“Açları doyurdum, çıplakları giydirdim. Yoksul milleti zengin kıldım. Az milleti çoğalttım” (Bilge Kağan)
Türkler, İslamiyetten önceki devirlerinde açları doyurmuş, çıplakları giydirmiş, malsız yiğitleri evlendirmiş pusatlandırmış, konuklarını dinlendirmiş, savaş ganimetlerinden acizlere bile pay vermiştir…
Hakanlar ve beyler yönettikleri halkı sevindirmek ve ihtiyaçlarını karşılamak için düzenledikleri toylarda, bayramlarda ve şölenlerde kendi mallarını dağıttırırlardı. Bu paylaşıma “Kençliyü” denmiştir.
Kençliyünün anlamı şudur:
“kenç=genç”, “kençliyü=gençleşmek” demektir. Bu anlayışa göre mallarını halkla paylaşan hakan; budunu ile birlikte yeniden doğmuş, dirilmiş, gençleşmiş, birbirlerine kenetlenmiş olarak sosyal güven ve sevgi ortamı yaratırdı.
Oğuz Kağan, “Güneş Tuğumuz, Gök Otağımız” sözü ile Türklüğün yüceliğini ve vatanın büyüklüğünü ifade ederken, tüm varlığın da milletinin olduğuna işaret etmiştir.
Potlaç
Kuzey Amerika’da yaşayan Türk kökenli kızılderili kabileler arasında da kençliyü, “Potlaç” adı ile yaşatılmıştır. Potlaç da kabile reisi tüm mallarını bir şölende yağmalanması için ortaya koyar, ihtiyacı olan da kendine uygun olanı alır.
Kençliyüde de, potlaçda da esas amaç; yönetici ve yönetilen arasındaki sevgi ve güven bağını geliştirmekle beraber yoksunların ihtiyaçlarını karşılamaktır.
Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde de buna benzer törenleri görmekteyiz. Askerleri ve yoksul halkı memnun etmek için “çanak yağması” ve “han-ı yağma” adında düzenlemeler yapılırdı…
Türkler, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerin de yoksulları, yolcuları ve kimsesizleri Allah’ın emaneti olarak görmüşlerdir. Emaneti korumak içinde vakıflar kurmuşlardır. Han ve kervansaraylar da ihtiyaçları giderilmiş, masrafları devlet tarafından karşılanmıştır.
Sadaka taşı
“Allah’ın Rızasını” kazanmak için, halk kendi içinde yaşayan ihtiyaç sahiplerini onurunu kırmadan ve istismar etmeden korumuştur. Atalarımız camilerde “sadakalık” denilen yerlere paralar koymuş, ihtiyacı olan kişi de, sadakalıktan gece vakti yeteri kadar parayı almıştır. Aç insanların doyması için de fırınların önüne sepetlerde ekmek bırakılmıştır. Zekat ve fitre, layık olanlara verilmiştir.
Böyle bir paylaşımın olduğu sosyal anlayışta hırsızlık olur mu?
YILMAZ KARAHAN