BM Güvenlik Konseyi, Suriye’de siyasi diyalog sürecinin başlaması ve ülke genelinde ateşkes ilan edilmesini isteyen,Cenevre Bildirisi ile Viyana toplantılarında alınan kararları teyit eden karar tasarısını oy birliği ile kabul etti.
*
ABD Dışişleri Bakanı J. Kerry’in ifadesiyle ” Viyana’da Suriye Zirvesi’nde sağlanan mutabakat gereğince,1 Ocak’ta BM denetiminde ateşkes ilan edilmesi,
Suriye önderliğinde 6 ay içinde geçiş hükümeti kurulması ve yeni bir anayasanın hazırlanması,
18 ay içinde ise adil bir seçim yapılması ve BM denetiminde ‘kimin terörist kimin muhalif ‘ olduğunun belirlenmesi konuları” uluslararası toplumun vecibesi oldu.
*
J.Kerry’nin özetlediği mutabakat ve BM Güvenlik Konseyinin kabul ettiği tasarıda ortak bir Eylem Planı bulunmayışı bir tartışma alanı oluşturuyor.
Bu durumda Rusya’nın “Eylem Planı”nın müzakerelerin başlangıcını oluşturması bekleniyor, buna göre;
1- Suriye hükümeti ile siyasi görüşmelerde bulunacak muhalif grupların belirlenmesi,
2- Bu suretle kimin terörist kimin muhalif olduğunun bilinmesi,
3- İşlenen suçların savaş hukukunun gelişmesi doğrultusunda kategorize edilmesi,
4- Suriye hükümeti ile “Muhalif grupların oluşturduğu birlik” arasında siyasi görüşme sürecinin başlaması,
5- Geçiş hükümetinin kurulması,
6- 18 ay içerisinde yeni bir Suriye anayasasının yazılması,
7- Bu anayasanın referanduma götürülmesi,
8- Eğer onaylanırsa hemen sonrasında ülkede genel seçimlerin yapılmasını öngörülüyor…
*
BM Güvenlik Konseyi’nin kabul ettiği karar taslağı ve Rusya’nın Eylem Planı; Suriye Devlet Başkanı B. El Esad’a ilişkin bir şey söylemiyor.
Esad’ın geçiş döneminde iktidardan gideceğine dair bir ibare karar metninde bulunmuyor.
Eylem Planı’nda ise “Suriye Devlet Başkanı, Anayasa Komisyonu’na başkanlık etmeyecektir” deniliyor…
*
Rusya’nın eylem planında Suriye hükümeti ile “Muhalif grupların oluşturduğu birlik” arasında siyasi bir görüşme sürecinin başlatılmasında,
Türkiye, Suudi Arabistan, Katar’ın ve Batı tarafından desteklenen muhalif grupların bu sürece dahil olup olmayacakları,
Birbirinden ayrışmış ve yerel çıkarlara bağlı olarak hareket eden bu grupların nasıl tek çatı altında toplanıp tek bir delegasyon oluşturabileceklerinin de yanıtı yoktur.
*
Bu yüzden “Barış görüşmelerine kimlerin davet edileceği” konusu zorlu bir sürece işaret ediyor.
Rusya, teröristleri gönderen ve finanse eden ülkeleri, mesela Türkiye’yi;Suriye’de yaşanmakta olan insani durumu ahlaksız bir ticarete dönüştürmekle suçluyor.
BM’den “muhalif-terörist” ayrımını keskin bir şekilde yapmasını istiyor.
Bu husus krizinin çözümüne giden yolun ne kadar zorlu olduğunu göstermeye yetiyor.
*
Bu sırada, Rusya’nın “Lâik, birleşik ve demokratik Suriye” yi teminen ABD ve müttefiklerinin ortak tehdit kabul ettiği tüm terör örgütlerini tasfiye etmek üzere Suriye, İran ve Irak ordularının da dahil olduğu bir uluslararası koalisyon kurması,
ABD’nin bölgede yıllardır sürdürdüğü jeopolitik yapının darmadağın olmasına neden olmuştur.
*
Bu karmaşa, ABD’nin bölgesel sisteminin askerî, sınaî ve malî merkezi rolünde stratejik ve daimî müttefiki olan İsrail’i,
İran’ın Şii hilaliyle yayılma olasılığı ise Suudi Arabistan’ı derinden etkiliyor.
İsrail’in ve Suudi Arabistan’ın Ortadoğu’daki güç dengesindeki konumları giderek zayıflıyor.
*
O yüzden, yeni bir plan geliştirilmiş, İsrail Başbakanı B.Netanyahu’nun ” Ortaçağ’dan kalma bu vahşi güçlerin ülkemizi ve halkımızı tehdit etmelerine asla izin vermeyeceğiz ” ifadesi doğrultusunda,
Bölgedeki tüm Sünni ülkelerin giderek İsrail’i tanıması karşılığında Filistinlilerle yapılacak kapsamlı bir barış anlaşmasının tüm coğrafyaya yayılacağı düşüncesi işletilmeye başlanmıştır.
Amacını “terörle mücadelede askeri operasyonların koordine edileceği ve destekleneceği” gibi genel bir ifadeyle belirleyen,
Suudi Arabistan liderliğinde ve nüfusunun çoğunluğu Sünni Müslüman olan Türkiye’nin de aralarında olduğu 34 ülkenin katılımıyla Teröre Karşı Sünni İslam İttifakı oluşturuluyor…
Aslında bu planın bizzat kendisinin “Suriye İç Savaşının Siyasal Çözümü” yolunda sorunlar yaratacağını görmek gerekiyor.
*
Nasılsa yıllar süren gerilimden sonra İsrailli ve Türk diplomatlar iki ülke arasındaki buzları eritmek için İsviçre’de gözlerden uzak bir araya gelmiş,
İsrail’in Mavi Marmara kurbanlarına tazminat sağlamak için bir fon bulması,
Türk Mahkemelerinde İsrailli subaylar ve kurumlar adına açılmış tüm davaların düşürülmesi, Büyükelçilerin karşılıklı olarak görev yerlerine dönmesi gibi konularda ön anlaşmaya varılmıştır.
Böylece bölgenin en büyük Sünni gücü Türkiye’nin açıkça Suudi Arabistan liderliğinde kurulan Sünni Koalisyona katılmasının önü açılmıştır.
*
Bu noktada bir deneyimin örnek alınacağı düşüncesi de gelişmiş bulunuyor.
Bu örnek ABD ve İsrail’in Mısır’da desteklediği İslamcı hükümetin, hem ülkenin ekonomisini diğer serbest piyasa güçlerine dayanabilecek bir ekonomi varlığı içinde tutmayı beceremeyişi,hem de demokrasiyi güvenceye alamadığı gibi İslami Cihad’a yönelen bir sosyal yapıya yönelmesi üzerine indirilmesidir.
Katar dışındaki Körfez ülkeleri darbeye ve darbe yönetimine açık destek verirken,
Katar oyun dışına çekilmiş ve teröristleri gönderen ve finanse eden ülkelerin tesbitinde görünmezlik oluşturmak için Suriye’nin Dostları ittifakında farklı kombinasyonlar oluşturulmuştu.
*
Türkiye ise İslami radikal örgütlerle yakın ilişkide kısa vadede Suriye ve Irak jeopolitiğinde çıkarlarını teminen “bölgeyi kazanan petrolü ve Misak’ı Milli topraklarını da kazanır” gazına getirilmiş,
Uzun vadede İslam Birliği vizyonunun tasfiye edilecek oluşuyla düştüğü yalnızlığın öfkesini Suriye Dostlarını, Batı demokrasisini ve İsrail’i yererek dindirme yolunda gitmişti.
*
O yüzden, Erdoğan ortaklaştığı İslamcı radikal örgütlerle ve sığınmacılarla Kuzey Suriye’de bir tampon bölge oluşturmanin peşinde ABD müdahalesi için canla başla gayret gösteriyor,
Ne ki bu gayretiyle mütemadiyen uluslararası hukuka aykırı davranıyordu.
*
Şimdi Türkiye, bir tarafta İsrail merkezli Suudi Arabistan liderliğinde kurulan “Sünni Koalisyon”un geleceği,
Diğer taraftan Rusya’nın Eylem Planı’nda Suriye hükümeti ile “Muhalif grupların oluşturduğu birlik” arasında siyasi bir görüşme sürecinin başlatılması noktasında,
Rusya tarafından Suriye’ye düşman diplomatik hareketlerle terörü desteklemek,
Teröristleri gönderen ve finanse eden bir ülke olarak Suriye’de yaşanmakta olan insani durumu ticarete dönüştürmekle itham ediliyor.
*
Böyle ise Suriye işinin Erdoğan ve şürekâsına ihale edileceği anlamı çıkıyor…
20.12.2015
Yazıları posta kutunda oku