PEŞKEŞ

GetAttachment

PEŞKEŞ

HÜSEYİN MÜMTAZ

Başımıza geçirilmeye çalışılan çorap/çuval o kadar büyük ki korkarım yakında atı alanın geçeceği değil Üsküdar; Derinya, Pile, Apliç filan da kalmayacak.

Kıbrıs kalmayacak..

Kıbrıs yerinde duracak elbette ama Türk kalmayacak.

Dünkü yazıdan sonra Kıbrıs’tan yağmur gibi yorum yağdı..

İkisini alacağım:

Bu planı kabul edebilecek olanın alnını karışlarım ben… Hem de 40 yıllık komünist kimliğimle… Esir mi oluyoruz? Önce İstanbul karşılığında rüşvet diye İngiliz’e satıldık (1877-78 hm) … Şimdi de AB karşılığında Rum’a mı satılacağız? ‘Anavatan’ dedik ama galiba biz, aslında cami kapısına bırakılmışız da haberimiz yok! Ağır geldiyse, affola… Biz de mi 57’inci Alay olalım?”

                Olun kardeşim, 57’inci Alay olun, en çok size yakışır, beni de yazın efradın tâdat listesine..

Kıbrıs Türkü’nün komünisti bile bu raddeye gelmişse durum son derece ciddidir efendiler.

Geçmişinde “cihan” padişahının çiftliğine, has bahçesine, “mülkü şahanesine halel gelmemek kaydıyla” İngiliz’e peşkeş çekilme/aşağılanma/terk edilme duygusunu yaşayan ve bunu 137 sene sonra bugünkü nesillerine taşıyan bir toplumun yüzüne; gözlerimizi yere çevirmeden, sıkılmadan/utanmadan bakabiliyor muyuz?

Gelelim şu nüfus meselesine..

EDEK Başkanı Marinos Sizopulos demiş ki; “Kıbrıs sorunu çözümü referanduma götürülecekse, önce bağımsız bir uluslararası örgüt tarafından BM ve AB gözetiminde nüfus sayımı yapılmalı ve Kıbrıslı Türklerle Rumlar tek listeyle referanduma gitmeli”.

Onun bıraktığı yerden Anastasiadis devam ediyor Rum Ulusal Konsey toplantısında şu ana kadar Türk tarafı ile yapılan müzakerelerde elde edilen gelişmeleri açıklarken; “Türk tarafının ‘4’te 1 oranını’ kabul ettiğini, anlaşmadan sonra 25 yılda bir gözden geçirilecek sisteme göre, Türk ve Rumların nüfusunun kontrol edileceğini, nüfus oranının 4’te 1’i geçmemesinin sağlanacağını, bu konuda federal hükümetlerin gerekli çalışmaları yapacağını” söylüyor.

Anastasiadis “Dimosiografia” Dergisi’ne de konuşuyor;

“Bir zamanlar yerleşikler (TC kökenliler) yoktu. Bir zamanlar sadece örneğin şu an karşı karşıya bulunduğumuz yerleşikler sorunu değil, işgal altındaki bölgelerin Türkleşmesi, kültürel mirasın tahribatı ve bizzat Kıbrıs Türk toplumu içerisinde yeni koşullar ve algılar meydana gelmesi sorunu da yoktu…”

Anastasiadis, Rum toplumunda ise son 41 yıldır göçmenlerin neredeyse yarısının yaş faktörü yüzünden hayatlarını kaybettiğini, gençlerin de duygusal veya başka sebepler yüzünden, atalarının topraklarını ziyaret etmediklerini ve tanımadıklarını söyledikten sonra;

“Atalarının topraklarına, köylerine geri dönmeyi tercih eden ve mahkeme kararlarıyla kendilerine mülklerini iade etmeye mecbur kaldığımız ne kadar Kıbrıslı Türk varsa, onların da benzer bir korumaya sahip olması gerekecek. Şu an Kıbrıs (Cumhuriyeti) vatandaşlığına sahip olan 114 bin Kıbrıslı Türk vardır. Dolayısıyla eğer yarın, yani gelecekte (yarın derken belli bir sürenin geçmesinden bahsediyoruz) böyle bir aşırı nüfus ortaya çıkar veya işgal altındaki bölgelerde demografi bozulursa, umutsuzluk, zayıflık, toplumsal kargaşa ve/veya ekonomik yoksulluk ortaya çıkarsa, (Ankara hükümetinin politikaları aracılığıyla) Kıbrıslı Türklerin, ata topraklarına geri dönmeye teşvik edilmeleri ihtimal dışında değildir. Hiç kimsenin onları reddetmesi mümkün olmayacak. Kıbrıslı Rum göçmenler ikinci veya üçüncü kez göçmen olacak ve Türkiye Kuzey’de mutlak egemen, Güney’e de ortak olacak. Bunlar var olan tehlikelerdir. Ki bir liderin bunları ölçüp tartması, göz önüne alması gerekir. İzleyeceği yolun da buna uygun olması gerekir” diyor..

Olayı basite indirgeyelim;

Önce nüfus sayımı yapılacak, sonra 4’te 1’e sabitlenecek, federal hükümet de “bu oranın korunması için gerekli çalışmaları yapacak”mış..

Anastasiadis saymış bile; Şu an Kıbrıs (Cumhuriyeti) vatandaşlığına sahip olan 114 bin Kıbrıslı Türk” varmış..

Haydi adada bu 114.000’lik linobambaki ve lemeşaniler haricinde 86 bin Türk daha olduğunu kabul edelim; etti mi 200.000.. (Asker ve öğrenciler ile aileleri hariç)

Anastasiadis 800.000 de kendisini sayıyor ve toplam sayıyı 1.000.000’e sabitliyor.

Çünkü yine ona göre; “Dolayısıyla eğer yarın, yani gelecekte (yarın derken belli bir sürenin geçmesinden bahsediyoruz) böyle bir aşırı nüfus ortaya çıkar veya işgal altındaki bölgelerde demografi bozulursa, umutsuzluk, zayıflık, toplumsal kargaşa ve/veya ekonomik yoksulluk ortaya çıkarsa, (Ankara hükümetinin politikaları aracılığıyla) Kıbrıslı Türklerin, ata topraklarına geri dönmeye teşvik edilmeleri ihtimal dışında değildir”.

Ve işte burada devreye “federal hükümet görevlileri” giriyor.

Yâni anlaşmadan sonra Türk tarafında yeni evlenen gençler, çocuk yapmak için ille nine ve dedelerinden birisinin ölmesini bekleyecek…

Her gece her yatak odası Federal Devlet üniformalı/kolluklu/kaputlu özel görevliler tarafından kontrol edilecek.. Dikkatle gözleyecekler..

Bir problem daha var..

Diyelim ki ilk sayımda Türk tarafı 200.011 kişi çıktı..

Bu 11 fazlalığı ada dışına sürmek için (nereye gönderecekler?) nasıl seçecekler? Girne’den mi, Lefke’den mi, Magosa’dan mı? Hangi yaştan, meslekten, cinsiyetten seçecekler?

Veya tersini düşünelim.. 200.011 çarpı dört; 800.044 eder. Ama sayımda Rum tarafı 750.000 çıktı.

Farkı kapatmak için ne yapacaklar? Federal Devlet üniformalı/kolluklu/kaputsuz özel görevliler tarafından teşvik mi edilecekler?

Türk tarafında zorunlu kürtaj klinikleri, Rum tarafında mebzul miktarda “pembe oda” mı kurulacak?

Bir de; “Kamudaki oran yüzde 67 Kıbrıslı Rum ve yüzde 33 Kıbrıslı Türk olacak” maddesi var anlaşmada..

Türk tarafında kamuda hayli fazla istihdam olduğunu Mısır’daki sağır sultan bile duydu..

Bu fazlalık nasıl eritilecek? Türk tarafında kimler, kaç kişi işten durdurulacak acaba “birleşme”den sonra? Nasıl, nereden seçilecekler? Sendikal diktatör/teröristler ne tepki verecek?

Hemen grev mi yapacaklar?

(Lâf aramızda “su”yu da 800.000 Rum’a mı getirdik? Su’dan da 4’te 1 oranında mı yararlanacağız?)

Geçelim..

Başka ne demişti Anastasiadis?

“Garantiler konusunda, Kıbrıslı Türkler de 1960 yılının aynılarının kalmasının mümkün olmadığı, askeri içerikli olmaması konusuna anlayış göstermektedir. Rum Yönetimi Başkanı’nın görüşü garantilerin kaldırılması ve askerlerin çekilmesi yönündedir. AB devleti anayasal olarak, Güvenlik Konseyi ise çözümün uygulanmasını ve ülkenin bağımsızlığını garanti altına alacak”.

Sözü burada ismi bende mahfuz ikinci okuyucuma bırakıyorum..

“Fileleftheros gazetesi Türkiye Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu’nun, bir Rum yetkiliye ‘Türkiye’nin Kıbrıs’a 40 dakikalık mesafede olduğu gerekmesi durumunda, müdahale etmek için garantilere gerek olmadığını’ söylediğini iddia etti. Bu habere henüz hiçbir yalanlama gelmedi…

Sinirlioğlu’nun böyle birşeyi söyleyip söylemediğinden emin değilim, ne ki, AB ile yeniden müzakerelere başlandığına göre ve Sinirlioğlu eğer böyle birşey söylemişse ona sormak istiyorum:

1.Türkiye garantör ülke olmasına karşın 1963-1974 döneminde 11 yıl adaya müdahale edemedi… Etmesine engel oldular… Rum-Yunan ikilisi, bu dönemde Yunanistan’ın adaya gizlice gönderdiği 20 bin askerin de desteğiyle Kıbrıs Cumhuriyeti’ni işgal etti, Türk Halkını ortak devletten silah zoru ile attı, soykırım uyguladı, 103 Türk köyünü işgal ederek Türk Halkını adanın %3’ünde kuşatma altına aldı… Türkiye, o dönem de 40 km uzaktaydı, üstelik garantördü ve adaya müdahale edemedi… Her defasında ABD 6. filosu ve BM engel oldu… Şimdi, Garanti anlaşması kalktıktan sonra, hele tüm Kıbrıs AB toprağı haline getirildikten sonra müdahale edebilir mi? Ona bu imkanı tanırlar mı?

2-Türkiye, burnunun dibindeki Musul yakınlarında Başika bölgesine birkaç yüz asker gönderdi diye Irak, AB, ABD, Rusya, BM ayağa kalktı…’Egemen bir ülkeye onun izni olmadan asker gönderemezsin bu işgaldir’ dendi ve Türkiye askerlerini oradan çekmek zorunda kaldı… Şimdi, Garanti anlaşması iptal edilirse hiçbir meşru dayanağı olmadan Kıbrıs’a müdahale etmeye kalktığında aynı şeyler yaşanmayacak mı? Ona, AB üyesi egemen bir ülkenin iç işlerine karışamazsın, asker gönderemezsin denmeyecek mi?

3-Türkiye, burnunun dibindeki Kerkük’te, Musul’da, Telafer’de, Halep’te, Türkmen Dağı’nda milyonlarca Türkmen katledilirken, göçe zorlanırken, etnik temizliğe uğrarken müdahale edemiyor… Sınırını ihlal eden Rus uçağını düşürdü diye, 24 Kasım’dan beri hiçbir Türk uçağı Suriye sınırına yanaşamıyor… Şimdi, Garanti anlaşması sona ererse, AB toprağı haline gelecek Kıbrıs’a mı müdahale edebilecek?

4-Garanti Anlaşmasının ve Türkiye’nin adadaki etkin-fiili varlığının Kıbrıs’ta sadece Türk Halkını korumaya değil, Türkiye’nin ada üzerindeki meşru hak ve çıkarlarını korumaya da imkân yarattığını, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki varlığını-çıkarlarını-güvenliğini korumayı da sağladığını ve Türkiye’ye stratejik bir üstünlük kazandırdığını bilmiyor musunuz? Şimdi, ‘Garanti anlaşması olmasa bile 40 km öteden yine geliriz’ demagojisi ile Türkiye’nin adadaki ve denizlerindeki meşru hak ve çıkarlarından, güvenliğinden, Doğu Akdeniz’deki stratejik üstünlüğünden de vazgeçtiğinizin farkında mısınız? Bu hakkı nerede buldunuz?

5-İngiltere adadaki üslerinden vaz geçmezken, ABD, Almanya, Rusya, Fransa, İsrail adayı üs olarak kullanma hakkı elde ederken, siz ‘nasıl olsa 40 km ötedeyiz, o nedenle garantörlükten vaz geçebiliriz’ deme hakkını nerede buldunuz? Bu ülkelerin hiçbirinin değil ama Türkiye’nin 40 km ötede olduğu için Kıbrıs’tan ÇIKMAMA, GARANTÖRLÜKTEN VAZ GEÇMEME hakkı bulunduğunu nasıl görmezden gelirsiniz?

SONUÇ: Kıbrıs Türk Halkı garanti anlaşmasını, Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğünü içermeyen hiçbir dayatma plana evet demeyecektir…Bunu sadece kendi güvenliği için değil, Anavatanı Türkiye’nin meşru hak ve çıkarlarını-güvenliğini korumak için de yapacaktır”..

   İki okuyucum da benden iyi değerlendirdi, benden iyi yazdı.

Görüldüğü gibi kıymetli okuyucu Kıbrıs Türkü dünyadan kopuk değildir, 1877’deki gibi kimsenin kulu, kölesi hele “padişahın mülkü şahanesi” hiç değildir.

Okur, yazar ve düşünür.. Kendi, çocukları ve torunlarının geleceği üzerinde söz sahibidir.

Şimdi siz gerçekten 1877/78’de “Rus tehlikesinden İstanbul ve Elviye-i Selâse’yi kurtarmak için” KİRALADIĞIMIZ gibi..

Yine “Rus tehlikesinden korumak” ve AB’ye alacaklar zannıyla 2015’de de KIBRIS’tan bir kere daha vazgeçmemiz gerektiğini mi düşünüyorsunuz?

Vallahi, billahi, tallahi almayacaklar..

Kıbrıs’ı versek, güneydoğuda “AB Özerklik şartı”nı kabul etsek, bütün Türkiye’nin güneyini göçmen kampı yapsak….

Ağzımızla kuş tutsak almayacaklar.

Durum elimdir, vahimdir.

Hele 57’inci Alay ruhu bir kere daha bulutların üzerinden kendini hissettirmeye başlamışsa durum gerçekten ciddidir.

Allah akıl, fikir, izan versin.

Allah yardımcımız olsun.. 15 Aralık 2015

57’İNCİ ALAY HER YERDE

HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ

PEŞKEŞ - GetAttachment

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir