Doğuda, güneydoğuda kıyamet kopuyor?
Savaş var… Askerlerimiz, polislerimiz şehit oluyor…
Çocuklar ölüyor… Halk perişan… Yoğun bir göç yaşanıyor…
Bebeler kucaklarında, şilteler sırtlarda… Güvenli, sığınacak yurt arıyorlar…
Silopi, Cizre, Nusaybin, sur ağlıyor…
Kentlerimiz 1. – 2. Dünya savaşındaki yakılmış, yıkılmış, bombalanmış kentlere döndü… Çökmüş evler… Kurşunlanmış, bombalanmış yıkık binalar…
Siyah beyaz savaş filmlerindeki görüntüler gibi aynen…
Hendekler kazılmış… Barikatlar yapılmış…
Silah depoları tanksavar, uçaksavar, roketatarlarla doldurulmuş… Yollara, resmi binalara uzaktan kumandalı bombalar yerleştirilmiş…
PKK’lı teröristler okullara saldırıyor… Resmi binalara, eğitim kurumlarına, asırlık tarihi yapılara saldırıyor… Tıpkı IŞİD gibi… Yangınlar çıkarıyor… Küçücük yavrular alevlerin arasından kurtarılıyor…
Yollar, caddeler açılan hendeklerle köstebek tarlasına çevrilmiş… Halk kapıdan çıkmaya, pencereden başını uzatmaya korkuyor…
Doğuda, Güneydoğuda CAN PAZARI yaşanıyor…
PEKİ, BÜTÜN BUNLARIN SORUMLUSU KİM?
Peki, bütün bu silah depoları oluşturulurken, PKK eşkıyaları kentlerimizde savaş düzenine geçerken, evleri, okulları zorla karargâh haline getirirken, sokaklara hendekler kazarken devlet, hükümet, MİT, asker, bakanlar, bu yoksul halkın kesesinden maaş alan milletvekilleri ne yapıyordu?
Bütün bu olup bitenleri görmediler mi, duymadılar mı? Neden önlem almadılar?
PKK, vatanımızın üstüne gökten zembille mi indi…
Hayır! Gökten zembille inmedi… Açık açık söyleyelim. Açık açık konuşalım… Muhalefetin de iktidarın da bütün bu hazırlıklardan haberi vardı… Hazırlıklar herkesin gözünün önünde gerçekleştirildi…
Doğuda, güneydoğuda PKK kalkışması göstere göstere geldi. Yetkililer sadece seyrettiler… Seyretmekten de öte kapalı kapılar arkasında ve açıktan görüşmeler, konuşmalar yaparak, demeçler vererek desteklediler…
Yüce divanlık suçlar işlediler…
Vakti saati geldiğinde bütün bunların hesabı yüce yargı önünde mutlaka sorulacaktır… Bundan kimsenin kuşkusu olmasın…
Şimdi biz hiçbir yorum yapmadan, değerlendirmeyi okuyucularımıza bırakmak üzere, bu günlere nasıl gelindi, bu savaş ortamı nasıl hazırlandı, devlet, hükümet yetkililerinin konuşmalarından bölümler, parçalar alarak konuya açıklık getirmeye çalışalım:
SÖZE RECEP TAYYİP ERDOĞAN’DAN BAŞLAYALIM, NE DEMİŞTİ?
23 Ağustos 2010: PKK ile görüşen şerefsizdir, bunu herkes bilsin.
2 Haziran 2011: Kürt sorunu vardır.
19 Eylül 2011: PKK ile biz değil, devlet görüştü, görüşecek…
27 Eylül 2012: PKK ile görüşme talimatını bizzat ben verdim.
18 Ekim 2012: PKK ile görüşülmesini ben istedim sıkıntısı olan bana söylesin.
2 Mart 2015: İmralı üstüne düşeni yaptı, Dolmabahçe bunun en açık ve bariz bir örneği.
21 Mart 2015: Dolmabahçe toplantısını doğru bulmuyorum.
28 Nisan 2015: Kürt sorunu yoktur.
BÜLENT ARINÇ:
Tarih: Eylül 2010
ARINÇ: “Şimdi eşkıyanın sözüne bakacaksın da 35 yıldır Turgutlu’da çalışan Bülent Arınç’ın sözüne bakmayacaksın, bu vicdanlara sığmaz. Bizim hayatımız çok şükür dünüyle, bugünüyle, her şeyiyle ortadadır… Biz teröristle, örgütle pazarlık yapacak namussuz, şerefsizlerden değiliz. Başbakan da söyledi. Bunu ispat edemeyen şerefsizdir dedi… “
ARINÇ: HER ŞEYDEN HABERİMİZ VARDI…
“Halk da eleştirmiş olabilir, ‘Bunlar silahlarıyla her gün köylerde ama siz bunlara bir şey yapmıyorsunuz.’ Üzerinde silah olan PKK’lı teröristler karakolun önünden geçiyorlar, onlara el sallıyorlardı. Asker de onlara hiçbir şey yapmıyordu.’ Durum biraz böyleydi. Ama bunun bir tek sebebi vardı, tekrar terörün hortlamaması, siyasi görüşmelerin, müzakerelerin sonuca ulaşması. Meğer onlar alay ediyorlarmış…”
Arınç Bakanlar Kurulu sonrası yaptığı bir konuşmasında da “Öcalan’ı da zor duruma düşürdüğünüzü bilmiyorsunuz. Siz kimin sözcülüğünü yapıyorsunuz da Öcalan’ı itibarsız hale getirmek istiyorsunuz?” dedi.
Yalçın Akdoğan: Öcalan’ın olayları okuma kabiliyeti ve tecrübesi var. Mesajları sürecin geleceğini düşünen bir hassasiyeti yansıtıyor.
Mehmet Metiner (AKP milletvekili): Öcalan’ın durduğu yer, Türkiye’nin demokratikleşme sürecine katkı sağlayan bir yer. İmralı’da çok anlamlı, çok değerli şeyler söylüyor.
Yiğit Bulut: Abdullah Öcalan Ortadoğu’da Türkiye’nin önünü açıyor.
Beşir Atalay: Abdullah Öcalan Kürtler’in lideridir.
Sadullah Ergin: Öcalan bölgenin ve Türkiye’nin reel politiğini daha sağlıklı değerlendiriyor.
Nihal Bengisu Karaca: Bebek katili denen bu kişi çıktı Nevruz’da gerçekten kapsayıcı, insanlara geleceği gösteren ve helalleşme teklifi sunan bir konuşma yaptı.
Mehmet Barlas: Abdullah Öcalan bile zamanın ruhunu yakalamışken…
Hilal Kaplan: Bir zamanlar “Ölmeye hazırım” diyen Öcalan, şimdi “Yaşatmaya hazırım” diyor.
Abdulkadir Selvi: Öcalan bu süreçte sorumluluk bilinciyle hareket ediyor. İlerleyen aşamalarda Öcalan’ın konumunu Türkiye artık tartışmalı.
Emre Aköz: PKK bir terör örgütü değildir.
HER ŞEY ORTADA… GÜN IŞIĞI GİBİ… BİZE SÖYLEYECEK LAF KALMADI…
Yalnız bir şey demeden de geçemeyeceğim: Sen neymişsin be Abi… Sen neymişsin be APO… Meğer barış elçisiymişsin de haberimiz yokmuş…
Bir yanıt yazın