NECDET BULUZ
Son günlerde kafalardaki soru şu:
“Güneydoğu’da günlerdir güvenlik güçleri ile çatışan terör örgütü PKK’nın elindeki bu silahlar ve patlayıcılar nereden geliyor?”
Amerika’ya, Batı’ya, Rusya’ya bakıyoruz, açıklamalarını dinliyoruz. Diyorlar ki “Biz PKK’ya yardım etmiyoruz, destek vermiyoruz.”
Bu açıklamalar ne kadar ciddi, inandırıcı ve samimi bunu bilemiyoruz.
Ancak, Suriye’de PKK’nın uzantısı PYD’nin Amerika, Rusya ve Batı tarafından “Müttefikimiz” denildiğini ve bunda ısrar edildiğini biliyoruz. Nitekim adı geçen ülkeler “IŞİD ile karadan mücadele ediyorlar” dedikleri PYD’ ye tahminlerin üzerinde yardım ediyorlar, silah veriyorlar.
Gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan, gerekse Başbakan Davutoğlu PYD konusunda yıllardır ne diyor:
“PKK bizim için neyse, PYD’de de aynıdır. PKK terör örgütüdür, bölücüdür. PYD’yi de bundan ayrı tutmuyoruz.”
İşte işin can alıcı noktası da burasıdır.
Geçmişte Amerika ile Türkiye arasında PYD konusunda soğuk rüzgarlar da esmişti. Türkiye’nin bütün itirazlarına ve tepkilerine karşı Amerika’nın PYD güçlerine silah yardımı yapmayı sürdürmesi ve “Bizim kara güçlerimizin yerini dolduruyorlar ve kahramanca savaşıyorlar” demesi de önemsenmelidir.
Dış güçler belki bugün için PKK’ya doğrudan destek vermiyor, silah vermiyorlar ama PYD’yi destekleyerek dolaylı olarak PKK’ya yardımda bulunuyorlar. PYD’nin elindeki silahlar ve patlayıcılar bugün dikkat edilecek olursa PKK’nın da elinde bulunuyor.
Kuzey Suriye’de IŞİD’a karşı savaşan PYD güçleri arasında 2 binin üzerinde eğitilmiş PKK’lı da bulunuyor. Yine bunların arasında eğitilmiş, silahlandırılmış Kuzey Irak’taki peşmergeler de yer alıyor. Bu silahlı gruplar sürekli yer değiştirebiliyor. Bu gruplar arasında Türkiye’ye de geçiş yapanların bulunduğunu istihbarat birimleri tespit ediyor. Suriye’den de yoğun biçimde silah, patlayıcı ve mühimmatın Türkiye’ye getirildiğine dikkat çekiliyor.
Peşmergebaşı Barzani’nin de PKK konusunda ikili oynadığını, dış güçlerin maşası olduğunu da bir kez daha anımsatalım. Barzani, çıkarları gereği her telde oynayabilmekte, Türkiye’ye dost görünüp en büyük ihaneti yapmaktan kaçınmamaktadır.
Rusya ile uçak krizinden sonra PKK’nın siyasi uzantısı HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş Rusya’ya gitmiş, burada Dışişleri Bakanı Lavrov ile de görüşmüştü. Rusya’nın HDP’ ye ve dolayısı ile PKK’ya destek söz verdiğine dair haberler de çıkmıştı. Rusya Dışişleri Bakanı’nın açıklaması şu şekilde olmuştu:
“Türk halkı ile dostluğumuzun yıllar süren geçmişi var. IŞİD tehdidine karşı karada savaşan Iraklı ve Suriyeli Kürtlerin olduğunu çok iyi biliyoruz. Onlar, Irak ve Suriye orduları ile beraber evleri için, topraklarında yaşama hakları için mücadele veriyorlar. Tabii ki, bu onların vazgeçilmez haklarıdır. Nasıl Hıristiyanların, Yezidilerin, diğer azınlıkların topraklarında kalma, atalarının topraklarında yaşama hakkı varsa, onların da hakları var. Rusya, Suriye yönetiminin isteği üzerine Suriye’de gerçekleştirdiği terörle mücadele operasyonunda, terör ile karada, sahada mücadele edenleri desteklemeye hazırdır.”
Esad yönetimine desteğiyle bilinen Rusya, rejimle işbirliği yapan PYD’yi doğal müttefik olarak görüyor. Moskova-PYD ilişkileri, örgütün önde gelen isimlerinin son aylarda Moskova’ya yaptıkları ziyaretler ve Türk hava sahasını ihlal etmesi üzerine bir Rus savaş uçağının düşürülmesinin ardından hız kazanmıştı.
Bunun anlamı açıktır. Rusya, Suriye’deki PYD güçlerine destek verdiğini ve vermeye devam edeceğini de böylece açıklamış oluyor. Artık lafı dolandırmanın anlamı yok. Dış güçler görüldüğü gibi PYD üzerinden PKK’ya yardım ve destekte bulunuyorlar. Çünkü bugün terör örgütünün elindeki silahların çoğunun da Suriye’den PYD’ ye verilen silahlardan oluştuğu da görülüyor.
Özetle PYD, dış güçlerce “müttefik” olarak görüldükçe, silah ve mühimmatla desteklendikçe bu iş bitmez.
Biz, bütün bu gelişmeleri alt alta koyduğumuzda, dış güçlerin Türkiye’ye düşmanca bir tutum içinde olduklarını görüyoruz. Samimi ve dürüst hareket etmiyorlar. Altımızı oymak, içimizi karıştırmak, Türkiye’yi terör örgütleri ile Suriye’ye dönüştürmenin hesaplarını yapıyorlar. Dikkatli olmak, uyanık olmak, birlik ve bütünlüğümüz konusunda çözülmememiz gerektiğini bir kez daha anımsatalım.
Etrafımız kuşatıldı, dostumuz kalmadı. Hiç kuşkusuz bütün bunlarda izlediğimiz yanlış dış politikaların ve atılmış olan adımların da olduğunun biliyoruz. Ancak, bugün bunların gündemde tutulması, hesap sorulması günü değildir. Bugün, her şeye rağmen birlik ve bütünlük olma günüdür.
Belki de tahmin edilemeyecek derecede çok zor bir döneme girdik ve çok sıkıntılı bir çıkmazdayız. Bütün bunları kenetlenerek, milletçe aşabilecek güçte olduğumuzu da unutmamalıyız.
necdetbuluz@gmail.com
www.facebook.com/necdet.buluz
Bir yanıt yazın