Bundan tam iki yıl önce, bugün, 17 Aralık 2013’te, ülkemiz, Cumhuriyet tarihinin en büyük rüşvet ve yolsuzluk skandalını yaşadı…
İşin içinde bakan, başbakan çocukları, iş adamları Ali Ağaoğlu, İran kökenli Rıza Sarraf, Halk bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan vardı.
Rüşvet, yolsuzluk, kara para aklama, altın kaçakçılığı suçu ile haklarında iddianame hazırlanmıştı.
17 Aralık 2013 günü, sabaha karşı, erken saatlerde operasyon başlatıldı…
Aramalarda Halk Bankası Genel Müdürü Aslan’ın evinde ayakkabı kutuları içine saklanmış 4,5 milyon dolar çıktı. Müdür, “Bu paralar Makedonya’da Balkan Üniversitesi ve Çorum Osmancık’ta İmam Hatip Lisesi’nin yapımında kullanılacak, onun için toplandı” dedi…
İranlı Rıza Sarrafın bakanlarla sıcak ilişkiler kurduğu, bu sayede altın kaçakçılığı yaptığı ve kara para akladığı ileri sürülmüştü…
Bu diyalog ve ilişki o denli yüksek bir düzeyde idi ki, İranlı iş adamı doğrudan İçişleri Bakanına ulaşabiliyordu… Bir telefon konuşmasında kendisi hakkında bir soruşturma olup olmadığını sorduktan sonra, “Sayın bakanım sadece insanları değil, ailesini de zedeliyorlar, başka bir şey yok” dediği de basında yer almıştı.
O zamanki İçişleri Bakanı Muammer Güler de ona “Abicim sen o konuda rahat ol… Vallahi böyle bir şey varsa senin önüne ben yatarım ya… Senin İçişleri Bakanlığı’nda bir şeyin yok, MİT’te bir şeyin yok, Maliyede bir şeyin yok…” dediği söyleniyordu…
İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Zekeriya Öz’ün yönetiminde, Savcı Celal Kara’nın talimatıyla evlere baskınlar düzenlendi…
Dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler’in oğlu Barış Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın oğlu Salih Kaan Çağlayan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın oğlu Abdullah Oğuz Bayraktar, Halkbank Genel Müdürü, işadamları ve Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir’in de aralarında bulunduğu birçok kişi evlerinde yapılan aramaların ardından gözaltına alındı.
İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nın talimatıyla yürütülen aramada İçişleri Bakanı Muammer Güler’in oğlu Barış Güler’in evinde kutuların içine yerleştirilmiş yüksek miktarda Türk Lirası, döviz, 6 adet çelik kasa, para sayma makinesi bulunmuştu.
Zanlılar 21 Aralık 2013’te tutuklandılar… Bakan Bayraktar’ın oğlu, işadamı Ağaoğlu ve Fatih Belediye Başkanı’nın da aralarında olduğu şüpheliler ise serbest bırakıldı.
Bakanlar ve oğulları “Rüşvet almaya ve vermeye aracılık etmek, imar usulsüzlükleri ve Halkbank üzerinden İran’a belirsiz yüksek meblağlı para transferi ve altın kaçakçılığı” yapmakla suçlanıyorlardı…
17 Aralıkta başlatılan soruşturma ve gözaltıların ardından 25 Aralıkta dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın yanı sıra 41 kişilik işadamı grubunun yer aldığı bir ikinci dalga operasyonu ve onun da ardından 16 Ocakta İstanbul İtfaiyesi ve Beyoğlu Belediyesi’ni kapsayan üçüncü bir operasyon geldi.
Ama son iki operasyon gerçekleştirilemedi, çünkü iktidar ilk şoku atlatmış, karşı operasyona geçmişti bile… Soruşturma emri veren savcıların, bunu uygulayan emniyet müdürlerinin yerleri kısa zamanda değiştirildi ya da görevlerine son verildi.
Bu arada yerli ve yabancı basında olay çok geniş yankı bulmuştu… Suçlamalar çok ağırdı… Sonunda bakanlar istifa etmek zorunda kaldılar.
İşadamı Rıza Sarraf’tan hediye olarak 700 bin dolarlık saat aldığı iddia edilen Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ilk istifa eden oldu.
Daha sonra Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar görevinden ayrıldı… O, İşini terk ederken, “Ne yaptıysam onun talimatıyla yaptım, Başbakan da istifa etmeli” diyerek, bir bakıma ileri sürülen iddiaları ve suçları da kabullenmiş oluyordu…
Bu arada babalar ve oğullar arsında geçen konuşmalar da sosyal medyaya sızmaya başlamıştı… Trajikomik bir oyun gibiydi…
Dönemin Başbakanı oğluna “Parayı sıfırladın mı” diye soruyordu. Bu söz tarihe geçti…
Tüm konuşmalar çok ilginçti ve gerçeklerle doluydu:
Eski İçişleri Bakanı ile oğlu arasındaki konuşma sosyal medyaya ve basına şöyle yansımıştı:
MUAMMER GÜLER: Oğlum, ne istiyorlar senden?
BARIŞ GÜLER: Valla 6,5’ta geldiler. Celal Kara diye bir savcı arama kararı çıkarmış. Örgüt kurmak, rüşvet almak, devlet evrakında sahtecilik, gibi bir suçlamayla geldiler… Benim hiçbir şeyim yok yani…
MUAMMER GÜLER: Devlet evrakında mı?
BARIŞ GÜLER: Ha yani. Evrakta sahtecilik, örgüt kurmak, suç işlemek örgütle, işte rüşvet almak, saçma sapan şeylerle geldiler, altı buçuktan beri evi arıyorlar…
MUAMMER GÜLER: Hangi evi arıyorlar?
BARIŞ GÜLER: Ritz Carlton’daki evi.
MUAMMER GÜLER: Ne var oğlum senin evinde?
BARIŞ GÜLER: Hiçbir şey yok baba…
MUAMMER GÜLER: Para ne var?
BARIŞ GÜLER: Kendi param. 3 – 5 kuruş kalan param var zaten… Onu da sen biliyorsun…
MUAMMER GÜLER: Kaç lira?
BARIŞ GÜLER: 1 trilyon civarı param var, o kadar…
“3 – 5 kuruş, 1 trilyon civarı parası varmış…
İşte 17 – 25 soruşturmasının özetinin özeti bu…
Bu adli soruşturmalar, “17 – 25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Haftası” olarak Tarihe geçti…
Yalnız burada bir şeye dikkat çekmek istiyorum: Demek ki devlet ve devlet adamları eğer isterlerse olayları yıldırım hızıyla çabuklaştırabiliyorlarmış…
17 Aralıkta üstlerinden habersiz soruşturmaların, kovuşturmaların, gözaltıların yaşanması nedeni ile bundan hemen 4 gün sonra 21 Aralık 2013’te “Emniyet ve Jandarma birimlerinin gizli soruşturmalarda üstlerine haber vermesini zorunlu hale getiren Adli Kolluk Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.”
Ve Türkiye Cumhuriyetinde yine bir ilk olarak, en hızlı adli işlemler ve atamalar AKP iktidarında gerçekleştirildi. 21 Aralık ile 28 Şubat arasında tüm tutuklular tahliye edildi. Paralel devlet tarafından konulduğu iddia edilen paralar, sanıklar tarafından faizleri ile birlikte geri alındı…
Bu kısa zaman diliminde Binlerce emniyet müdürünün, savcının yerleri değiştirildi…
Bir yanıt yazın