Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, aralarında et ve süt ürünü, bal, zeytinyağı, alkollü içecek ve tahinin bulunduğu taklit ve tağşiş yapılan 171 parti ürün ile içeriğinde ilaç etken maddesi tespit edilen takviye edici gıda, çikolata ve kahve gibi 40 parti ürünü internet sitesinden açıkladı…
Adam yoğurda jelatin katmış… Nişasta katmış… At, eşek etlerini “Dana eti” diye yediriyor… Sucuklara sadakat, kanatlı hayvan derisi, taşlık, tükürük bezi – baş eti, piliçlere kimyasal katkı maddeleri katmış…
Üstelik içlerinde her zaman alışveriş yaptığımız, çok ünlü kuruluşlar da var…
Şaşırdık. Korkuyoruz.
Korka korka yiyoruz. Korka korka içiyoruz.
Korka korka yaşıyoruz.
Ne yiyeceğimizi, ne içeceğimizi bilemiyoruz. Şaşırdık…
Elimizi neye atsak ya GDO’lu (Genetiği değiştirilmiş organizma), ya hormonlu, ya da ilaçlı…
Bu bela özellikle yoksulların başında.
Çünkü yoksul kesim, açlık sınırının altında yaşayan kesim, mutlaka “en ucuz” olanını almak zorunda…
Yaşayabilmek için… Geçinebilmek için…
Çünkü yoksul kesim 25 liralık ürün dururken10 liralık kaşar peynirinden almak zorunda…
1000 -1200 TL maaşı olan çoluklu çocuklu bir baba, hem kira ödeyecek, hem çocuğunu okutacak, hem odun kömür alacak, hem ekmek alacak…
Sonra da insanca yaşayacak!..
Peki, 10 liralık kaşar olur mu?
Olur, olur… Niye olmasın? Hem de bal gibi olur…
Gıda eşkıyaları için çok kolay bir iş bu.
Alırsın küflenmiş, bozulmuş peyniri. İçerisine bir miktar bitkisel yağ ve kazeinat katarsın. Teknolojinin de yardımı ile eritirsin, al sana10 liralık peynir. Al sana 10 liralık kanserojen peynir.
Oysa Erzurum Atatürk Üniversitesi Gıda Bölümü Başkanı Profesör Dr. Mükerrem Kaya’nın açıklamasına göre, en düşük peynir ancak 15 liralık süt kullanılarak yapılabilmektedir.
Ve yine en düşük fiyatlı peynir bu nedenle en aşağı 15 TL civarında satılmak zorundadır.
Günümüzde gıda ve sağlık katillerinin, gıda ve sağlık teröristlerinin el atmadığı hiçbir ürün kalmamıştır artık.
Tükettiğimiz gıda maddelerinin büyük bir çoğunluğu GDO’ludur, hormonludur, katkı maddelidir…
Salam, sucuk, sosis, fındık-fıstık ezmesi, çikolatalı ürünler, hazır çorbalar, mısırdan elde edilen katkı maddeleri, kola ve meyve suları, mısır yağı, süt tozu…
Bu listeyi daha da artırabilirsiniz…
İlgili bakanlıklar gıda vurgununu, gıda ve sağlık katillerinin yaptıklarını sadece seyretmektedirler.
Önlem almamaktadırlar. Oysa insan hayatı ile oynayan, servetini insan hayatının yıkımı üzerine kuran bu katillere en ağır cezalar uygulanmalıdır…
Önlem almayı bir yana bırakalım, Greenpeace’in, belirttiğine göre, ülkemizde şu ana kadar, 3’ü soya, 13’ü mısır olmak üzere toplam 16 GDO ürününe izin verilmiştir.
GDO’lu beslenen hayvanlardan elde edilen süt, peynir, yumurta, et gibi besin maddeleri, ne yazık ki doğrudan soframıza gelmekte… Üstelik etimizin, sütümüzün, yumurtalarımızın etiketlerinde, hayvanların GDO’lu yemlerle beslenmiş olduğuna dair, hiçbir uyarı da yoktur.
Yediğimiz tavuklar tavuk değil, koyunlar koyun değil, inekler inek değildir…
“Sağlıklı” diye durmadan tavuk tüketiyoruz. Ama tükettikçe sağlığımızdan oluyoruz.
Kanserler artıyor.
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji Enstitüsü Öğretim üyesi DR. Yavuz Dizdar:
“Daha yumurtadan çıkar çıkmaz, civcive antibiyotik veriliyor. Kemikleri gelişmesin, et yapsın diye. Tavuklar tarladaki patatesler gibi, hiç kıpırdamadan yetiştiriliyor. Bıraksanız bile kıpırdayamıyorlar. Elinize aldığınızda kemikleri kırılıyor. Sonra, görüyoruz, her gün bir kadın meme kanserine yakalanıyor…”
Şimdi bunu yapanlara soruyorum:
“Bu zavallı civcivlere, tavuklara bu işkenceyi nasıl reva görüyorsunuz?”
Üç kuruş daha fazla kazanmak için bu kadar insanın hastalanmasına yol açmak, sağlığı ile oynamak, gencecik kızların meme kanserine yakalanmasına neden olmak, bütün bu açgözlülüğe değiyor mu sizce?
İnsanlık mıdır bu sizin yaptığınız?
Hiç utanma, sıkılma yok mudur sizde?
Daha kısa ve öz sorayım:
SİZ İNSAN MISINIZ?
Başınızı yastığa koyduğunuzda rahat uyuyabiliyor musunuz?
Sakat bıraktığınız, sizin yüzünüzden kansere yakalanan insanların bakışları, çektiği çileler, gözlerindeki nefret ışıkları karşısında kazandığınız o paraları çoluğunuza, çocuğunuza yedirebiliyor musunuz?
Mutlu musunuz?
Zenginliğinizle, servetinizle övünüyor musunuz?
Ama…
Dünya sizin olsa ne yazar, insanlığın, insanların geleceği, sağlığı ile oynadıktan sonra?
Yazlıklar, kışlıklar, arabalar, fabrikalarınız insan olmanızı, adam olmanızı sağlar mı?
Yine kısa ve öz sorayım:
Kefenin cebi var mı?
Kefenin…
Bir yanıt yazın