ABD Dışişleri Bakanı J. Kerry, Viyana’da Suriye Zirvesi’nde sağlanan mutabakat gereğince,
1 Ocak’ta BM denetiminde ateşkes ilan edilmesi,
Suriye önderliğinde 6 ay içinde geçiş hükümeti kurulması ve yeni bir anayasanın hazırlanması,
18 ay içinde ise adil bir seçim yapılması ve BM denetiminde “kimin terörist kimin muhalif ” olduğunun belirlenmesi konularında anlaşmaya varıldığını söyledi.
Suriye’deki tarafların bir araya geldiği toplantıların bir sonraki turunun ABD’de yapılacağını açıkladı…
*
Kerry, bu paralelde İsrail-Filistin meselesinde son dönemde, Filistin yönetiminin “Tek Devletli Çözüm” öngörüsünün gerginlik yarattığını,
Tek devletli çözümün İsrail’in “demokratik bir Yahudi devleti” geleceğini de tehlikeye atacağını,
Gerginliğin sürmesi halinde Filistin yönetiminin ne kadar daha ayakta kalabileceğini bilmediğini de hatırlattı.
*
Peki ama bunlar ne anlama geliyor?
*
Suriye jeopolitik konumu ve durumu sonucu daima tehditlerle karşı karşıya kalmıştır.
Suriye’yi iç savaşa taşıyan olayların iç sorunlarla ilgili bir boyutu olsa da, esas neden bazı Arap ve Batılı ülkelerin İsrail’in çıkarlarına hizmet edecek tutum ve politikalarıdır.
İsrail’e yaranmak için “Suriye Dostları” yalanı ardına gizlenen Suriye’ye düşman diplomatik hareketler terörü desteklediler.
Bu suretle teröristleri gönderen ve finanse eden ülkeler Suriye’de yaşanmakta olan insani durumu ahlaksız bir ticarete dönüştürdüler.
*
O sırada İsrail’in azınlık olarak kabul ettiği Filistin Devleti ile HAMAS’ın aralarındaki görüş ayrılığı ve güvensizlikler aşılmış, “Birlik Hükümeti” kurulmuştu.
İsrail ile barış sürecinin temelini oluşturacak anlaşmalar için İsrail’in hukuken var olma hakkını tanıyacaklarını, 1967 sınırlarına dayanan iki devletli çözüm prensibine bağlı kalacaklarını açıkladılar.
BM de iki devletli çözümü temel alan barış prensibine bağlı kalınması koşuluyla Birlik Hükümeti’ni kabul ettiğini bildirdi.
*
Ne ki İsrail, Gazze’de yeniden imarın başlatılması, ablukanın kaldırılması ve kapıların açılması,
Gazze’nin Batı Yaka’dan uzaklaşması için değil dünya ile irtibata geçmesi için deniz ve hava limanlarının inşa edilmesi,
Elektrik, su, yol, kanalizasyon gibi alt yapı sorunlarının çözülmesi taleplerini yerine getirmedi.
Gazze ve Batı Yaka’nın bir bütün olduğu, Gazze’nin de Filistin siyasi sisteminin bir parçası olduğu,
Bir çözüm olacaksa bunun mutlaka Filistin ulusal çerçevesi içinde herkesin ortak olmasına itibar etmedi.
Ama İsrail’in Filistinlilere saldırıları ve Yahudi yerleşimcilerin Mescid-i Aksa’ya yönelik baskınları nedeniyle bölgede gerginlik giderek tırmandı.
*
ABD, İsrail ve Suriye Dostları ise bu sırada Suriye’de Esad’ın iktidarını koruma konusunda büyük bir potansiyele sahip olduğunu anlamışlardı.
Ergeç Suriye ile yapılacak bir barış anlaşmasında, İsrail’in bir Yahudi Devleti olarak tanınması ve güvenliği için rejim gücünün Sünni güçle dengelenmesini sağlamaya yöneldiler.
Irak’ta da Irak Kürtleri ve Sünnilerin Şii’leri dengelemesine yönelik bir karşı ağırlık oluşturmaya kalkıştılar.
*
Birdenbire Suriye ve Irak’taki otorite boşluğu kullanılarak,
İsrail ve ABD’nin kendilerini açığa vermeden Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye’ye dünyanın her yerinden kiralattığı ve türlü lojistik verdirdiği,
Yakın gelecekte “Yahudi Devleti’ne ” itiraz etmeyecek yeni bir Suriye ve Irak’ın biçimlendirilmesine hizmet etmek üzere,
Çoğu Amerikan pasaportlu dünyanın bir çok ülkesinden birkaç bin kiralık asker eskisinden kurulu Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) çetesi boy gösterdi.
*
Aslında ABD ve İsrail, Lâikliğin önünü keserek İslam dini yerine çakma İslamcılıktan medet ummasıyla ve böylesi bir çeteye güvenmekle yanlış yapmıştı.
Çünkü Suriye ile yapılacak bir barış anlaşmasında İsrail’in bir Yahudi Devleti olarak tanınması ve güvenliği için tek bir alternatif vardı.
Bu İslamcılıktan ziyade Araplığı temel alan, bağımsızlığı ve lâikliği savunan bir ideolojiye dayanan BAAS anlayışıydı.
*
Halbuki ABD ve İsrail, Ortadoğu’da kurumsal demokrasinin eksiklerini tamamlamakta Türkiye’nin İslam dünyası içinde demokratik açıdan yol gösterici olma karakterini kullandı.
Türkiye’nin batılılaşmak, Batı medeniyetinin esas unsurlarına bağlanmak ve bunları hayata uygulamak zorunda olduğunu, bunların unsuru olan ilim ve zihniyetin doğup serpileceği ortamın koşulu olarak lâik hukuku ve özgürlüğü hiç bir zaman benimsememiş,
AKP iktidarıyla Osmanlıcılığın “sınırlar içinde yaşayan herkes ırk,din,dil ayrımı olmaksızın eşittir”, İslamcılığın “toplumu bir arada tutan temel faktör din’dir” sentezini uyguladılar.
Türkiye AKP iktidarının arkasında “Osmanlı’nın ardından Türkiye’nin İslam toplumlarına Vatikan benzeri ekonomik güç olması projesi”nde “Suriye ve Irak jeopolitiğinde bölgeyi kazanan petrolü ve Misak’ı Milli topraklarını da kazanır” siyaseti doğrultusunda savrulmaya başladı.
*
Suriye Hükümeti ise anayasal,kanuni ve meşru sorumluluk olarak güvenliğin tesis edilmesinde birinci derecede kendisinin sorumlu olduğunu,
Suriye’nin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü için BM garantisinde savaşan silahlı güçlere her türlü lojistik veren devletlerin desteklerini kesmesi, sınırların denetimi için bir mekanizmanın oluşturulması gerektiğini,
Böylece ulusal bir misak çerçevesinde egemenlik,bağımsızlık,toprak bütünlüğüne tutunan bir konferans ile Suriye’nin siyasi geleceğinin resmedilmesini istiyordu.
*
Şimdi Dışişleri Bakanı J.Kerry’nin açıklaması ABD’nin; Rusya, Çin ve İran başta olmak üzere Suriye de savaş suçları işleyerek hukuku ihlâl eden Esad rejimi kadar muhalif tarafların, teröristlerin ve destekleyen ülkelerin paylarını üstlenmeleri,
İşlenen suçların savaş hukukunun geçerliliği ve gelişmesindeki öneminden hareketle esaslı bir biçimde kategorize edilmesi ve hukukun üstünlüğünün sağlanması,
Yeni Suriye’nin kurulmasına ilişkin bağlayıcı kararın bu bileşkeden çıkarılması,
Bu sistematik hukukun, BM’de yeni bir dünya statüsünün oluşmasına yol açması talebini ilk kez teyid etmesi anlamına geliyor.
*
Bu suretle Rusya, şimdi Suriye’de aşırıcı terör örgütlerinin tasfiye edilmesi mücadelesi verirken,
Bir taraftan da Recep Tayyip Erdoğan’ın gayrı resmi bir lider olarak İslam Birliği çatısı altında bulunan ülkelerde,
“Ümmet adına” İslam devletlerinin rejiminde ve işleyişinde getirilmeye çalışılan sistematikle,sonucu İslami Cihad’a varan;
Vatandaşlık yerine din, eşitlikler yerine din birliği, adalet yerine insan olmayı öngören siyasal ve sosyo-ekonomik yönetim anlayışının cari kılınmasının önüne geçmek için ABD ve İsrail’den küçükte olsa bir kredi aldığı anlaşılıyor.
*
Recep Tayyip Erdoğan, kitlelerin Batı tipi düzenin Müslüman halkları her türlü zulme maruz bıraktıkları fikrinde yetiştirmesinde etkin olan ve “İslami Cihad” ateşini körükleyen kişi olarak ateşkesin ilan edileceği 1 Ocak ile geçiş hükümetinin kurulacağı 6 ay içinde her alanda asimetrik saldırılarla peyderpey itibarsızlaştırılırken,
Herhangi bir doğrudan kalkışmaya karşı Marmara, Doğu Akdeniz, İncirlik, Diyarbakır’da gerekli tertibatlar da alınmıştır.
Giderek el birliği ile kendisinin ve aşırıcı yapılanmalarının tasfiye edileceği bir sonuca yürünüyor ki, kaçışının olanağı bulunmuyor.
*
İsrail’in azınlık olarak kabul ettiği Filistin Devleti ile İsrail arasında 1967 sınırlarına harfiyen uymak yerine aralarında toprak değişimi yapabilmeleri ve ” İsrail Devleti’nin Yahudi devleti olarak tanınması” temel konularında eşit iki devlet olarak Barış görüşmelerinin başlaması ise,
“Geçiş Sürecini” takibedecek olan “Siyasi Çözüm Sürecinin” işidir.
*
Bu süreçte İsrail’in tanınması ve güvenliğinin sağlanması için Rusya’nın bölgede sürekli kalması ve arabulucu olmasından başka bir çözüm yoktur.
Gerginliğin sürmesi halinde sadece Filistin yönetiminin değil dünyanın daha ne kadar ayakta kalabileceğini,
Ne J.Kerry,ne bir başkası, ne de ben biliyorum.
10.12.2015
Bir yanıt yazın