Adem Baba üryandı, elbisesi yoktu yani. Yaprak vardı, kravat yoktu. Peygamberdi oysa. Mertebe vardı yani. Rabbisi onu almış, insanoğlunun babası kılmıştı, Cinlerin efendisi ona secde etmedi diye şeytan oldu, lanetlendi yani.
Koltuk vardı,
Sevdası yoktu.
Peygamberlerin babası Hz. Adem’den bahsediyorum.
Oysa bugün…
Koltukların sevdalıları var, rengarenk kravatları, takım takım elbiseleri var içinde insan yok.
Recaizade Mahmut Ekrem’in “Araba Sevdası” vardı, şimdikilerin koltuk sevdası var.
Kendine “Başkan” denilmesi için şekilden şekile girenler mi dersin, yenilgilere doymadığı halde koltuğunu terketmeyen siyasetçiler mi dersin, boynuna kravat takınca kendini yaşayan Einstein zannedenleri mi dersin, postundan kalkmayınca uçacağını zanneden dergah efendilerini dersin, kimi dersen de.
Ulusal hastalığımız, onmaz yaramız bizim bu.
Hep bir hallı, Turhal’lıyız, biz bize benzeriz.
Dedelerimiz, tarım yapmayı beğenmediği için, zanaat erbabı olmayı istemediği için, kapağı saraya atmanın peşinde olmuş hep. Tabiri bile oluşmuş zamanla. “Saraya kapulanma”
Bizim dedelerimizin burun kıvırıp beğenmediği meslekler sayesinde aynı toplumda yaşayan yahudiler ve Ermeniler amiyane tabirle mali götürürken, bizimkiler sarayda ibrikdar başı olmak için sırasını bekleyip durmuş.
Şimdi değişen ne?
Kocaman bir hiçbirşey.
Kravat takan, takmayana göre daha modernmiş gibi dursa da, kot pantalon giyen takım elbise giyene göre daha banal gözükse de, makyajdır bütün bunların hepsi. Boya badana yani. Boya badana, her ne kadar binayı cafcaflı gösterse de, binanın sağlamlığı için gerekli şart değildir. Sağlam bina, sağlam beton, sağlam kiriş, sağlam kolon demektir.
Sağlam bina sağlam temel demektir. Oysa bunlar gözükmez, bütün bunlar bilgiyi temsil eder insanda.
Peki gözüken nedir?
Gözüken boyadır, badanadır koltuğu temsil eder yani.
Koltuk güzel boya güzel, bilgi sağlam, bina sağlam.
Makamına göre adam değil de adamına göre makam ayarlayalı, insanlar boş teneke oldu çıktı. Sesleri var, içleri boş.
Saraya kapulanma fikri başlayalı insanlarımız, ibrikdarbaşı, çeşnicibaşı, peşgircibaşı oldu ama, levantenler yahudilerden, zanaatkarlar ermenilerden, esnaflar rumlardan çıktı hep.
En az yüz yıldır dünyayı para yönetiyor, bizimkiler hala koltuk derdinde, koltukları yapan da, oraya oturtan da, oradan kaldıran da, dünyayı yöneten de para aslında. Oysa biz hala koltuk peşinde koşup dururuz. Her ne kadar doların üzerinde “We trust in God” yani Tanrı’ya güveniyoruz yazsa da, Kapitalizmle birlikte para, inancı da, Tanrıyı’da kapsadı.
Bizimkiler hala koltuk sevdasıyla yatıp kalksa da,
Para, kaderi de kederi de belirler oldu.
Ayhan Kılıç [email protected] Kanada/Edmonton
Bir yanıt yazın