NECDET BULUZ
HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, daha önce yaptığı açıklamalarda demokratik siyaset yapacaklarını, Türkiye’nin partisi olacaklarını ve herkesi, her kesimi kucaklayacaklarını söylemişti. Demirtaş’ın açıklamaları umut da olmuştu. HDP’nin oy artırımında bu konuşmaların payının olduğunu biliyoruz.
Demirtaş, daha sonra tüm köprüleri attı. Terör örgütü PKK ile aralarına beklenen mesafeyi koyamadı. Daha sonra da doğrudan PKK’yı sahiplendi, arka çıktı. Kısacası şiddeti seçmiş oldu. Hem kendisine sempati duyanları, hem de oy vererek Meclis’e taşıyanları hayal kırıklığına uğrattı.
HDP’liler, Diyarbakır’da toplanan Demokratik Toplum Kongresi’nin olağanüstü Genel Kurul’unun ardından yayımlanan sonuç Bildirgesi’nden “demokratik özerk bölgeler” oluşturulması istendi. Bildirgede “Halk meclislerinin ilan ettiği öz yönetim ilanlarını, halkımızın her alanda yürüttüğü haklı ve meşru direnişi sahipleniyoruz” denildi.
Asıl söylemek istediğimiz, Demirtaş’ın kongre sonrası açıklamalarıdır. Demirtaş “Bu direniş zaferle sonuçlanacak. Kürtler artık kendi coğrafyasında siyasi irade olacak. Gelecek yüzyılda bir Kürdistan gerçeği olacak“diyor. Kazılan hendekleri direniş olarak yorumluyor. Kentlerin yaşanmaz hale getirilerek atılan adımları özyönetim olarak değerlendiriyor. Özetle şiddeti savunuyor.
Burada duralım:
Eğer siz demokratik siyaseti yapmak istiyorsanız ve bunu savunuyorsanız, kalkıp şiddeti savunamazsınız. Kendi kendinizle ters düşersiniz. Bunun adı sorumsuzluktur.
Hâlbuki halkın oyları ile seçilmiş, Meclis’e gelmiş milletvekillerinin taşıdıkları sorumluluklar vardır. Ettikleri yeminlerin arkasında durmaları gerekir. Demirtaş’ın söylediklerini buraya almak istemiyoruz, hemen herkes bunları biliyor. O nedenle bu açıklamaları son derece sorumsuzca söylenmiş sözler olarak değerlendirmek istediğimizin altını çiziyoruz.
Ortada sorunlar vardır ve bu sorunların çözüm yolu demokrasidir, Meclis’tir. Eğer sorumluluklardan kaçar, demokratik yolları tıkarsak, bu sorunları nasıl çözeriz? Herkesin ağzından çıkan her cümleye, her kelimeye özen göstermesi gerekmiyor mu?
Biz HDP’nin sorunların çözümü için demokratik yolları seçmesini beklerdik. Demirtaş’ın daha önceki açıklamalarına bakacak olursak bunu izlerini de görürüz. Ancak, HDP’liler döndüler dolaştılar sonra demokrasiyi değil, Kandil’in şiddet sarmalına sarıldılar. Tamamen yanlış bir yola döndüler.
HDP’nin toplantısından çıkan kararlara ve Demirtaş’ın açıklamalarına 3 siyasi partiden gelen tepkiler hiç kuşkusuz önemlidir. Birlik ve bütünlüğümüzü tehdit eden, açıktan bölünme isteyenlere karşı tek yumruk haline gelebileceğimizin ortaya konulmuş olması ihanet projelerine prim verilmeyeceğini de göstermiştir.
HDP’nin dış güçlerden destek alıp almadığı da hiç kuşkusuz sorgulanmalıdır.
Suriye’de PKK’nın uzantısı PYD’lilere Amerika ve Rusya’nın doğrudan destek vermesi, burada bir Kürt koridorunun kurulması çabalarının Demirtaş’ın açıklamalarına yansımış olduğunu da düşünüyoruz. Ayrıca, Demirtaş’ın Rusya’daki temaslarında da böyle bir desteği sağlamış olabileceğini de göz ardı etmemek gerekiyor.
Demokratik Toplum Kongresi’nden çıkan kararlarda istenilen özerkliğin birkaç komşu şehri de kapsamasının değerlendirilmiş olması anlamlıdır. Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’deki gelişmelerin göz önünde bulundurulması ile böyle bir yapılaşmaya gidilmesi hedefleniyor. Bu noktaya da çok dikkat edilmesi gerektiği görüşündeyiz.
Düşünülen “özerk bölge” lere komşu bir veya birkaç şehri kapsayacak biçimde geniş bir coğrafi alanın öngörülmesinin arkasında dış güçlerin olmaması mümkün mü? Böyle bir plan ve projenin devreye sokulması dış güçlerin desteği ve katkısı ile ancak sağlanabilir.
Konuyu sadece bu kadarla da sınırlı tutmayalım. Baştan bu yana Amerika ve Batı’nın desteğini alan PKK ve yandaşlarının isteklerinde bu destekler de yankı bulmuş olamaz mı? Halen Amerika’nın ve bazı Batılı ülkelerin PKK ile gizliden görüşmelerde bulundukları haberlerini alıyoruz.
Hürriyet Gazetesi’nden Taha Akyol, köşesinde değerlendirdiği yazısında konuyu “Rojava Provası” olarak yorumluyor. Konumuz içinde önemsediğimiz bu yazının başlangıç noktasını sizlerle paylaşmak istedik:
“Diyarbakır’da Demokratik Toplum Kongresi (DTK) adlı kuruluş, Demokratik Özerklik bildirisini açıkladı. Bu, demokratik bir ülkede demokrasiye inanan bir kesimin Batılı anlamda özerklik istemesi değildir. İçerideki terör örgütlenmesi ve güneyimizde Suriye’deki gelişmelerle bağlantılı PKK’nın üst kurulu olan KCK’nın bir eylemidir. Kürdistan Topluluklar Birliği’nin kısaltılmışı olan KCK Kandil’de 17 Temmuz 2005’te KCK Sözleşmesi’ndeki Demokratik Özerklik düzenlemesinden alınmıştır. Suriye’de Rojava’da PYD tarafından silahla kurulan Kürdistan Topluluklar Birliği rejiminin özyönetim ayağı, Türkiye’nin Güneydoğusu için öngörülüyor. Olayın aslı budur.”
HDP’nin özerklik talebinin sonucu bir iç savaş ve getireceği felakettir. Gerek siyasi partiler, gerekse sivil toplum örgütleri ve medya kuruluşları bunu görüyor. Hep birlikte çıkan seste “Özerkliğe kesinlikle izin vermeyiz” sözleri yankılanıyor. Böylesine bir tehlike karşısında milletimizin de tek yumruk olacağını şimdiden görebilmekteyiz.
necdetbuluz@gmail.com
www.facebook.com/necdet.buluz
Bir yanıt yazın