Mesele Kürt meselesi değil

mesele-kurt-meselesi-degil-1812151200_m2

 

1989’da duvar yıkıldığından beri  Batı cephesi Türkiye’den ısrarla iki şey istemektedir: Mezopotamya’da bir Kürt devleti ve Kıbrıs, “bize aittir, geri verin” diyor.

Milli bir devlet olarak Türkiye’nin kendi gücüyle  Mezopotamya’da Atatürk Barajını 1983’de devreye sokması, Dicle ve Fırat hakimiyeti hoş karşılanmamış ve 1984’de PKK’nın Eruh baskını devreye girmiştir.

1999’de PKK’ya karşı büyük bir zafer kazanılmış ve Apo Türkiye’ye teslim edilmiştir.

2002’de durmuş olan şehit cenazeleri ve yıkılmış PKK saflarına rağmen yeniden bu noktaya nasıl gelindi?

MESELE KÜRT MESELESİ DEĞİL

Çünkü mesele Kürt meselesi değil doğrudan petrol ve enerji haritasının paylaşımıdır. Kürt meselesinin arkasında tüm emperyalist devletler aslan gibi dikilmektedir, hatta Irak’ta olduğu gibi Saddam’a silah vererek toplu kıyımlar yaptırmışlardır. Halepçe katliamının karar vericisi Saddam mı, yoksa o kuklanın iplerini elinde tutanlar mıydı?

Irak diye geçmişi olan bir ülke yok tarihte! Şimdi de masa başı çizilmiş sınırlardan “yeni dünya düzeni” çıkarmak isteyen Batı ile Türkiye 20.yüzyıl başındaki gibi karşı karşıya gelmiştir. 20 yüzyıl başında Sevr anlaşmasını hazırlayıp Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalayan güçler bugün Diyarbakır’da askerlerine yemek ve silah dağıtmaktadır.

Türkiye 100 yıl sonra yeniden bir yol ayrımına getirilmiştir. Geldik.

Artık seçim yapmak zorundayız. 100 yıl önce Gazi Mustafa Kemal liderliğinde Türk milleti bağımsızlığı, milli iradeyi seçmiştir. Milli varlığımızı yedi düvele karşı savunduk ve kazandık. En zor yol “milli” olan varlığı savunmaktır. Bunun için gerçeklerin çok net farkında olmak ve vizyoner politika gereklidir.

Sovyet tehdidi ortadan kalkınca Rusya’yı Çarlık döneminde olduğu gibi Hıristiyan birliğin ortağı gören Batı cephesi Türkiye’yi pazarlık edemez duruma düşürmek istemiştir ve tüm tavizleri iktidardan koparmıştır bugüne dek. Daldığı hayaller dünyasından uyanmak istemeyen ve tüm gerçekleri milletinden gizleyen iktidar yeni bir Sarıkamış felaketine yelken açmıştır. Özal da Irak’ın işgalinde tavizleri vermişti bize de pay düşer diye ancak en çok zararı Türkiye gördü.

Başkan Bush “Yeni Dünya Düzeni”ni anlatırken “Amerika-Rusya ittifakı”ndan söz etmişti. Huntington dahil yeni dünya düzeninin kitabını yazanlar dünyayı “Biz ve Onlar” diye ayırdı. Hıristiyan Batı ve diğerleri. Bu tablonun dar alanda çarpışma cephesini de İslam olarak tarif etti. Rusya’nın kuşatmasını geçmişte konuşmuşuz:

16 Aralık 1993 Hürriyet gazetesi: Rusya Türkiye’yi Çembere Alıyor “Ecevit demiş ki: Rusya, Slav-Ortodoks birliği oluşturarak Sırbistan,Yunanistan, Güney Kıbrıs ve Ermenistan’la bizi kuşatıyor”

22 Şubat 1994 Milliyet gazetesi: Rus Kuşatması, Kafkasya’dan Balkanlara cephe kuran Moskova, Türkiye’ye hareket alanı bırakmadı.

Boşnak soykırımında Sırpları destekleyen Rusya o dönemde Kerkük-Yumurtalık boru hattının da Türkiye için kullanılabilir olmasına itiraz etmişti.

HAVUZ MEDYASI TEK KELİME ETMEDİ

Rusların Boğazlar konusunda da kendini hissettiren tutum ve davranışları engellenmedi, elini kolunu sallayarak geçip durdular. Kısıtlamalar konulamadı bir türlü. Sadece tehlikeli maddeler, petrol değil, bugün savaş gemileri de geçmekte zaten. Yunanistan’la Patrikhane konusunda birliği de iktidar tarafından görmezden gelinmiş. Mütekabiliyet esası göz ardı edilerek Rum malları verilmiş ve tavizler arka arkaya sıralanmıştır. Şimdi Ruslara ağızlarına geleni yazan havuz medyası Patrikhanenin bağımsızlık bir Vatikan olma peşindeki politikasına tek kelime etmemişlerdir.

Rusya’da devrim olmasaydı İngiliz-Rus yakınlaşması Ermeni taburlarla Osmanlı’nın parçalanmasında ve bölüşümünde yerini alacaktı, Doğu illerimizde ortak Türk soykırımı yaptıkları gibi.

ÇIKAR BİRLİĞİ

Bu nedenle şimdi sıcak denizlere Suriye ile inmeyi başarmış bir Rusya, Türkiye çıkarlarına ters düşecekti zaten. Arıza çıkması için bir uçak düşürüldü. Şimdi güneyimizde 36 yıldır “şeytan ABD” diyen İran, Sovyet döneminde 90 yıl ABD düşmanı ve rakibi olan Rusya ortak hareket etmektedir. Daha ilginci ikisi de ABD ile ortaklık ve çıkar birliği kurmuştur. İsrail bu ittifakın mihenk taşıdır.

Suriye ise Rus kanatlarının altındaydı zaten. Hepsinin ortak özelliği; PKK’ya destek olmaları! “Yeni Dünya Düzeni” 1918’de olduğu gibi yine Ortadoğu paylaşımı. Eski dostlar yeniden bir arada! Kukla Kürt devleti kurma azimleri “Çözüm süreci” palavrasıyla epey yol almıştır. Kürtler için bir şey istenmediği yöre halkı tarafından da test edildi. Ne yaptılarsa PKK yerel halktan destek bulamadı. Devlet oradan çekildiği süre içinde silah zoruyla yerleşen terör örgütü emirleri yerine getirmektedir sadece.

Ne yazık ki, Türkiye’deki sermayedar ve kimliksiz sol ve sağ gruplaşmalar da Kürt meselesinde Batı’nın propaganda borazanı olmuşlardır.

YARIN ÇOK GEÇ

Oysa Huntington Türkiye’yi Batı medeniyetinin dışında bırakmıştır tezlerinde. Öyle ihtişamlı bir Osmanlı kurulacak ve sen de başkan olacaksın falan dememiştir, demez….

1993’de Avrupa Parlamento Başkanı Delors Türk bayrağının Avrupa’ya kabul edilemeyeceğini açık açık söylemişti. Daha ne desinler ki?

Gerçekleşmesi mümkün olmayan ham hayallere, halisünasyonlara kapılmanın karşılığı çok acı ödetilir. Türk milleti daha ne kadar yoksulluğa ve acıya maruz kalacak. Binlerce şehit ve gazi, binlerce suçsuz insanın ölümü ayılmamıza yetmiyor mu?

İhtiyacımız sadece milli varlığımızı korumak ve milli çıkarlarımızın gerçekleri peşinden koşmaktır. Gerisi çöküş….

Hangi partiden olursan ol, milli varlığımızı korumuyorsan bu çöküşte payın olacak.

Yarın çok geç!

 

Nevval Sevindi

Odatv.com

1989’da duvar yıkıldığından beri  Batı cephesi Türkiye’den ısrarla iki şey istemektedir: Mezopotamya’da bir Kürt devleti ve Kıbrıs, “bize aittir, geri verin” diyor. - mesele kurt meselesi degil 1812151200 m2

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir