Küresel Isınma, Teğet Geçmiyor
Bölgemizde yoğunlaşan ve her geçen gün başka bir şaşırtıcı istikamete yönelen çatışmaları çözmeye çalışırken uluslararası arenada önemli bir aşamaya geçildi. BM şemsiyesi altında “Küresel Isınma ve Hava Kirliliği Konferansı” Paris’te gerçekleşti, taslak sözleşme imzalandı. Sözleşme, devlet parlamentolarının onayından sonra bağlayıcı metin haline gelecek. Suriye ve Irak başta olmak üzere Ortadoğu’da derinleşen kısmen Türkiye’yi de içine almış olan çatışma, büyük güçler ile savaş bölgesi devletlerinin çıkarlarının kesişim alanı haline gelmiştir. Bu alan aynı zamanda Türkiye’nin de parçası, bir adım sonra kendisidir. Dev satranç tahtası olarak görülen bölge ülkeleri, büyük oyuncuların belki de 10 adım sonrasını hesaplayarak attıkları adımların sonuçlarını şimdiden şaşkınlıkla izlemekte, bir sonraki hamleyi endişeyle merak etmektedirler. Konunun hayatiyeti tartışılmaz olmakla beraber yeni sömürgeciler ile diğerleri arasında farklı bir müsabaka alanı sözkonusudur: Küresel ısınma ve çevre konularında uluslararası düzenlemeler..
Ucuz kömür enerjisine dayalı sanayileşme ile batılı devletlerin sanayileşmesinden günümüze karalar, denizler, buzullar ve atmosfer safiyetini kaybetmiştir. İnsan, bitki ve diğer canlı nesli için tehlike çanları çoktan çalmaya başlamıştır. Her konuda olduğu gibi yine batılı kuruluşlar çevrenin korunması yolunda öncü rol oynamışlardır. “Biz dünyayı kirleterek kalkındık, bundan sonra diğerleri ne dünyayı kirletsin ne de kalkınsın” anlamına gelebilecek arzular, dünya kamuoyuna mal edilmeye çalışılmaktadır. Bu bağlamda, “çevre konusu, gelişmiş ülkelerin diğerlerinin gelişmesini engellemek üzere uydurdukları bir oyundur” türünden açıklamaları akademik çevrelerde dahi duymaya başladık.
Gelişmiş batı ülkelerinin diğerlerinin gelişmesini engelleme yolunda kurdukları düzenler, bu kapsamda mesela ülkemizin yaşadıkları sektör sektör, dönem dönem anlatmakla bitirilemez. Esasen bu durum, her devletin kendi çıkarlarını önceleme gerçeğinin en doğal sonucudur. Bununla beraber Türkiye örneğinde baktığımızda belli yaşın üzerindekilerin geçmişte, İzmit Körfezi’nde veya Ergene nehrinde onlarca çeşit balık tuttuklarını inanılmaz karşılıyorsak ortada ciddi bir felaket var demektir. Konya’dan İsparta’ya onlarca göl yok olmaya başlamışsa konunun şakaya gelir tarafı yok demektir. Her geçen yıl ülkemiz ikliminin tropikalleştiğini yaşıyorsak konunun ciddiyetle masaya yatırılması gerekmektedir. Daha önce pek bilinmeyen türden hortumların, sellerin, çamur deryalarının birçok şehrimizde sık sık ortaya çıkması, küresel ısınmanın bizi teğet geçmediğinin işaretidir.
Paris’te imzalanan ve devletlerin onayını bekleyen taslak, daha önceki mutabakatların yanında küresel ısınmayı 1.5 derece ile sınırlandırmayı öngörmektedir. Bunun anlamı ucuz fakat havayı kirletici sanayileşmeyi sınırlandırmak, fosil yakıt (kömür, petrol, gaz) kullanımını azaltmak yolunda tedbirler almaktır. Bugün en fazla karbondioksit veya karbonmonoksit salınımını yapan ülkeler ABD, Çin, Hindistan, Rusya gibi büyük ekonomilerdir. Bunları sınırlandırmanın yolu da önemli ölçüde kendi kamuoyu baskılarından geçmektedir. Örneğin Çin’de hükümet kararlarını yönlendirecek derecede sivil toplum etkinliği bulunmadığı halde son yıllarda yaşanan hava kirliliği herkesi ayağa kaldırmıştır. Pekin’in birçok bölgesinde insanlar sokağa çıkamamakta, şehir içinde maskesiz dolaşamamaktadır. Ekonomide dünya ikincisi haline gelen bu ülkenin artan zenginliği, bir adım sonra sanayileşmenin yükselttiği tedavi giderlerini karşılayamaz hale gelecektir.
Paris taslağında en çok tartışılan konulardan biri de küresel ısınmayı durdurma yolunda zengin ülkelerin faturayı ödemeleriyle ilgilidir. Bu çerçevede oluşturulacak havuza hangi ülkenin ne kadar katkıda bulunacağı ve bu meblağın nasıl değerlendirileceği konusunda tereddütler vardır. Bununla beraber sorunun bu haliyle uluslararası gündeme gelmesi önemli bir aşamadır. Bizim de bu gündemi takip etmemiz ve adım adım kamuoyuna mal etmemiz gerekmektedir. Çevre kirlenmesinin doğudan batıya her ülkede az çok etkileri artarak görülmektedir. Hemen her apartmanda birkaç kanser vakasının ortaya çıkmasını bir de bu açıdan değerlendirmede geç kalmamamız gerek.
Rus uçağının düşürülmesiyle sanki önceden hazırlanmış bir kumpasa hızla girmekteyiz. Bu aşamada tribünler, iç politik hesaplar, parti içi veya örgütsel oyunları aşarak diplomasimizi kurarken Paris’te neler olup bittiğine de kafa yormamız gerekmektedir. Güneydoğu ilçelerinde adı konmamış iç savaş şartları veya sınırımızın ötesinde soydaşlarımızın maruz kaldığı katliamla ilgili yapılacaklar var. Bütün bunlar, küresel ısınmanın herbirimizle doğrudan ilgili kısmına, en basitinden evsel atıklar konusunda halen körler-sağırlar durumunda kalmamıza engel değil. Çöpe atılan yiyecek artıkları, kağıt/şişe/pet, kullanılmış yağlar için ayrı birimler veya toplama merkezleri oluşturulması, daha da önemlisi bu konuda ilkokuldan üniversiteye, camiden kahvehaneye bilinçlendirme kampanyalarının başlatılmasının zamanı geldi, geçiyor. Vatandaşlarımızın çek-çek arabasıyla kağıt vb. atık toplayarak ekmek parasını kazanmalarını takdirle izliyoruz. Onların işine yarayabilecek atıkları, özenle kenara bıraktıktan sonra bunları sevinçle heybelerine uçurmalarını keyifle hayal ediyorum. Kağıt, koli parçalarının yiyecek artıklarıyla harmanlanarak çöpe atılması sorununu da gündemimize almamız gerektiğini düşünüyorum. Yanından geçmekten imtina ettiğimiz çöp konteynerine, kokulara ve mikroplara aldırış etmeden beline kadar dalarak bir parça kağıdı değerlendirmeye çalışan insanların halini düşünme görevimiz olduğunu unutmayalım. Bu sorunu her ortamda ve her seviyede lütfen gündemde tutalım. Küresel ısınmaya karşı, çevreyi koruma çerçevesinde yapılacak, gündeme taşınacak daha çok konu var: Rüzgar enerjisi, güneş enerjisi, enerji tasarrufu, toplu taşımanın cazip hale getirilmesi, raylı sistem, organik tarım…
Öncevatan, 15.12.2015
alaeddin.yalcinkaya@marmara.edu.tr