayacağı endişemizi ekleyelim.
Öncevatan
alaeddinyalcinkaya@gmail.com
Bir yanıt yazın