NECDET BULUZ
Suudi Arabistan’da Şii Ayetullah Şeyh Nimr’in kafası kesilerek idam edilmesi üzerine başlayan Suudi-İran gerginliğinin daha da tırmanacağı görülüyor. Çünkü, Suudi Arabistan İslam aleminin Sünni kesiminin lideri olarak kendisini görürken, İran da Şii kesiminin liderliğini elinde bulunduruyor.
Önce şu gerçeği görelim:
Suudi Arabistan, Şii tehdidinin kendilerine ulaşmaması için yıllardır mücadele veriyor. Bunun için de çok büyük paralar harcanıyor. İran, kendisine yakın gruplarca da Suudiler için en büyük tehlike olarak görülüyor.
Bahreyn’de yönetim Sünni olmasına karşın, bu körfez ülkesinin yarısından fazlasını Şiirler oluşturuyor ve İran’ın etkinde bulunuyor. İran, zaman zaman Bahreyn’i de kaşıyarak Suudileri tehdit ediyor.
Suudiler, Şii tehlikesinin kendilerine ulaşmaması ve kendi topraklarında yaşayan Şii grupların ayaklanmaması için bugüne kadar görülmemiş önlemleri alıyor. Zaten idam edilen Şii Ayetullah Nimr’in de Suudi Arabistan’daki Şiileri ayaklandırma konuşmalarını yaptığı için mahkûm edildiğini, daha sonra da Kral Selman bin Abdülaziz’in talimatı ile idam edildiğini biliyoruz.
Bu arada şunu da ekleyelim:
Ülkeyi yöneten Kral Selman bin Abdülaziz, oğlu Prens Muhammed bin Selman’ın tahtını sallayabileceği endişesi içinde olduğu da söyleniyor. Prens Selman Yemen’deki Şii’lere karşı operasyonları yönetiyor. Kral’ın idam kararını vererek oğluna karşı bir güç gösterisi içinde olabileceğine de dikkat çekiliyor.
Görebildiğimiz kadarı ile kraliyet ailesi içinde de bir sıkıntı var.
Suriye’de Esad rejiminin devrilmesi için Suudi Arabistan bütün ağırlığını koymasına karşın, Esad’ın ayakta kalmasının nedenlerinden birisi olarak da İran’ı ve onun desteğindeki Hizbullah’ı gösteriyor. Şii Esad’ın ayakta kalması da Suudilerin yenilgisi anlamına geliyor.
Bütün bunların yanında Yemen’deki Şii gruplara karşı Suudi Arabistan’ın aylardır bombardımanlarla saldırması ve bu grupların da İran tarafından desteklenmesi bölgedeki güç dengelerini bozuyor.
Suudiler için şimdi en büyük tehlikenin nedenine gelelim:
Bilindiği gibi İran, yoğun bir ambargo altındaydı ve bu nedenle de ekonomik sıkıntı çekiyordu. İran üzerinden ambargonun kaldırılması ile hem petrol, hem de doğalgaz alanında dünya piyasalarında boy gösterecek, ekonomik açıdan güçlenecek, bölgede ve Şii grupların destelenmesinde öne çıkabilecek konuma gelecekti.
Bu gelişmeler Suudileri iyiden iyiye rahatsız etmeye başladı. Bu nedenle de İran’ın mutlak biçimde önünün kesilmesi gerekiyordu ve bu adım da iki yol izlenerek atılmış oldu.
Birinci yol, Suudi Arabistan’ın dünya petrol fiyatlarını artırmayarak İran’ı zayıflatmak, ikincisi de Şii Ayetullah Şeyh Nimr’i idam ederek güç gösterisinde bulunmaktı. Şu anda bunun ikisi de gerçekleştirildi. Sırada hangi planlar var, ilerleyen zaman içinde bunları da birlikte görmüş olacağız. Ortaya çıkan bu gerginliğin bugünkü hali ile kalmayacağı da açık biçimde görülüyor.
Suudilerin petrol fiyatlarındaki izlediği yol ile aynı zamanda Rusya’yı da hedefe oturttuğunu görmekteyiz. 2014 yılında bir varil petrol 100 dolarken, bugün aynı petrolün fiyatı 40 dolara indirilmiş, bu fiyat indirimi ile hem Rusya, hem İran ekonomileri hedef alınmıştı.
Burada özellikle vurgulamak istediğimiz bir konu da şu:
Suudi Arabistan’ın daha önce petrol fiyatlarını yükseltmemesi, Amerika’nın ve Batı’nın baskıları ile gerçekleşti. Çünkü Rusya’ya karşı uygulanan ambargonun etkili olması için petrol üreticisi olan Rusya’nın ekonomik açıdan daha da dar boğaza girmesi hedefleniyordu. Şimdi, torbaya İran da girmiş oluyor.
Şu anda Ortadoğu’da beklenmedik büyük bir kriz daha yaşanmaya başladı. Bu krizin tırmanması halinde Ortadoğu tam bir savaş alanına dönebilir. Savaşa katılmayan İslam ülkesi de kalmayacak gibi gözüküyor. Batı ise bu kargaşaya ve savaşa sadece seyirci kalacak.
Suudi-İran arasındaki bu krizde Türkiye kendisini nerede bulacak, buna da bir göz atalım:
Aslına bakılacak olursa Türkiye, bölgede en büyük sıkıntı çeken ülke olarak görülüyor. Gerek iç, gerekse dışta büyük sorunlar yaşıyoruz. Suudi-İran krizinde tarafsız hareket ederek bu gerginliğin dışında kalmanın daha önemli olduğunu düşünüyoruz.
Gelecekte eğer Suudi-İran gerginliği bir mezhep çatışmasına doğru tırmanırsa bu ateş Türkiye’yi de sarabilir. Görebildiğimiz kadarı ile Ortadoğu’da bir mezhep çatışmasının fitili ateşlenmiştir. Geçenlerde konu ile ilgili yazdığımız bir yazıda da karanlık ellerin bu mezhep çatışmasını körüklemek için düğmeye basmış olabileceği ihtimalleri üzerinde durmuştuk. Bugün de aynı görüşte olduğumuzu belirtelim.
Türkiye bu gerginlikten kendisini mutlak kurtarmak ve tarafsız olarak kalmak durumundadır.
necdetbuluz@gmail.com
www.facebook.com/necdet.buluz
Bir yanıt yazın